Marquez’den ölümünün 10. yılında sürpriz bir roman: Bizi affet baba!

Nobel ödüllü yazar Gabriel García Márquez uzun yıllar gazetecilik yaptı, öyküler yazdı, tüm dünyada milyonlarca kişiye ulaşan kült romanlar yazdı. Kimilerine göre yaşayan en büyük Kolombiyalıydı, kimilerine göre tüm zamanların en önemli romancısı.

Ve şimdi ne kadar "büyük" olduğunu bir kere daha gösteriyor. Márquez'in son günlerinde yazdığı ve yayınlanmasını istemediği romanı oğullarının izniyle okurla buluşmaya gün sayıyor. 'Ağustosta Görüşürüz' adlı romanı Can Yayınları'ndan okuyacağız.

Kültür Sanat 24 Şubat 2024
Bu haber 10 ay önce yayınlandı

Önümüzdeki 17 Nisan, Nobel Edebiyat Ödüllü Kolombiyalı yazar Gabriel García Márquez’in ölümünün 10. yılı olacak. Dünya edebiyatının en önemli isimlerinden biri Marquez. Uzun yıllar gazetecilik yaptı, aynı yıllarda öyküler yazmaya başladı.

Kolombiyalı  Marquez, ‘Kırmızı Pazartesi’, ‘Albaya Mektup Yok’, ‘Aşk ve Öbür Cinler’, ‘Benim Hüzünlü Orospularım’ gibi klasikler arasına giren kitaplarıyla, İspanyol yazar Cervantes’i geride bırakarak 21. yüzyılda eserleri İspanyolcadan başka dillere en çok çevrilen yazar oldu. Ancak 1967’de yayınlanan ve 50 milyondan fazla kopya satan ‘Yüzyıllık Yalnızlık’ adının hemen arkasından gelen, birlikte anıldığı “o” kitap oldu. Öyle ki bu kitap The New York Times tarafından ‘Yaratılış Kitabı’ndan bu yana tüm insanlığın okuması gereken bir kitap olarak tanımlandı.

Marquez gibi büyük yazarlar ölmez. Dünya döndükçe insanlık var oldukça Marquez okunacak, konuşulacak. Ancak öldükten sonra sürpriz bir roman yayınlamak da her büyük yazara kısmet olmaz. Marquez’in büyüklüğüne oradan pay biçin…

Son günler, son satırlar

Ölümünden 10 yıl sonra dünyanın dört bir yanındaki okurlarına bir sürpriz yaptı Marquez. Türkçesi ‘Ağustosta Görüşürüz’ olarak duyurulan kitap, yazarın demans hastalığıyla mücadele ettiği dönemde yazdığı son satırları. Ömrünün son günlerinde hafızası yerinde değildi, sağlığı ona çok da yardımcı olmuyordu ancak inatla bu kitabı yazmayı sürdürmüştü. Fakat “Bu kitap işe yaramaz. İmha edilmesi lazım” diyerek bu yapıtı kendine saklamak istedi. Ölümünden sonra yayınlanmaması gerektiğine karar verdi.

Kitap, 10 yıldır Teksas Üniversitesi’ndeki bir arşivde diğer kağıtlarıyla birlikte saklandı. Varlığından bile çok az kişi haberdardı. Bu dünyadan Marquez’in son kitabını okuyamadan hatta varlığından bile haberdar olmadan göçüp gidecektik ki Márquez’in oğulları Rodrigo ve Gonzalo García Barcha sürpriz geldi, babalarının ölümünden 10 yıl sonra “Her şeye rağmen yaratmaya devam etmek için son bir çabanın meyvesiydi” diyerek kitabın yayınlanmaya karar verdiler.

İki kardeş The Times’a kitap ve babalarının hayatının bilinmeyenlerini kapsamlı bir röportajla anlattılar. Öğrendik ki Time dergisinin 2024’ün en çok beklenen 25 kitabı arasında yer alan bu sürpriz kitabı yayınlama konusunda başlangıçta tereddüt etmişler. Çünkü babaları on taslak yazmasına rağmen hiçbir zaman kitap bitmiş gibi hissetmemiş. Rodrigo şöyle anlatıyor kararı ve süreci: “Babamız ‘Ben öldüğümde, istediğinizi yapın’ derdi. Kitabı yeniden okuduk ve onun düşündüğünden çok daha değerli olduğunu düşündük. Bence, son dönemlerinde kitapları değerlendirme yeteneğini kaybetmişti.”

‘Belki Gabo bizi affeder…’

Kitabın önsözünde de bu kararlarından dolayı biricik babaları Gabo’dan (yazarın takma adı) özür dilediler:

“Kitabı başta hatırladığımızdan çok daha olumlu bir bakış açısıyla değerlendirince, aklımıza başka bir olasılık geldi: Kitabı tamamlamasını engelleyen zihinsel zayıflama, aslında Gabo’nun bu metnin, tüm kusursuzluklarına rağmen, ne kadar iyi olduğunu fark etmesini de engellemiş olabilirdi. Böylece bir ihanette bulunduk ve okurların alacağı keyfi diğer tüm görüşlerin üstünde tutmaya karar verdik. Şayet okurlar bu tutumumuza hak verirse, belki Gabo da bizi affeder. Bunun mümkün olduğuna güvenimiz tam.”

Kitap, her yıl annesinin ölüm yıldönümünde bir adayı ziyaret eden Ana Magdalena Bach adında bir kadınının hikayesini okurla buluşturuyor. Kadın adaya her ziyaretinde özgürlüğü, pişmanlığı ve aşkın gizemlerini keşfedebiliyor.

Ağustosta Görüşürüz

Ağustosta Görüşürüz Emrah İmre çevirisiyle Türkçeye kazandırıldı.

İki oğul, babalarının “yapmayın” dediği bir şeyi yaptıkları için vicdan azabı duyduklarından mıdır bilinmez babalarına dair daha önce hiç bilinmeyen şeyleri de anlattılar. Gerçi sıkı Marquez okurları bilir, muhtemelen verdikleri bu kapsamlı röportaj da Marquez’in hoşuna gitmeyecekti. Çünkü o da mahremiyetine önem verenlerdendi. García Márquez bir defasında oğluna “Herkesin üç hayatı vardır” demişti: kamusal, özel ve sır.”

Arkadaşları ve ailesi tarafından Gabo ismiyle anılan Marquez, popüler kültür düzeyinde bir şöhrete sahipti. Rodrigo, “Bir yazar olarak Mick Jagger gibiydi” diyor: “Düzenli olarak yerel bir gazete bayisine giderdi ve insanlar ‘Aman Tanrım, buradasın!’ der gibi bayılırlardı.”

Marquez’in ‘Yüzyıllık Yalnızlık’ bilmecesi

Marquez denilince akla gelen ilk roman ‘Yüzyıllık Yalnızlık’ demiştik. Kaderin cilvesi. Yazar bir dönem kendi kitabından nefret etmeye başlamış. “Şu lanet kitap” diyerek andığı bile olurmuş. Oğluna göre ‘Kolera Günlerinde Aşk’ın başarısı (Nobel ödülünü kazandıktan üç yıl sonra, 1985’te ortaya çıkan aşk ve yaşlanma hikayesi) onu bu kült kitabıyla barıştırdı.

Rodrigo babasının kitabı yazdığı günleri de hatırlıyor: “Transa geçmiş gibiydi. Annem küçük mesajlar göndermek için bazen beni ya da kardeşimi çalışma odasına gönderirdi. ‘Bir anlatı labirentinde’ kaybolmuş gibiydi, odasına gittiğimizde sadece yüzümüze bakardı. O an, orada bizimle değildi.”

‘Yüzyıllık Yalnızlık’la ilgili bir başka durum daha vardı. Marquez kitabın hiçbir şekilde bir sinema filmine dönüştürülemeyeceğini düşünüyordu. Ancak kardeşler -bir kez daha- babalarıyla aynı fikirde değildi. Kolombiya’da İspanyolca çekilmesi şartıyla Netflix uyarlamasına yeşil ışık yaktılar. Onlara göre babaları, Al Pacino’nun (baş karakter) Albay Aureliano Buendia’yı canlandırdığı üç saatlik bir filme sığmayacağını düşündüğü için filme izin vermedi.

En azından bu konuda onu dinlediler. ‘Yüzyıllık Yalnızlık’ bir film yerine bu yılın sonlarında, her biri sekiz bölüm uzunluğunda ki sezon şeklinde  yayınlanacak. Son otuz yıldır Los Angeles’ta yaşayan ve yapım danışmanlığı yapan Rodrigo, “Çok zengin bir yapım” diyor proje için. ‘Yüzyıllık Yalnızlık’ şu an Netflix kataloğunda görünse de yayın tarihi ve diğer detaylar henüz belli değil.

‘Yaşayan en büyük Kolombiyalı’ydı ölümünden sonra bir şey değişmedi

García Márquez en çok büyülü gerçekçilik yazma tarzını popülerleştirmesiyle tanınıyordu. Dünyanın en çok dile çevrilen yazarlarından biriydi. Marquez, 1982 yılında “fantastik ve gerçekçinin bir kıtanın yaşamını ve çatışmalarını yansıtan, zengin bir hayal gücü dünyasında birleştirildiği” romanları ve kısa öyküleri için Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görülmüştü. 2014’teki ölümünden sonra Kolombiya’nın o zamanki başkanı Juan Manuel Santos, García Márquez’i “Şimdiye kadar yaşayan en büyük Kolombiyalı” olarak nitelendirdi.

Başkanın dediği gibi yaşayan en büyük Kolombiyalı olabilir. Ancak fazlası da var. Hayatta değilken bile okurları heyecanlandıran, sürprizler yapabilecek kadar büyük bir yazar o.

Sürpriz romandan bir kuple tadımlık

Mart ayında raflarda yerini alacak ‘Ağustosta Görüşürüz’den bir kuple tadımlığı da böyle bırakalım.

Adaya 16 Ağustos Cuma günü, öğleden sonra saat üçteki feribotla döndü. Üstünde kot pantolon, ekose gömlek, çorapsız ayağında alçak topuklu gösterişsiz ayakkabılar, elindeyse bir muşamba şemsiye, el çantası ve bagaj niyetine taşıdığı plaj çantası vardı. İskelenin önünde bekleşen taksilerden tuzlu havanın çürüttüğü eski bir modeli seçti. Şoför onu dostane bir tavırla selamladı, sonra da zangırdayan arabasıyla yerli köyünün içinden geçtiler. Köydeki evlerin hasır duvarları balçık kaplı, damları palmiye yapraklarındandı. Cayır cayır ışıldayan denize bakan sokakların zemini kor gibi sıcak kumla kaplıydı. Şoför korkusuz domuzlara ve matadorları andıran çevik adımlarla önünden çekilen çıplak çocuklara çarpmamak için arabayı bir sağa bir sola savuruyordu. Köyü geride bırakınca açık denizle kıyısında mavi balıkçıl kuşlarının cirit attığı lagün arasında uzanan, ortasında kral palmiyeleri yükselen, iki yanında turistik plajlar ve oteller bulunan caddeye saptı. Sonunda otellerden en köhne olanın önüne yanaştı.

Resepsiyondaki adam giriş formunu ve lagüne bakan ikinci kattaki tek odanın anahtarlarını çoktan hazır etmiş, imza için kadını bekliyordu. Kadın basamakları dört uzun adımda çıktı ve eski püskü odasına girdi, içerisi yeni sıkılmış böcek ilacı kokuyordu ve koca bir çift kişilik yatak odanın neredeyse tamamını işgal ediyordu. Kadın plaj çantasını açtı, oğlak derisinden makyaj çantasını ve kaldığı sayfayı fildişinden mektup açacağıyla işaretlediği kitabını çıkarıp başucu sehpasına koydu. Ardından pembe ipek bir gecelik çıkardı ve yastığının altına yerleştirdi. Son olarak da çantadan üstünde tropikal kuş desenleri bulunan bir ipek eşarp, kısa kollu beyaz bir gömlek ve hayli yıpranmış spor ayakkabılar çıkarıp bunları banyoya götürdü.

Üstüne çekidüzen vermeden önce alyansını ve sağ kolundaki erkek saatini çıkarıp lavabonun üstündeki rafa koydu, ardından seyahat kirini temizlemek ve üstüne çöken mayhoşluğu dağıtmak için acele hareketlerle yüzünü yıkadı. Kurulandıktan sonra aynada, yaptığı doğumlara rağmen dolgunluğunu kaybetmeyen dik memelerini süzdü. Cildinin gençliğindeki halini hatırlamak için ellerini yüzüne götürüp yanaklarını gerdi. Boynundaki kırışıklarda parmaklarını gezdirdi, bunlardan kurtulmanın çaresi yoktu. Dudaklarını ayırıp kusursuz diş- lerini gözden geçirdi, onları feribotta yediği öğle yemeğinin ardından fırçalamıştı. Tıraşlı koltukaltlarına deodoran sürdü ve cebine AMB harfleri işlenmiş tiril tiril pamuk gömleğini giydi. Yerlilerinki gibi dümdüz, omzuna kadar inen saçlarını taradı ve kuş desenli eşarpla bağlayarak atkuyruğu yaptı. Dudaklarına gösterişsiz bir nemlendirici sürdü, işaretparmaklarının uçlarını diliyle ıslatıp kaşlarını düzeltti, kulaklarının arkasına birer fıs Maderas de Oriente marka parfüm sıktı, son olarak da hayatının sonbaharındaki annelere özgü yüzünü aynada inceledi. Kozmetik ürünlere uzak cildinin rengi ve dokusu şeker pekmezini andırıyordu.

İlk Kitap- Özlem Dikeçligil: İnsan hep olmak istiyor, benim için olmak kitabımı elimde tutmaktıİlk Kitap- Özlem Dikeçligil: İnsan hep olmak istiyor, benim için olmak kitabımı elimde tutmaktı

 

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.