Murathan Mungan: Türkiye çoktan bölündü

Yazar ve şair Murathan Mungan, siyasi polisiye olarak tanımladığı ve faili meçhul cinayetleri anlattığı yeni romanı '995 km' yayınlandıktan sonra verdiği söyleşide "Türkiye bölünmesin diye yırtınıp duranlar farkında değil, Türkiye çoktan bölündü. Birbirine düşman kavimlere bölündü" diyor.

Kültür Sanat 11 Ekim 2023
Bu haber 1 yıl önce yayınlandı

Yazar ve şair Murathan Mungan’ın yeni çıkan romanı ‘995 km’nin odağında 1990’lardaki faili meçhul cinayetler var. 1993’te yazmaya başladığı romanı siyasi polisiye olarak tanımlayan Muhgan’ın çıkış noktası da Musa Anter cinayeti olmuş. Romanında , ülkenin yakın geçmişinden tanıdık gelebilecek karmaşık ağların izini süren Mungan, T24’ten Cansu Çamlıbel‘e söyleşide 90’lardan günümüze geniş bir çerçevede Türkiye’yi ve Türkiye’nin geçirdiği değişimi anlattı.

“Türkiye gibi hafıza kayıpları girdabında kaybolan, üstüne üstlük bilmem kaç yıldır sistemli biçimde hafızası silinmeye çalışılan bir toplumda, romanın hatırlatma, merak ettirme, dönüp bakma ihtiyacı uyandırma gibi bir misyonu kendiliğinden yüklendiğini düşünüyorum” diyen Mungan’a göre romanda anlatılanlar hiçbir kişi ya da grubu birebir işaret etmemekle birlikte kitap bazı yakıştırmalara kapı açıyor ve herkes her şeyden bir şeyler bulabilir.

Romandan hareketle yapılan söyleşi de ise Mungan’ın açıklamaları ve tespitleri çarpıcı…

Yozluk ve çürüme hayatın her alanını kuşattı

“Türkiye’de şiddetin, zulmün, baskının, ötekileştirmenin iklimi hiç değişmiyor. Dekor, kostüm, takvim değişiyor ama konular hep aynı. Memlekette istikrarlı olduğumuz belki de tek konu bu. Ama asıl hikâye Türkiye’nin hakiki anlamda demokrasiye geçiş konusunda gösterdiği direnç. Yalnızca hafıza kaybı yaşamıyoruz memlekette, vicdan, ilke, değer ahlak, hakkaniyet kaybı da yaşıyoruz. Birleşik kaplar dinamiğiyle işleyen topyekûn bir paket bu. Bence asıl pandemi bu. Hayatın her alanını kuşatan yozluk ve çürüme. Entelektüel vicdan ve haysiyetten de cayalı çok oldu. Gün günden aklın serin sularından uzaklaşan bir iklimde yaşıyoruz. Bir nedenle kızdığımız birinin tüm yaptıklarının üstünü bir kalemde silebiliyoruz örneğin. Her mesele kan davasına dönüşüyor. Şu andaki sistemin işleyişine, ülkeye hâkim olan bu havaya kendini muhalif diye tanımlayan kesimlerin, odakların da katkısı oldu. Ece Ayhan’ın deyişiyle “her büyük zulmün küçük hisseli ortaklarının nüfusu arttı”.

Kötülük hayli transparanlaştı, örtünmeye bile gerek duymuyor artık

* “Türkiye’nin sağcısıyla solcusu birbirine çok benziyor. Aynı kumaştan ceket giyiyorlar. Birinin ceketi soldan düğmeleniyor diğerininki sağdan. Buradan başlayan bir süreç var. Muhalefet hiçbir zaman sahiden muhalefet etmiyor. Daha muhalif hatta marjinal kimlikler bile bir yanlarıyla sisteme yapışmaya bakıyor. Ya ataerkilliğe yapışıyor ya milliyetçiliğe ya dine… Gerçek anlamıyla kopuşu kimse göze alamıyor. Yapıların betonu çözülüyor ama zihinlerin betonu kolay çözülmüyor, çünkü geleneksel ezberler her yeri sarıp köklenmiş, bazı yerlerde görünmez bile olabiliyor. Kötülük hayli transparanlaştı, örtünmeye bile gerek duymuyor artık. Daha çekirdeğinden başlayarak ‘ben ve ötekiler’, ‘biz ve ötekiler’ diye ayrımlaşmaya başlayan bir toplumuz.”

Merdiven altı bir ahlakla yaşıyoruz

* “Ret ve inkâr toplumuyuz, genel bir örtbas etme kültüründe yaşıyoruz. Merdiven altı sanayi gibi merdiven altı bir ahlakla yaşıyoruz. Her şeyin halının altına süpürüldüğü, aman komşular duymasın toplumu bu. Aman ağzımızın tadı kaçmasın diye göz yummayacağımız bir şey kalmamış neredeyse.”

Yeşilçam filmi geleneğidir, alttakiler eşitlik değil, yer değiştirmek isterler

* “İslami kesimden birinin ettiği şu cümle aslında her şeyi söylüyor: ‘Beni öbür dünyada ne kadar demokrat olduğumla değil ne kadar Müslüman olduğumla imtihan edecekler.’ Geçende de AKP zengini türbanlı bir kadının şu cümlesi benim için ikinci bir dönem özeti oldu: ‘Ne zaman başı açık kadınlar bizim evlere temizliğe gelecekler.’

Yeşilçam filmi geleneğidir, alttakiler eşitlik değil, yer değiştirmek isterler. Hıristiyanlık benzeri kendi Rönesans’ını gerçekleştirememiş bir dinden geliyoruz. Kaideleri kesin ve net olan, en son dinden geliyoruz. Bir tarihte Fransa’da yaptığım bir konuşmada şunu söylemiştim: ‘Galiba İslam’ı en iyi anlayan iki kesim var: birincisi ateistler, ikincisi de IŞİD.’ Çünkü kapitalistleşmeyle beraber şeriatla yönetildiğini söyleyen ülkelerde bile İslami kaidelerin işlemediğini görüyoruz.”

Bir tek Türkiye yok artık

“Uzunca bir süredir Türkiye’de akıl dışı egemenliğini ilan etti. Hemen her melanet normalleşti hem kapitalizm hem din hem çeşitli new-age inançlar başka şeylere dönüştü. Çimento çözüldü. Türkiye bölünmesin diye yırtınıp duranlar farkında değil, Türkiye çoktan bölündü. Birbirine düşman kavimlere bölündü. Bir tek Türkiye yok artık. Adeta farklı ülkelerin insanları bir arada yaşıyor gibi. Yalnızca etnik ya inanç farkları anlamda söylemiyorum bunu. Us yarıldı, zihin dağıldı. ”

Raf Gezgini Nobelli yazar Jon Fosse'nin kitaplığına bakıyorRaf Gezgini Nobelli yazar Jon Fosse’nin kitaplığına bakıyor

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.