‘Drakula’ sahnede bir gözüktü biletler tükendi
38. Genç Günler Festival kapsamında Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde düzenlenen söyleşinin konuğu Okan Bayülgen’di. Dilek Tekintaş'ın sorularını yanıtlayan Bayülgen tiyatro serüvenini anlattı.
38. Genç Günler Festivali’ne konuşmacı olarak katılan Okan Bayülgen açıklamalarda bulundu. Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde söyleşide konuşan Bayülgen tiyatroya dair düşüncelerini anlattı. Dilek Tekintaş’ın moderatörlüğünü üstlendiği söyleşiye gençlerin ilgisi yoğundu. Söyleşide tiyatroya başlama hikâyesini anlatan Bayülgen şu anekdotu paylaştı:
“Fransa’nın ortasında bir yerde siyaset ve ekonomi okuyordum, yalnızdım, kız arkadaşımdan ayrılmıştım, sokak tiyatrosu festivali yapılıyordu ve Shakespeare oyunlarından kısımları akrobasi tarzında sahneleniyordu. Bayıldım, çok güzel kızlar vardı. Ben gömülmüşüm, siyaset, ekonomi okuyorum. O zaman çok yakışıklı bir adam belirdi, füme bir işçi tulumu giymişti, herkes ona hayranlıkla bakıyordu. Kim dedim, dediler ki o bizim yönetmenimiz.
Konservatuvar giriş sınavında tiyatroyu neden seçtiğimi sorduklarında ben bu olayı anlattım. Ve jüriye çok farklı ve samimi geldi”
Moderatör Dilek Tekintaş’ın “Günümüzde artık herkesin sinemaya atlamaya çalıştığı bir zamanda siz tepe noktadan tiyatroya geçtiniz” tespiti üzerine Okan Bayülgen, esprili bir yanıt verdi: ““Bunda Teoman ile aynı yaşa gelmiş olmamın nedeni büyük. Ya filozof olacaktım ya da eğitimini gördüğüm sanatı yapacaktım. Ulusal kanalların sadece dizi kanalları haline gelmesinin payı var. Televizyonun artık bir gücü yok. Türkiye’de yayın dejenerasyonu daha çabuk ilerledi. Avrupa’da yayıncılık hala geçerli, ertesi gün televizyonda izlenen bir yayın üzerine konuşulabiliyor. Tiyatro bir buluşma ve tartışma alanı olarak, opera, bale, bütün performans sanatları, insanlar gözlerini aynı şeye dikip aynı şeye beraberce bakıyorlar ve ertesi gün bu performansı konuşabiliyor. Televizyonda bu kalmadı artık. İletişimi oyun üzerinden kuruyor platformlar. Pandemi sonrasında herkesin yok olacağını düşündüğü tiyatro ya da sinema izleme meselesi aksine coştu, bütün dünyada böyle… Birlikte izleme, hem yayıncılık hem sanat tarafında duran bir insan olarak, bunu tahmin ettim. Kişisel nedenlerim de var elbette ancak objektif nedenler bu kararımda etkili oldu. Gençler bir an önce başarı istiyorlar. Şöhret, para, güç ve her ne istiyorlarsa onları yan yana yazıyorlar. Hâlbuki mesleki tatmin dediğimiz şeyin yayıncılıkta olamayacağını gördüm. Gençlerle ekranlarda buluşmuş bir insan olarak, bu tatmini bulamayacağımı düşünüyorum”
“Oyundan sonra seyirci söyleşileri yapmaya başladınız. Nasıl bir etkileşim alıyorsunuz?” sorusuna cevap veren Okan Bayülgen “Spielberg filminden sonra eve rahat gidersiniz. Çünkü o bütün problemleri çözer. Spielberg para kazanır, Kubrick kazanamaz. Schindler’in Listesi’ni Spielberg bir başarı öyküsü olarak anlatabilir. Siz o filmi izledikten sonra, üzülmezsiniz oradaki duruma, bir başarı filmi izlemiş olarak çıkarsınız. Ancak Kubrick filminde yeni sorular sorar, yeni sorunlar üretir. Sanatın ödevi yanıt vermek değil, soru sormaktır. Biz de seyircimize oyundan sonra, oyunda sorduğumuz soruların yanıtları var mı? diye merak ediyoruz. Bu söyleşilerde seyircimizden her zaman doğru geri dönüşler alarak ayrıldık. Seyircinin bu kadar iyi eleştirmen olduğunu bu söyleşilerde gördük. Bizzat tiyatroda seyirciye ihtiyaç var. Beraberce üretim yapıyoruz ve cezalı gibi oyuncular ve seyirci ayrı yerlerden çıkıyoruz. Oysa beraber üretim yapıyoruz. Richard’da iki oyun sonra yüz bin seyirciye ulaşıyoruz. Yüz bin seyirci öyle bir geri yanıt verebilir ki, toplanıyoruz konuşuyoruz, çok önemli. Tiyatroya, evdeki hikâyeyi bırakıp buradaki hikâyeyi görmeye gelen seyirciye, özel tiyatrolarda bu bileti ödemeyi göze almış seyirciye, karşılığını vermek gerekiyor. Bu insan bu çabayı gösterdiyse, hakikaten biraz kafası karışsın, önüne bir puzzle atalım, onu çözsün,
ukala bir tavırla yapmıyoruz bunu, gel bunu beraber çözelim diyoruz”