Haftanın kitabı – Memento Mori: Yaşlıların dünyasında
Paul Lynch’e 2023 Booker Ödülü'nü kazandıran 'Peygamberin Şarkısı' dünyanın farklı coğrafyalarında yaşanan dramı İrlanda'ya taşıyan bir roman. Hikayesiyle insanın içini acıtıyor belki ama yine de güzel bir kitap.
Paul Lynch’e 2023 Booker Ödülü’nü getiren ‘Peygamberin Şarkısı’ İrlanda’ya dair bir distopya gibi görünmekle birlikte, aslında Suriye’deki iç savaştan ve mülteci krizinden esinlenmiş sarsıcı bir roman. Totaliter bir hükümetin iktidara gelmesinden sonra kocası gözaltına alınan dört çocuk annesi Eilish Stack’in ailesini ayakta tutma mücadelesini anlatıyor.
Paul Lynch, 1977’de İrlanda’nın güneybatısındaki Limerick’te doğdu. Ancak Sahil Kurtarma Servisi’nde görevli babasının işi nedeniyle İrlanda’nın kuzeyindeki Donegal ilçesine taşındılar. Okuma ve yazmayı –henüz dört yaşındayken – öğretmen olan annesinden- öğrenen Lynch, çocukluğunu ve gençlik yıllarını kuzey sahil şeridindeki Malin Head’de geçirdi.
Dublin’deki University College’da İngiliz dili ve Felsefe bölümlerinde okudu ancak mezun olmadı. Sunday Tribün gazetesinde editör yardımcısı olarak çalıştı ve film eleştirileri yazdı. 2013 yılında ard arda yayımlanan ‘Red Sky in Morning’ ve ‘The Black Snow’ romanlarının gördüğü ilgi üzerine sadece yazarlığa ağırlık verdi. Kariyerini ‘Grace’ (2017), ‘Beyond The Sea’ (2019) ve ‘Peygamberin Şarkısı’ (2023) romanları ile sürdüren Paul Lynch, aralarında 2023 yılı Man Booker Ödülü’nün de bulunduğu çok sayıda ulusal ve uluslararası saygın edebiyat ödülüne değer görüldü. Hâlen Dublin’de yaşıyor ve yazmayı sürdürüyor.
“Gece gelip çattı ve Eilish pencere kenarında durmuş, bahçeye bakarken, kapının çalındığını henüz duymadı. Ama kapı çalınmakta.”
Kapıyı çalanlar yeni kurulan İrlanda gizli polis teşkilatının iki görevlisi. Uygunsuz bir saatte ve rahatsız edici bir tavırla Eilish Stack’ın kocası Larry Stack ile görüşmek istiyor, Larry’nin evde olmadığını anladıklarında ise “sadece ifadesine başvuracaklarını” söyleyerek ayrılıyorlar.
İşte bu andan sonra farklı bir gerçekliğin içerine çekildiğimizi anlıyoruz. Sanki paralel evrendeki bir İrlanda’dayız: Aşırı sağcı Ulusal Brlik Partisi anayasayı askıya alan olağan üstü hal yetkilerini devreye sokarak, ulusal polis teşkilatına geniş kapsamlı yetkiler vermekle kalmayıp üstüne yeni bir gizli polis gücü olan Garda Ulusal Hizmetler Bürosu’nu da kurarak İrlanda Cumhuriyeti’nin kontrolünü tamamiyle ele geçirmiş durumda.
Larry Stack, öğretmenler sendikasının yöneticilerinden. Çevrelerindeki bazı muhaliflerin de sorguya çağrıldığını biliyor ama bir Avrupa ülkesi olan İrlanda’da özgürlüklerin kolay kolay askıya alınamayacağına inanıyor. Ne var ki Larry’nin inancı boşa çıkar ve bir gün ansızın gözaltına alınır. Eilish ve -biri kız üçü erkek- dört çocuğu için zor günler başlamıştır. Zira iktidarın kolluk güçleri kadar iktidar yandaşları da toplumun geri kalanına dışlama, sindirme, imha mantığıyla yaklaşmaktadır. Bunun en vahim tezahürlerinden birisi okul çağındaki gençlerin bile askere alınmasıdır.
Eilish, hayatının bu en zorlu döneminde bile dirayetini kaybetmeyecektir. Bir yanda büyük oğlu Mark’ın askere alınmasını engellemenin, diğer yandan kocası Larry’e ulaşmanın çarelerini arar. Kocasının hayatta olduğundan ve geri döneceğinden kuşku duymaz. Ancak tutukluluların kaybedildiği, bir daha geri dönemeyecekleri dedikodularına kulakları tıkamak hiç de kolay değildir. Hele ki sivil özgürlükleri ortadan kaldıran yasalar, yabancı ajanslara ve internete getirilen sansür, sokağa çıkma yasakları demokrasiyi param parça etmişken…
Bu durumda belki de en doğru seçim –Kanada’da yaşayan- kız kardeşinin çağrısına kulak vererek ülkeyi terketmek olacaktır. Eilish, Larry’i bırakmak istemediği için çağrıya kulak vermez; demansı olan babasını ve oğlu Mark’ı kaçmaya ikna etmeye çalışır. Ancak Mark’ın da niyeti farklıdır; kaçak askerler ve sivil gönüllülerden oluşan isyancı güce katılacaktır genç adam. Ve sonunda iç savaş başlar. Geleceğe ilişkin hayallerini, umutlarını kısa zamanda yitiren Eilish ise artık ailenin geri kalanını bir arada tutmak için savaşacaktır.
“Eilish gözlerini kapatıp kendisini karanlıkta ileri taşınırken görüyor, kendi hayatında yolcu olduğunu görüyor, kamyonetin arkasındaki bu mevcut an, şimdi geçmiş olan şeyden doğan bu an var sadece, öyle ki gelecek diye bir şey yok, gelecek o ölü fikrin sessizliğine çekilse de Eilish, geleceği hiçlikten geri dönmeye ikna etmek, ne kadar çok değişkene bel bağlayabilirse öyle yaparak olayların mantığına dâhil olup geleceğin sessizliğini kırmak için tutunacak ufak bir parça arıyor”…
‘Peygamberin Şarkısı’na 2023 yılı Booker ödülünü veren jürinin kitap hakkındaki yorumu “zamanımızın sosyal ve politik kaygılarını yakalayan bir roman” cümlesiyle özetlenmişti. Bu tespitten de anlaşılacağı üzere ‘Peygamberin Şarkısı’nı distopik sözcüğü ile nitelemek doğru olmaz. Paul Lynch de aynı düşüncede: “Kitabın distopya kategorisine girdiğini sanmıyorum, kitaptaki olayların şu anda dünyanın başka bir yerinde yaşandığı düşünüldüğünde hikaye spekülatif olmaktan çıkıyor (…)Modern kaosu görmeye çalışıyordum. Batı demokrasilerindeki huzursuzluk. Suriye sorunu – bütün bir ulusun patlaması, mülteci krizinin ölçeği ve Batı’nın ilgisizliği.”
Başka coğrafyalarda yaşanan felaketlere ve Batı’nın bu felaketlere kayıtsız kalışına tepkisini göstermek için kaleme aldığı ‘Peygamberin Şarkısı’na mekan olarak bir Avrupa ülkesini seçmesi okuyucularda empati yaratmak isteğinden. Kendi tavrını “radikal bir empati girişimi” olarak niteleyen Paul Lynch, İrlanda özeline taşıdığı totalitarizm, iç savaş ve mültecilik meselelerini hem çok inandırıcı bir biçimde canlandırıyor hem de okuyucunun bu sorunu kendi içinde hissetmesini sağlıyor.
Anlattığı hikaye ve işlediği temalar Paul Lynch’i bir entelektüel ve bir yazar olarak övmeye yeter. Bunun yanı sıra yazarlık becerisi de övgüye değer. Söz konusu hikayeyi ve temaları zengin bir dille, baş döndürücü bir akışla ve mükemmel bir kurguyla anlatmış. Alışılmadık bir üslup; paragraf sonları veya konuşma işaretleriyle dizginlenmemiş uzun, şiirsel cümleleri var. Böyle bir üslup romana büyük bir devinim kazandırırken okuyucuya çaresiz olmanın nasıl bir şey olduğunu da hissettiriyor. Lynch, bu yöntemi seçme nedenini “Bakışlarını kaçırmamaları için” diye açıklamış: “Okuyucuyu gerçek bir kaçınılmazlık duygusuna kilitlemek istedim, böylece geri dönemezler. Bu yüzden ‘Buna bakmak istemiyorum’ diyemezler (..) Eilish’in nefes alacak yeri olmadığı için okuyucunun da nefes alacak yeri olmamalıdır.”
Kendi neslinin en önemli İrlandalı yazarları arasında gösterilen Paul Lynch, gerçekten de kaçacak hatta nefes alacak yer bırakmıyor.
Gerçekleri gösterme arzusu ve insanlık durumuna ilişkin içgörüleriyle pek çok eleştirmenin “siyasi romancı” nitelemesi yapması elbette şaşırtıcı değil. Ne var ki ‘Peygamberin Şarkısı’nın distopyadan ve politik kurgudan ayrılan bir yanı var; Lynch’in yanıtı yok. O daha çok farkındalık yaratmakla, soru sormakla ilgileniyor.
Hikayesi kederle ilgili; “kontrol edemediğimiz şeylerle, kavrayışımızın ötesinde olan şeylerle, kaybedilen şeylerle ilgili.” Kısacası bu büyük felaketle yüz yüze gelen bireyin trajedisine, insan ruhunun derinliklerine odaklanıyor. Romanın odağındaki Eilish’ın bilincine nüfuz ederek yapıyor bunu. Sevdiklerini yitirme korkusu, yaşadığı yere ve topluma yabancılaşma, yerinden olma, hayallerini yitirme ve acı çekme biçiminde özetlenebilecek bu bilinç durumunu savaş tasvirleriyle iç içe yansıtan bir alıntıyla örnekliyorum:
“Eilish tüm bunları Larry’ye anlatıyor, sanki Larry asla inanmazmış gibi, olayların üstünden onca gün geçmiş olmasına rağmen anayolun kenarındaki bir ofis binasının hâlâ dumanı tütüyor, pencereleri ve kasaları mermilerle dağılmış arabaların ve yaprakların üstü çimento tozlarıyla, küllerle kaplı, havadaki belli belirsiz beyaz toz, okulun önünde gövdesinin yarısı vandalın teki tarafından yakılmaya çalışılmış gibi boynuna kadar alazlanmış hâlde dimdik duran batı çına-rının üstüne dökülüyor hâlâ. Sokak boyunca pencereler çöp poşetleriyle, plastik levhalarla kapatılmış, bir pansiyonun önündeki yaşlı bir adam bir cumba penceresinin üstüne kontrplak çakıyor, sokak âdeta bir şehir imgesinin üstüne yabancı bir savaşın transparan filmi yapıştırılmış gibi, aynı anda iki farklı yere benziyor, yaz renkleri yıkımın kül tonlarıyla iç içe, telaşla geçip gidiyor.”
Paul Lynch, bu türden politik olayların –totaliter bir iktidarın- anormal olduğu ve daha iyi bir düzenin er geç kurulacağı yönünde bir mesaj vermiyor. Roman kahramanlarının kaderlerinin ne olacağına dair kararı ise okuyucuya bırakmış. Eilish’in hikayesi –aslında bize oldukça tanıdık gelen bu toplumsal felaket- mutlu mu yoksa mutsuz mu bitecek? Lynch, “sonların mutlu ya da mutsuz olmasını düşünmüyorum” diye yanıtlamış soruyu: “Doğru olmayı düşünüyorum”. Ve “tüm romanlarının kayıtsız ve yabancı bir dünyayla karşı karşıya kalan insanın onuru” ile ilgili olduğunu söylüyor: “Hayat acı veriyor ve yine de güzel”.
‘Peygamberin Şarkısı’ insanın içini acıtan bir roman ve yine de güzel…