Raf Gezgini: Öykünün bayrağını onlar taşıyor
Bu haftanın listesinde ölümsüz bir eş arayan dulun hikayesini anlatan roman; ‘çılgın kadınlar panayırı’na davet eden öyküler, Afrika'nın asla dillendirilmeyen hikayeleri, kadınları erkek egemen düzene başkaldırmaya çağıranlar ve çok daha fazlası var...
Dört gözle yolunu gözlediğimiz kitaplar, Türkçeye yeni çevrilenler, ‘Okuma listeme aldım ama hala başlamadım’ dediğimiz uzun listelerin değişmezleri… Raf Gezgini bu kitapların izini sürüp raflarda geziyor. Kimi zaman yeni çıkanların peşine düşüyor, kimi zaman uzun zamandır raflarda demlenen kitapları keşfediyor. Ama en çok da ‘Bu aralar ne okusam?’ sorusuna yanıt arıyor.
Bu haftanın listesinde ölümsüz bir eş arayan dulun hikayesini anlatan roman; ‘çılgın kadınlar panayırı’na davet eden öyküler, Afrika’nın asla dillendirilmeyen hikayeleri, kadınları erkek egemen düzene başkaldırmaya çağıranlar ve çok daha fazlası var…
Dikkat dikkat! Eşi Sylvie’nin ölümünün ardından mutsuzluğun doruklarında yalnız ve dul kalan Fournier kendine bir eş arıyor. Başvurmak isterseniz buyurun elbette ama tek bir şartı var Fournier’in. Adayların ölümsüz olması. Jeanne d’Arc, Maria Callas, Emma Bovary, Carmen, Kleopatra, Ella Fitzgerald, Nefertiti, Yourcenar, Pamuk Prenses ve daha nice ölümsüz isim başvurur. Lakin Fournier’in yapması gereken bir şey daha vardır. Sylvie’nin “öteki taraf”tan yaptığı yer yer iğneleyici yorumlarla da mücadele etmesi gerekir. Hazel Bilgen’in Türkçeleştirdiği Yapı Kredi Yayınları etiketiyle raflarda.
Oyuncu ve yazar Zeynep Kaçar, ‘Kabuk’ ve ‘Yalnız’ romanlarının ardından bu kez bir öykü kitabıyla okurla buluşuyor. 16 öyküden oluşan ‘Tanrı ve Memeli Hayvanlar’ ‘çılgın kadınlar panayırı’ olarak tanıtıldı. Bu öykülerin başrolünde kadınlar var. Her biri de birbirinden farklı yollardan geçen kadınlar bunlar. Tıpkı hayat gibi. Bir solukta okuyacağınıza şüphe yok ancak ‘Tanrı’ öyküsüne öncelik vermenizi tavsiye ederiz.
Mübeccel Kıray, Halet Çambel, Behice Boran, Jale İnan ve çok daha fazlası… Tüm bu kadınların ortak noktası zoolojiden botaniğe, mimarlıktan sosyolojiye farklı alanlarda sahada çalışmış olmaları. Kitabı yayına hazırlayan tarihçi Müsemma Sabancıoğlu, proje kapsamında farklı disiplinlerde çalışan ve çok sayıda öncü bilim kadınını anlatıyor. Üstelik bu isimlerin meslektaşları, aile üyeleriyle söyleşiler de yer alıyor. Kitabın en ilgi çekici yönlerinden biri ise hayatta olmayan bilim kadınlarıyla yapılan söyleşi formatında hazırlanmış olması. Bu da zaman zaman sıkıcı olabilen bilimsel bilginin üretilme süreci ve biyografik bilgileri okuması çok daha keyifli hale getiriyor.
Virginia Woolf, ‘Üç Gine’yi, İkinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde yazmış. Yaklaşan faşizmin sesleri bir yandan çalan savaş çanları öte yandan… Savaş karşıtı bir derneğin ondan para yardımı istemesi üzerine Virginia Woolf, “üç gine”lik parasının hepsini derneğe vermek yerine iki ginesini kadınların eğitimiyle ilgilenen bir vakıf ve kadınlara iş bulmak için uğraşan bir dernek arasında bölüştürmeye karar verir. Ona göre savaşların sorumlusu kadınlar değil erkek egemen düzendir ve faşizmle birlikte erkek egemen düzen de yenilmelidir. Nazilerin Yahudilere yönelik tavrıyla erkek egemen düzenin kadınlara yaklaşımı arasında benzerlikler saptayan Woolf, cinsiyet ayrımcılığını en az sınıfsal ve ırksal ayrımcılık kadar önemli bir sorun olarak görür. Ortaya da ‘Üç Gine’ çıkar. İknur Güzel’in Türkçeleştirdiği kitap, Woolf’un kadınları erkek egemen düzene başkaldırmaya çağıran en cesur yapıtlarından biri olarak tanımlanıyor.
İsveç Akademisi 2021 Nobel Edebiyat Ödülü’nü romancı Abdulrazak Gurnah’ın kazandığını açıkladıktan sonra gözler yazara çevrildi. Şanslıydık, yazarın İletişim Yayınları’ndan yayımlanmış eserlerine koşabildik. Romanlarında mülteci hayatlarını ve Afrika’daki sömürü sonrası dönemi incelikle anlatan Gurnah’ın ilk romanına da kavuştuk. Buyrun Afrika’nın asla dillendirilmeyen, dillendirilmedikçe insanların hayatını her yönden kuşatan dertlerini gözler önüne seren Gurnah’ın ilk romanının konusuna:
“Abisinin ölümünden sorumlu tutulan Hasan, bir yandan da alkolik ve tacizci babasının zorbalıklarına katlanmaya çalışır ve başına gelenleri bir nevi kadercilikle kabul eden annesinden yardım umar. Tüm zorluklara bir de ülkesinin çalkantılı politik atmosferinin getirdiği belirsizlikler eklenince işler iyice içinden çıkılmaz bir hal alır. Girdiği üniversite sınavının sonuçları bir türlü açıklanmayınca, yurtdışına gitmeyi ve orada okumayı kafasına koyar. Bunun için gereken parayı, Nairobi’de yaşayan zengin dayısından istemeye karar verip düşer yollara.”
Aydınlanma Çağı’nın büyük düşünürlerinden Thomas Paine, başta imzasız yayımladığı ve ‘Sağduyu’ adını verdiği kitabıyla Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nin hazırlanmasına önayak olur ve tarihe adını yazdırır. Kısa ve çarpıcı bu metin Amerikan tarihinin en çok basılan ve okunan eserleri arasında. Amerikan Bağımsızlık Savaşı’na son veren metin olarak anılan bu küçük kitap iki temel fikrin üzerinde durur: Amerika’nın İngiltere’den bağımsızlaşması ve demokratik bir cumhuriyet kurulmasının gerekliliği. Meydanlarda, buluşma yerlerinde halkın yüksek sesle okuduğu Sağduyu, George Washington’ın da takdirini kazanır ve İngiliz ordusu ablukaya alındığında kitapçık askerlere dağıtılarak okutulur. Paine’in, siyasetle hiçbir ilgisi olmayan okurun bile bağlantı kurabileceği bir üslupla kaleme aldığı Sağduyu, bağımsızlık kavramını entelektüel çerçevede ele alan ilk metinlerden biri olarak sınıflandırılır.
“O, krala, ‘Kral çıplak,’ diyen çocuktur” diyor Margaret Atwood, Susan Sontag için. İnsan hakları savunucusu ve daimi bir savaş karşıtı olan Sontag daha iyi nasıl anlatılabilir bilinmez. Bu kitapta, Sontag’ın ilk makale koleksiyonu.Kültürel eleştiri alanında büyük bir etki yaratan bu kitapta ünlü “‘Camp’ Üzerine Notlar” ve “Yoruma Karşı” denemelerinin yanı sıra yazarın Sartre, Camus, Simone Weil, Godard, Beckett, Lévi-Strauss, bilimkurgu filmleri, psikanaliz ve çağdaş din anlayışı hakkındaki yazıları yer alıyor.
‘Anlamsızlık Saati’, Işıl Madak’ın yıllar boyu kaleme aldığı öykülerini bir araya getirdiği ilk kitabı. Yazarla bir gezintiye çıkıyoruz. Bazen bir ormanda, mahalledeki pazar yerinde, bir otelde, doktor muayenehanesinde, çay bahçesinde ya da eski eşya satan bir dükkânda… Fakat sıradan geziler değil bunlar. Hayatın kendisinde olduğu gibi acılar var, yüzleşmeler var, büyük öfkeler var. Anlamsızlık saatinin çaldığı anlar yani… Ne zaman çalar peki anlamsızlık saati? “Her dakikanın ve olayın bir eşiğe, bir dönüm noktasına dönüştüğü anlar” olabilir mi mesela?
Büyük bir çoğunluk Bernhard Schlink’i Almanya’da ve birçok ülkede çoksatanlar listesine girmeyi başaran ve pek çok önemli edebiyat ödülüne layık görülen ‘Okuyucu’ romanıyla tanıyor. Belki de 2008’de Stephen Daldry’nin beyazperdeye uyarladığı aynı adlı filmine denk gelmişsinizdir… Yazarın Türkçeye çevrilen birkaç eserine bir yenisi daha eklendi şimdi. İlknur Özdemir’in çevirdiği roman geçen ay yayımlandı ama dumanı hala üzerinde türüyor sayılır, o nedenle gözden kaçmasın. Sayfalar arasında kaybolmak isteyenlere de bizim de iştahımızı açan tanıtımdan bir kuple:
“Siz gözlerinizi kapatıyorsunuz ama Müslümanların Almanya’yı ele geçirmek istediklerini herkes görebilir, hem içeriden hem dışarıdan. Ya onlara boyun eğeriz ya da karşı koyarız. Galip gelmek istiyorsak biz onlardan daha güçlü olmalıyız. Hazırlıklı olmalıyız. Güçlü olan taraf biz olmazsak onlar olur.” Kaspar karısının ölümünden sonra onun geçmişinin sırlarıyla karşı karşıya kalmıştır: Birgit’in bir kızı vardır ve onun yarım bıraktığı hesaplaşmaları, yüzleşmeleri Kaspar yaşamak zorundadır artık. Birgit’in kızı Svenja, kocası Björn ve kızları Sigrun, çağdaş Almanya’nın milliyetçi yüzüyle karşılarlar Kaspar’ı. Ama o, genç Sigrun’u notalar ve kelimeler aracılığıyla yeniden insanlığın ortak mirasına döndürmeye ve milliyetçiliğin tuzaklarından kurtarmaya kararlıdır.”
Bu hafta, Everest Yayınları İlk Roman Ödülü sahibini buldu. 2006 yılından beri verilen ödülün bu yılki kazananı Gülhan Davacı oldu. Davacı, ‘Sisler Dağıldığında’ adlı eseriyle ödüle layık görüldü. O halde yazarın ödülünü de kutlamak vesilesiyle bu haftanın listesinden ‘merhaba’ diyelim. Zira bu kitabı okumak için biraz bekleyeceğiz. Davacı’nın ‘Sisler Dağıldığında’ adlı eserinin yayın tarihi hakkında da Everest Yayınları’ndan ilk açıklama geldi. Kitap, 2024 yılında raflardaki yerini alacak.