Gezi tutuklusu Kavala’dan Yargıtay tepkisi: ‘Ülkemiz için tehlikeli bir gelişme’
Gezi Direnişi'nin üzerinden 11 yıl geçti. Direnişin Türkiye'de hayatın birçok alanında yarattığı dönüşüm bugün hala gücünden bir şey kaybetmiş değil. Edebiyata yansımaları da ilk günden beri görülüyor.
Raf Gezgini Gezi Kitaplığı'nda geziyor bu hafta. Direnenlere selam, hafızaya notlar, kayıplara saygıyla.
28 Mayıs 2013 tarihinde başlayan Gezi Direnişi’nin üstünden 11 yıl geçti. Direnişin Türkiye’de hayatın birçok alanında yarattığı dönüşüm bugün gücünden hala bir şey kaybetmiş değil.
İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre 23 Haziran 2013 Pazar gününe kadar Gezi Parkı Protestoları süresince 79 ilde toplam 2.5 milyon kişi eylemlere katıldı. Ve yeni bir sayfa açtı.
Gezi yarattığı umuda ek olarak bir de yeni bir iletişim kültürü ve jargonu kazandırdı hayatlarımıza. Bugün özellikle sosyal medyada kullandığımız ve zamanla günlük hayatımıza da sızan birçok “şakalı” söylemin kökleri Gezi’ye, o günlerde atılan sloganlara ve tweetlere dayanıyor. Ve elbette edebiyatta da yansımaları var. Daha doğrusu Gezi’nin yarattığı bir dil var. Öyle ki Gezi Direnişi hakkında yazılan ilk kitaplar yayımlandığında Gezi Parkı boşaltılmamıştı, direniş devam ediyordu. Tüm bunlar Gezi ruhunun etkisiydi. Bugün, aradan geçen 11 yıla rağmen, yeni yayımlanan kitaplarda bile Gezi Direnişi’ne selam gönderiyor yazarlar.
Gezi edebiyatında direnişin hafızasını tutan araştırma kitapları da var, direnenlerle yapılan röportajlarla yaşananları bizzat öznelerden dinleyenler de. Ve elbette direnişe selam, kayıplarına selam gönderen öykü ve romanlar da… Gezi edebiyatı diyebiliriz buna…
Hala adalet bulamamış kayıpların yası tutuluyor, Gezi tutsaklarının özgürlük mücadelesi devam ediyorken Raf Gezgini -gözümüzden kaçanlar olabileceğini de not düşerek- Gezi Kitaplığı’nda geziyor bu hafta. Direnenlere selam, hafızaya notlar, kayıplara saygıyla.
Yaşadığı ülkenin karanlığından, kanlı gündeminden kaçmak için bir ağaca sığınıp orada yaşamaya başlayan genç bir kadın Şebnem İşigüzel’in bu romanındaki kahramanı. Kitabın ilhamı Gezi Direnişi. Ve daha ilk cümlesiyle kendini anlatıyor kitap: “Bu bir özgürlük ve aşk hikayesidir. İki hasta gencin hikayesi. Birisi benim. O gece, bundan böyle üzerinde yaşayacağım ağaca bir solukta tırmandım.”
Üstelik sadece Gezi de değil; Suruç ve Ankara katliamları da romanda kıskıvrak yakalıyor okuru. Yazarın “öldürülen çocuklara ve gençlere” armağan ettiği romanı, Ahsen Eroğlu ile Tunahan Çilingir’in birlikte rol aldığı bir tiyatro oyununa da uyarlanmıştı. Kitaptan altını çizili bulduğum bir cümleyi de şöyle bırakayım:
“Parkta garip bir hareketlenme sezmeye başladım. Ağaçlar kesilip yerine yıkılan bir kışla yeniden dikilecekti. Başbakanın gençlik hayaliymiş. Keşke başka bir hayali olsaymış. Yani birinizin hayali de memlekete özgürlük, aşk, eşitlik, kardeşlik, adalet, hak, hukuk getirmek olsun değil mi arkadaş? Bütün hayallerin betondan olması ne acı?”
Kadir Yüksel’in hazırladığı, ‘28 Yazardan Gezi Parkı Öyküleri’ alt başlığıyla sunulan Bağzı Şeylere Öyküler isimli derleme kitapta direnişi, doğayı savunanları, Gezi’nin hayatlarımızda yarattığı değişimi anlatan öyküler var. 28 edebiyatçının gözünden Gezi Direnişi’nin farklı boyutlarına bakış da diyebiliriz.
Kitapta öyküleri yer alan yazarlar şöyle: Ferit Edgü, Necati Tosuner, İlhan Durusel, Zafer Doruk, Celal İlhan, Remzi Karabulut, Kerem Işık, Özcan Öztürk, Türker Ayyıldız, Sinan Sülün, Mahir Ünsal Eriş, Fuat Sevimay, Zeynep Ünal, Vuslat Çamkerten, Adnan Özyalçıner, Mehmet Zaman Saçlıoğlu, Tansu M. Gülaydın, Aziz Gökdemir, Hakan Bıçakcı, Gamze Güller, Zeynep Sönmez, Berna Durmaz, Mehmet Fırat Pürselim, Şenay Eroğlu Aksoy, Onur Çalı, Hakkı İnanç, Murat Taş, Semih Öztürk.
Çınar Oskay, Gezi sürecinde ve sonrasında yaptığı röportajları, yazdığı yazıları topladığı Haziran: Gezi ve Şehrin En Güzel Yazı kitabında bir araya getirdi.Zeki Demirkubuz, İhsan Eliaçık, Murat Belge, Hakan Aygün, Lütfü Savaş, Roger Waters, Ferzan Özpetek, Anish Kapoor, Hasan Bülent Kahraman, Orhan Pamuk, Slovaj iek, Dücane Cündioğlu, Tanıl Bora, Ahmet Acar, küçük İskender, Tuğrul Eryılmaz, Öğrenci Kolektifleri, 68li devrimciler, Ali İsmail Korkmaz Ailesi’nin röportajlarını bulacaksınız. Hafıza tazeleme niyetiyle, iyi okumalar diyelim şimdiden.
Mehmet Eroğlu, 12 Mart Darbesi ardından kurulan Sıkıyönetim Mahkemesi’nce sekiz yıl hapse mahkum edildi. 1974 yılındaki genel aftan sonra yazmaya başladı. İlk romanı ‘Issızlığın Ortası, 1979 Milliyet Roman Ödülü’nü kazandı. Ama gelin görün ki 12 Eylül sıkıyönetim döneminde “solcu ve antimilitarist unsurlar taşıdığı” gerekçesiyle yayımlanamadı.
Bu bilgiyle başladık zira bazı şeyler, bir arpa boyu yol gidemedik hissi yaratıyor. Bazı isimler de duruşunu hiç değiştirmiyor. Mehmet Eroğlu bu isimlerden biri. Bugünü tartışmaktan, eleştirmekten ve toplumsal olaylara değinmekten geri durmuyor. İletişim Yayınları’ndan çıkan ‘9,75 Santimetrekare’ de bu duruşun örneklerinden biri. Gezi direnişini merkeze almasa da kahramanı bir şekilde Gezi’nin gölgesinde buluyor kendini. 2014’te yayımlanan roman için Gezi Parkı protestolarının en ateşli günlerinde, olaylara uzaktan bakan bir kahramanın yer aldığı bir anlatı diyebiliriz.
“O yüzden günümüzde geçen bir hikâye anlatıyorsan ve içinde Gezi yoksa, sen aslında yaşamıyorsun demektir. Gezi esnasında yaşadıklarımız 10 sene sonra da hatırlanacaksa, bu edebiyat sayesinde olacak. Benim romanım sayesinde bir kişi bile hatırlasa gelecekte, yeter bana.”
Barbaros Altuğu bu sözlerle anlatıyor Gezi Direnişi’ne selam veren, ilk romanı ‘Biz Burada İyiyiz’i verdiği bir röportajda. Kitapta Yasemin, Ali ve Eren; istedikleri gibi bir hayata başlamak umuduyla yeni bir şehre, Berlin’e tutunan üç arkadaşla tanışıyoruz. Taşınma kararları ise Gezi’den sonra, ülkeye dair umutlarını yitirmelerinden sonra geliyor. Ancak Altuğ’un umudu taze. Aynı röportajda bakın nasıl anlatıyor geleceğe dair umutlarını: “Gezi’nin çocukları bir gün politikaya da girecekler elbette. Ve 20 sene sonra ülkeyi onlar yönetecek. Kendi çocuklarını nasıl yetiştireceklerini artık biliyoruz.”
“Gezi Parkı’nda neler yaşandığını hatırlıyordum, korkunçtu. Hükümet acımasızca sürmüştü bizim çocukları göstericilerin üstüne. Hepimiz için utanç vericiydi. Bir kez daha anlamıştık ki bir ülkede otoriter bir yönetim varsa, ilk kaybeden polis teşkilatı olurdu.”
Polisiye ustası Ahmet Ümit ‘Beyoğlu’nun En Güzel Abisi’nde,biricik kahramanı, Beyoğlu’nun en güzel abisi Başkomser Nevzat’la Gezi Direnişi’ne böyle selam göndermişti. Ahmet Ümit sözünü söylemekten sakınmayan bir yazar olmanın yanı sıra toplumsal ve siyasi konuları da romanlarında ele almasıyla bilinen bir isim. Kulaklarını çınlatmışken hatırlatalım. Ümit’in Ekim ayında yayımlanacak romanında Başkomser Nevzat bu kez de Türkiye’nin gündemindeki önemli bir sorunla, uyuşturucu baronlarıyla karşı karşıya olacak.
Dilek Yılmaz’ın bu sene yayımladığı ‘Valeria Bunu Anlayamaz’da isimli öykü kitabında ise Gezi Direnişi’nde polisin attığı gaz fişeğinin başına isabet etmesi sonucu 15 yaşında hayatını kaybeden Berkin Elvan’a bir selam var. ‘Kiraz Güzeli’ öyküsünü kendi yaşadığı bir eylemden hareketle yazmaya başlasa da sonu “Berkin’e selamdır’ demişti röportajımızda Yılmaz.
Selahattin Demirtaş edebiyat konusunda ısrarcı olduğunu çoktan kanıtladı. Yazar Demirtaş, ‘Seher’, ‘Dad’, ‘Leylan’, ‘Devran’ ve ‘Efsun’ kitaplarında toplumsal sorunları, sınıf ayrımınını cinsiyet eşitsizliğini gözler önüne seren öykülerle çıktı okurun karşısında. Son kitabı ‘Efsun’ da merkezine aşkı alıyormuş gibi görünse de aşkı eleştiren, sınıf ayrımına değinen, Gezi’ye dair göndermelerle dolu bir roman. Haklarını alamayan emekçiler, erkekler tarafından öldürülen kadınlar, yoksullar, göç etmek zorunda bırakılanlara ses veren bu kitabı Demirtaş da edebiyata giriş denemesi olarak tanımlamıştı. Okura ulaşmasını istediği fikir ise şu: “İnsanları, acılarını, hikayelerini biraz daha anlamaya, öğrenmeye, tanımaya gayret edelim, belki daha sağlıklı ilişkiler kurarak illa ki mutlu olmak zorunda olmayan çok daha kaliteli bir yaşama kavuşabiliriz.”
100 yıllık Cumhuriyet tarihinin en önemli tanıklarından biri yazar Adnan Özyalçıner. Bu sene 90’ıncı yaşını kutlamak vesilesiyle yaptığımız röportajda edebiyatın toplumun yaşadıklarını anlatması, kayıt altına alması gerektiğini tatlı diliyle uzun uzun anlatmıştı.
Öykülerle anlatılardan oluşan kitabın başında Gezi Parkı direnişinin bir yansılaması olan iki öykü, genç aklın kentini, bir anlamda özgür yaşamını, yaşam hakkını savunmaya kalkışının bir izdüşümü. Özyalçıner’in Everest Yayınları’ndan çıkan ‘Yağmurda’ kitabındaki ‘Park Aydınlığı’ öyküsünde de Gezi Direnişi’ne selam var. Daha sonra gönderdiği selamı şöyle anlatmıştı yazar: “Evet, kaybedilen çocukların, isimsiz olarak gömülen çocukların anneleri ile buluşması nasıl olur, diye düşündüm. Yalnızca Gezi Parkı direnişi değil aslında, hem Gezi Parkı eylemlerinde yaşamını yitirenlere hem de Cumartesi Anneleri’ne bir selam gönderdim.”