Filistin ateş yeri: İsrail ordusu ‘kara operasyonu’ sinyallerini artırırken Ortodoks kilisesi vuruldu
Raf Gezgini bu hafta rotasını direnişe çeviriyor. Haftanın kitaplarında işgal edilen topraklarda doğup büyümüş yazarlar, orada filizlenen direniş öyküleri, edebiyatın sınırsızlığı, sesi kısılmaya çalışılan yazarlar, nehirden denize ve hatta edebiyata uzanan özgürlük mücadelesi var.
Raf Gezgini bu hafta rotasını direnişe çeviriyor. Haftanın kitaplarında işgal edilen topraklarda doğup büyümüş yazarlar, orada filizlenen direniş öyküleri, edebiyatın sınırsızlığı, nehirden denize ve hatta edebiyata uzanan özgürlük mücadelesi var.
Bu hafta edebiyat dünyası Filistinli yazar Adania Shibli ve Frankfurt Kitap Fuarı’nda uğradığı sansürü konuştu. Alman edebiyat derneği Litprom tarafından düzenlenen LiBeraturpreis Ödülü’ne bu yıl Shibli değer görülmüştü. Yazara ödülü 18 Ekim’de başlayan Frankfurt Kitap Fuarı’nda verilecekti. Lakin ödülü veren ve töreni düzenleyecek olan Litprom “İsrail ve Filistin’de milyonlarca insanın acı çektiği, Hamas’ın başlattığı savaş nedeniyle” ödül törenini iptal ettiklerini açıkladı. Dünyanın dört bir yanından bu karara tepki geldi. Aralarında Nobel ödüllü yazarlar Annie Ernaux ve Abdulrazak Gurnah’ın da bulunduğu pek çok yazar kararı kınayan uluslararası bir bildiriye imza attı.
Sansür ve bu taraflı tutum, eğer adını daha önce duymadıysanız Adania Shibli ile tanışmak için iyi bir fırsat olabilir. Yazar, ödüle Mehmet Hakkı Suçun tarafından Türkçeye çevrilmiş, Can Yayınları tarafından yayınlanmış ‘Küçük Bir Ayrıntı’ kitabıyla değer görülmüştü.
Roman, 1949 yazında, Filistinlilerin 700 bin kişinin sürülmesine sebep olan Nakba felaketinin yasını tuttuğu ve İsraillilerin Bağımsızlık Savaşı’nı kutladığı dönemde başlıyor. Bu olay yazarın hayatında önemli bir yere sahip. Zira Shibli, 1948 savaşını yaşamış bir anne-babanın çocuğu. ‘Küçük Bir Ayrıntı’, bir grup İsrailli askerin Filistinli bir kızı esir alıp tecavüz ettikten sonra kuma gömmeleriyle açılıyor. Savaş ya da yaşanan zulümler bitmiyor ancak aradan uzun bir süre geçiyor. Neredeyse günümüze yakın bir zamanda, genç bir kadın Filistinli bu genç kızın izini yani tarihteki bu “küçük ayrıntı” nın peşine düşer ve takıntı derecesinde bu olayla uğraşmaya başlar. Okuması zor ancak savaş ve şiddet üzerine düşünmeyi ve konuşmayı hatırlatan bir roman ‘Küçük Bir Ayrıntı.’ Kitap, Uluslararası Booker, Ulusal Kitap Ödülü gibi prestijli ödüllere de aday gösterilmişti.
1948 yılında henüz çocukken doğduğu köy İsrail tarafından işgal edilerek yıkılınca ailesiyle Lübnan’a göç etmek zorunda kalan Mahmud Derviş hayatı ve eserleriyle Filistin direnişinin en önemli isimlerinden biri oldu. Şiirleri nedeniyle tutuklandı, hapiste yattı, sürgünde yaşadı. Derviş’in şiirleri, Filistin direnişinin unutulmaz anlarının kaydını tutan bir hafıza arşivi aslında. Edward Said de “Arap coğrafyasında kuşağının kesinlikle en yeteneklisi” diye tanıtıyordu onu tüm dünyaya. Derviş, ‘Atı Neden Yalnız Bıraktın’ da masalsı bir dünyaya davet ediyor okuru. Doğanın tüm unsurlarını odağına alan bu kitap, Filistin direnişinin unutulmaz kesitlerinin kaydını tutuyor yine.
İsrailli Etgar Keret kendi kuşağının ve ülkesinin en önemli kalemlerinden biri. ‘Domuzu Kırmak’, ‘Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şöförü’ gibi kitaplarına imza atan yazar, kıvrak zekası ve sade diliyle okuru avucunun içine almayı başaranlardan. Filistin’de bir mülteci kampında dünyaya gelen Samir El-Youssef ise mizah yönü güçlü eserleri ile meşhur; denemeleri ve eleştirileriyle dünyanın önde gelen edebiyat dergilerine yazan bir yazar. İkili, güçlerini birleştirerek edebiyatın sınırsızlığını hatırlatan bir kitaba imza attı: ‘Gazze Blues.’
“Tuhaf, kafası bozuk, komik ve keskin anlatılarıyla bu iki parlak” olarak tanımlanan yazarlar, Gazze Blues’da farklı sesleri bir araya getiriyor. Ve ikilinin alametifarikası olan mizah bu kitapta da önemli bir yer tutuyor. Peki bu kitabın ilk adımları nasıl atıldı? Bırakalım Keret anlatsın:
“Bomba saldırısından sonra Samir beni aradı ve ‘Bir şeyler yapmamız gerek,’ dedi. ‘Evet ama hiçbir işe yaramayacak bir imza kampanyası daha başlatmak istemiyorum,’ dedim. Bunun üzerine, ‘Hayır, bir fikrim var,’ dedi. ‘Birlikte bir kitap yapalım. Seni okuyan ve beni hiçbir zaman okumayacak o kadar çok insan var ki… İki tarafı da insanlıktan çıkarmanın çok kolay olduğu bir konuda tarafları insancıllaştırmak için bir çaba göstermiş oluruz.”
Filistin edebiyatının ve özgürlük mücadelesinin en güçlü kalemlerinden bir başka isim: Gassan Kanafani. Yazar, gazeteci ve devrimci Kanafi’nin ‘Güneşteki Adamlar’ romanı Mehmet Hakkı Suçin çevirisiyle Metis Yayınları tarafından bu yılın başlarında yayınlandı. 1972’de arabasına konan bombayla öldürülen Kanafani, 1963’te yayınlanan bu romanında yaşamını adadığı mücadelenin tüm ögelerini bir araya getiriyor. Yolları Basra’daki bir kaçakçının yazıhanesinde kesişen üç Filistinlinin hikayesini anlatan kitap, bir isyanın portresi aslında. Sürpriz kaçıran bir bilgi değil ancak bugün yanı başımızda yaşanan katliama sessiz kalan ya da tarafgil bir tutum sergileyen herkesi belki biraz olsun düşündürecek şu cümlelerle bitiriyor Kanafani romanını: “Neden tankın duvarlarına vurmadınız? Neden duvarları yumruklamadınız? Neden? Neden? Neden?”
Yazarı daha yakından tanımak isteyenler için bir başka kaynak daha: Gassan Kanafani ve edebiyatı üzerine çalışan ‘Düşmanlıklar Zamanı –Gassan Kanafani Ve Filistin Direniş Edebiyatı’ kitabının yazarı Ali Çakmak ile yapılmış söyleşi.
Aslına bakarsanız insanların hayalleri ya da dilekleri birbirinden çok da farklı değildir. Tutkulu bir aşk, iyi bir kariyer, belki mutlu bir evlilik ve sonra aile kurmak. 1970’lerde Filistinli bir mülteci ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Nahr’ın da hayattan en büyük beklentileri bunlara benzer şeylerdi. Aşk evliliğini, çocuk sahibi olmayı ve kendi güzellik salonunu açmayı düşler. Fakat hayat. Çok sevdiği bir adamla evlenip hayallerine yaklaştığını sandığı anda terkedilmesiyle hayallerinin gerçekleşmeyeciğini anlar. İşler daha da kötüleşir, söylemek zorunda kaldığı yalanların sonu gelmez. Üstelik bir mülteci olarak hayatta kalma mücadelesi verirken kendini hücre hapsinde bulur. Artık hiç bilmediği bir ülkede, o hücrede hayallerinden uzak kalmasına neden olan olayları düşünmek için istemediği kadar çok vakti vardır.
Susan Abulhawa, 2020 Filistin Kitap Ödülleri Sahibi ve 2021 Aspen Words Edebiyat Ödülü Finalisti olan romanı ‘Sevgisiz Dünyaya Karşı’ ile kendisi için daha iyi bir yaşam ararken giderek radikalleşen genç bir kadının hikayesine ortak ediyor okuru.
2021’de Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanan Abdulrazak Gurnah’ın ilk romanı ‘Ayrılışın Haritası’ nihayet Türkçede. Yazarın ilk romanı, bu ödüle neden layık görüldüğünü bir kere daha hatırlatacak yoğunlukta. Konusu ise şöyle:
“Abisinin ölümünden sorumlu tutulan Hasan, bir yandan da alkolik ve tacizci babasının zorbalıklarına katlanmaya çalışır ve başına gelenleri bir nevi kadercilikle kabul eden annesinden yardım umar. Tüm zorluklara bir de ülkesinin çalkantılı politik atmosferinin getirdiği belirsizlikler eklenince işler iyice içinden çıkılmaz bir hal alır. Girdiği üniversite sınavının sonuçları bir türlü açıklanmayınca, yurtdışına gitmeyi ve orada okumayı kafasına koyar. Bunun için gereken parayı, Nairobi’de yaşayan zengin dayısından istemeye karar verip düşer yollara.”
Bugün usta yazar Ursula Le Guin’in doğum günü. Bu vesileyle yazarı ‘Denizyolu’ ile analım. Fantastik ve bilimkurgu edebiyatın feminist kalemi Ursula K. Le Guin, birbiriyle bağlantılı 12 öyküyü bir araya getiriyor ‘Denizyolu’nda. Yaz ruhuna uygun bir yerde, Klatsand adlı küçük bir sahil kasabasındayız. Her öyküde karşımıza çıkan özgür ruhlu kadınların hikayesine şahit olacağız. ‘Köpük Kadınlar, Yağmur Kadınlar’ isimli tek sayfalık öykü okura hızlı bir merhaba derken ‘Hernes’ başlıklı öykü 1890’lardan günümüze dört kadının hayatını anlatıyor.
Prens Harry doğduğunda, Charles, Diana’ya, “Bugün itibariyle bana hem bir varis hem de onun yedeğini vermiş oldun. Artık işim bitti” demiş. Tüm dünyanın gözünün önünde şekillenen bir ikinci çocuk vakası bu anlayacağınız. Prens Harry’nin hayatının perde arkasını anlatan ‘Spare’ nihayet Türkçede. “Spare”, İngilizcede yedek anlamına geliyor. Ve bu tüm kraliyet dramalarını ilk ağızdan öğrenmemize vesile olan bir travmaya dönüşmüş durumda. JR Moehringer tarafından yazılan kitap (hayalet yazar), Harry’nin gençlik yıllarını, annesi Diana ile ilgili anılarını, basınla olan amansız savaşlarını, Afganistan yıllarını, Meghan Markle ile aşklarını, abisi William ve babası Kral Charles başta olmak üzere ailesiyle olan gerilimli ilişkisine kadar uzanıyor.
“Çünkü insan yalnızlığı bir kere tattı mı, başka türlü de var olmuş olabileceğine inanması artık imkansızdır. Yalnızlık mutlak bir keşiftir. İnsan aydınlık bir pencereye içeriden baktığında ışıkları yanan bir odada kendi imgesini görür; göle yukarıdan baktığında da ağaçlar ve gökyüzüyle sarmalanmış kendi imgesini görür. Aldatmaca bariz, bariz olduğu kadar da pohpohlayıcıdır. İnsan karanlıktan aydınlığa baktığında ise, burası ile orası, bu ile şu arasındaki bütün farkı görür. Belki sığınacak yeri olmayan tüm insanlar içten içe öfkelidir; çatıyı, omurgayı, kaburgayı kırmak, pencereleri paramparça etmek, zemini sular seller altında bırakmak, perdeleri delik deşik etmek, kanepeyi suya batırmak isterler.”
‘Evlerden Uzak’ annelerinin ölümünün ardından önce anneanneleriyle, sonra büyük halalarıyla, en sonunda da teyzeleriyle birlikte göl kıyısındaki küçük bir kasabada yaşayan iki kız kardeşin hikayesini takip ediyor. Amerikalı yazar Marilynne Robinson, aile, kayıp, hafıza, fanilik ve aidiyet üzerine düşündürüyor bu romanında.
Sizin hiç “kentukiniz” oldu mu? Ya da şöyle soralım kentuki nedir biliyor musunuz? Samanta Schweblin’in bu son romanında insanların yeni takıntısı “kentuki” adı verilen oyuncaklar. Mahremiyet, gözetleme, kimlik gibi kavramların öne çıktığı Kentukiler’de Arjantinli yazar, teknoloji-insan ilişkisi üzerinden insanların birbirleriyle ilişkilerine dair çarpıcı sorular yönelterek günümüzü mercek altına alıyor.