Herkes rahat olsun: Çocuklar kitap okuyor
Raf gezgini bu hafta kitaplar ve sayfalar arasında gezdiği gibi duygular arasında turluyor, "umut" duygusunda takılı kalıyor. Umudu, yaşadığı her zorluğa rağmen özgürlük tutkusundan vazgeçmeyen çiftçiden de öğrenebiliriz; çok uzak bir gelecekteki bilim insanından da. Bavula sığmayan öykülerden de...
Raf gezgini bu hafta kitaplar ve sayfalar arasında gezdiği gibi duygular arasında turluyor, “umut” duygusunda takılı kalıyor. Umudu, yaşadığı her yaşadığı zorluğa rağmen özgürlük tutkusundan vazgeçmeyen, bağımsızlığına düşkün bir çiftçiden de öğrenebiliriz; çok uzak bir zamanda, bir virüs formülünün peşinde zamanları aşan büyük bir serüvene atılan bir bilim insanınından da… Belki umut ‘Endişe Ağacı’nın kıyısındadır ya da en karanlık dehlizlerde bile bir umut ışığı bulanlar, düşmemek için birbirine tutunanlar, her şeye rağmen hayata inananlarla dolu, bavula sığmayan öykülerdedir…
Dört gözle yolunu gözlediğimiz kitaplar, Türkçeye yeni çevrilenler, ‘Okuma listeme aldım ama hala başlamadım’ dediğimiz uzun listelerin değişmezleri…10Haber, bu kitapların izini sürüp raflarda geziyor. Kimi zaman yeni çıkanların peşine düşüyor, kimi zaman uzun zamandır raflarda demlenen kitapları keşfediyor. Ama en çok da ‘Bu aralar ne okusam?’ sorusuna yanıt arıyor.
BBC, 56 ülkeden 177 kitap uzmanının katılımıyla tüm zamanların en iyi çocuk kitabını seçti. Maurice Sendak’ın 1963 tarihli macerası ‘Vahşi Şeyler Ülkesinde’ ilk sırada yer aldı. Yani BBC’ye göre tüm zamanların en iyi çocuk kitabı o. Bu vesileyle, bu haftanın raf gezmesini ‘Vahşi Şeyler Ülkesinde’ ile açmak istedik. Kitap, yaramazlık yaptığı için cezalandırılarak odasına gönderilirdikten sonra hayal gücü sayesinde çıktığı yolculukları anlatıyor. Kitap, Celal Üster çevirisiyle Can Yayınları etiketiyle Türkçeye çevrilmişti.
Nobel edebiyat ödüllü İzlandalı şair ve romancı Halldor Laxness, ‘Özgür İnsanlar’da, bağımsızlığına düşkün bir halkı, bir çiftçinin destansı hayat mücadelesi üzerinden anlatıyor. Kitabın kahramanı çiftçi Bjartur, işler bir türlü istediği gibi gitmese de her defasında ayağa kalkmayı, mücadeleye bıraktığı yerden devam etmeyi başarıyor. Kitap, okuru, Bjartur’un yaşadığı zorluklar ve kendi özgürlüğüne olan tutkusuna davet ediyor. Bjartur, topraklarını kendi emeğiyle işlemeye çalışırken, doğa koşulları, ekonomik zorluklar ve toplumsal baskılarla karşı karşıya gelir. Aynı zamanda, İzlanda’nın geçirdiği değişimler ve modernleşme süreci de hikayenin bir parçası olur. Tanıtım metnini de ilham vermesi için buraya bırakalım: ‘Özgür İnsanlar’, her çeşit tahakküme başkaldıran, her zorluğu yenmeye kararlı bir insanın epik, kimi zaman da komik sergüzeştini anlatan, çağların ve mekânların ötesine uzanan, büyüleyici bir klasik.
Ayşe Kulin zaman yolculuğunda bu kez rotasını geleceğe kırıyor. Çok zaman sonra, uzak bir gelecekteyiz. Korktuğumuz her şey başımıza gelmiş. Doğal kaynaklar tükenmiş, felaket bir savaş yaşanmış ancak nihayet barışa kavuşulmuş. Ama insanın olduğu yerde hırs, dert, tehlike biter mi? Dünya bu kez bambaşka bir tehlikeyle karşı karşıya. Biz de genç bilim insanı Mira ile tanışıyoruz bu sırada. Mira’yı zor bir görev bekliyor. Biyolojik bir silah olarak üretilen Tayro virüsünün formülünün peşinde zamanları aşan büyük bir serüvene atılacak, bu sırada hem aşkı ve dayanışmayı hem de soyağacında yer alan cesur kadınları tanıyacak. Kulin, bu distopik romanda, bugünün en büyük sorunlarına dikkat çekerek eğer önlem alınmazsa olabileceklere işaret ediyor. Ama bunu yaparken ihtimaller ne kadar karanlık olsa da yazar umuda tutunuyor, okurları da umudu asla bırakmamaya davet ediyor.
“Bir şeyin sihirli olmaması, içinde sihir barındırmadığı anlamına gelmez.” Çocukların kendilerine özgü endişeleri ve onları mutsuz eden sorunları var. Bunlarla baş etmek için her biri farklı yöntemler bulabilir ya da bulamadığı için endişe boyutu gittikçe artabilir. Tırnak yeme, saçıyla oynama, takıntılı davranışlar ya da aşırı gerginlik gibi… Juliet de o endişeli çocuklardan biri. Küçük yaşına rağmen, çevresinde olup biten her soruna karşı geliştirdiği endişeleri ve huzursuzlukları var. Ancak iyi ki büyükannesi var da onu, kendisini kurtaran biriyle tanıştıyor: Yeni odasının duvarında boylu boyunca yükselen Endişe Ağacı… Marianne Musgrove ilk romanını 11 yaşında yazdı. Ancak ‘Endişe Ağacı’ onun ilk yayımlanmış romanı. Bir takım talihsizlikler ve aslında talihler diyelim. Yazar olma hayalinden hiç vazgeçmeyen Musgrove, çocuk ruhuna naif bir dokunuş yaparken; duygusal, öğretici ve bir o kadar komik bir hikaye anlatıyor.
Gazeteci-yazar Nuriye Akman ilk çocuk romanıyla, bu kez farklı bir yaş kitlesine sesleniyor. Üstelik kitaba ismini veren Defne, Akman’ın biricik torunu… Aslında her şey Defne’nin sınıf gezisinde hayvanat bahçesine gitmesiyle başladı. Hayvanlar pek mutlu görünmüyorlardı. Hele o geyik yavrusu… Defne’yle arasında sihirli bir bağ oluşuvermiş, geyikçik Defne’ye derdini anlatmıştı. Anne babasından koparılıp buraya konulduğundan beri evini çok özlüyordu. Defneboş duramazdı, ona yardım etmeliydi. Hemen babaannesi Nuriş ve veteriner amcası Kerem’e koştu. Bu çok güçlü üçlüyü yeni bir macera bekliyordu.
Romanlarıyla tanıdığımız bir isim Nermin Yıldırım. Yazar, ‘Bavula Sığmayanlar’ ile bu kez birbirleriyle kıyıdan köşeden duygu birliği yakalayan, el ele tutuşan öykülerle okurlarının karşısına çıkmıştı. Geçen yıl yayımlanan kitap için röportajlar veren Yıldırım, Eray Ak’a verdiği bir demeçte“Mutsuzluğa inanırım ama umutsuzluğa inanmak işime gelmez. O yüzden en karanlık hikâyede bile bir tebessüm aralığı açar, o aralıktan dışarı bakıp biraz umut ışığı bulmaya çalışırım” diyor. Bu öykü kitabı da Yıldırım’ın sözlerini kanıtlar nitelikte. Bu öyküdeki dünyalarda çocukluk düşleri, gençlik hevesleri, ihtiyarlık özlemleri, gidenler, kalanlar, bekleyenler, arayanlar, en karanlık dehlizlerde bile bir umut ışığı bulanlar, düşmemek için birbirine tutunanlar, her şeye rağmen hayata inananlar, bu buruk ama görkemli şölende bir araya geliyor.
Herkes, her şeyi tamir edebilir. Öğrenmek biraz zaman alabilir, her seferinde en iyi sonucu vermeyebilir ama olsun. Herkes, her şeyi tamir edebilir. Franny de buna dahil! Üstelik arkadaşlarının ve komşularının çeşitli aletlerini tamir etmelerine ve nasıl çalıştıklarını öğrenmelerine yardım etmeyi sever. Bisiklet, makas, kaykay gibi gündelik hayatımızdaki makinelerin nasıl çalıştığını öğrenmek isteyenler Franny ile tanışabilir.
Füruzan’ın ‘Akim Sevgilim’ adlı öykü kitabı, geçen aylarda Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanmıştı. Dumanı üzerinde tutan kitap, üç öyküden oluşuyor. Füruzan,’Akim Sevgilim’, ‘Sesi Olmayan Türkü’ ve ‘Varoşlarda’ adlı öykülerle, her zamanki gibi Türkiye’nin tüm gerçekliğine yer veriyor satırlarında. Yoksulluk, yoksunluk, güzellik, sevgi, tutku, sınıfsal ve kültürel çatışma, bireysel ve toplumsal dram… Hepsi Füruzan’ın yarattığı sarsıcı öykülerde vücut buluyor. Aşk, evlilik, ilişkiler, kadınlar, erkekler de var yıkılan şehirler, varoşlar ve hiç geçmeyen hisler de… Zamanda yolculuk da mümkün oluyor bu üç öyküde. Kitaba adını veren ‘Akim Sevgilim’, Cumhuriyet’in ilk yıllarına konuk ederken diğer iki öyküde daha yakın geçmişe kırıyor rotasını. Ancak hangi zamanı anlatırsa anlatsın, Firuzan bir “olay” olmaya devam ediyor.
Ayrılık da sevgiye dahil. Hatta en çok ayrılıklar sevgiye dahil olabilir. Avusturya edebiyatının önemli isimlerinden Margit Schreiner, sıra dışı bir ayrılık hikayesine odaklanıyor ‘Ev, Kadınlar, Seks’ kitabında. Bir erkeğin zihnine giriyor okurlar. Fraz, karısı Marie-Therese tarafından terk edilmiş. Kadın, oğlunu da alıp çekip gitmiş evden. Margit Schreiner, “Sevmek Dedikleri” kitabının ardından “Ayrılık Üçlemesi”nin ikinci kitabı olan “Ev, Kadınlar, Seks” ile kadın-erkek ilişkilerine odaklanıyor.