Bir usta daha İstanbul’daydı: Asghar Farhadi ‘Yönetmen her şeyi bilir algısı yıkılmalı’
Sinema düşünürüydü, edebiyatçıydı, bu coğrafyaya düşen özel ruhlardan biriydi Onat Kutlar. 1995'te PKK'nın düzenlediği bombalı saldırıda Yasemin Cebenoyan ile birlikte yaşamını yitirdi. Bugün onun ölüm yıldönümü, anılıyor...
Bugün 11 Ocak 2024… Onat Kutlar’ın 29. ölüm yıldönümü. 1995’te, 30 Aralık’ta PKK’nın Taksim’deki The Marmara Oteli’nin giriş katındaki Cafe Marmara’ya koyduğu bombanın patlaması sonucu yaralanmış, günler süren yaşam mücadelesini kaybedip aramızdan ayrılmıştı. Aynı saldırıda rahmetli Cüneyt Cebenoyan’ın kardeşi arkeolog Yasemin Cebenoyan da yaşamını yitirmişti.
Onat Kutlar ile hiç tanışamadım ama ölmeden önce tanımıştım, ‘Düğme’ adlı (öyle kalmış aklımda) bir öyküsü sayesinde. Yani önce edebiyatçı olarak bildim Kutlar’ı, sonra sinemacı kişiliği ile tanıştım. Ama onu, tanıyanlardan çok dinledim. Bu coğrafyaya düşen özel ruhlardan biriydi Onat Kutlar. 1950’lerin ikinci yarısında çıkan a dergisi grubundan bir edebiyatçıydı. Sonra Fransa’ya gidiyor orada Sinematek’e yolu düşünce gönlüne sinema giriyor. Sinemacı daha doğrusu sinema düşünürü oluyor…
Türkiye’de sinema kültürünün yaygınlaşması için bir ömür boyu verdiği bir mücadele var Onat Kutlar’ın. PKK saldırısında ölmeseydi bu mücadeleye devam edecekti muhtemelen. Onun verdiği mücadele öyle yabana atılacak bir mücadele değil. Sinematek’ten başlıyor ta İstanbul Film Festivali’ne kadar uzanıyor. Bu mücadeleyle Türkiye’de sinemanın yatağını değiştirdi desek yeridir.
Yakın zamanda Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan ‘Sinema… Sinema’ kitabında anlatılıyor. Hatta bugün ölüm yıldönümü nedeniyle MUBI’de yayınalanmaya başlanan Önder Esmer’in çektiği ‘Aşk, Ateş ve Anarşi Günleri: Türk Sinemateki ve Onat Kutlar’ belgeseli de bu mücadeleyi ele alıyor.
1965’te Kutlar’ın da içinde bulunduğu bir grubun açtığı Sinematek, temelde sinema kültürünün yaygınlaşmasını amaçlar. Dünya sinemasının ve Türk sinema tarihinin daha iyi bilinmesi gerektiği savunulur. Sinemaya yeni bir yaklaşımla’ bakılmalıdır. Bu yönde programlar oluşturup gösterimler yapılır. Yeşilçam’ın ticari filmleriyle çok da ilgilenilmez.
Bu yaklaşım nedeniyle Sinematekçilerin Yeşilçam’ı küçümsediği düşünülür, karşı tavır geliştirilir. Başını Halit Refiğ ve Metin Erksan’ın çektiği kimi yönetmenler Sinematekçileri Batıcılıkla suçlar. Tartışma zamanla sönümlense de bu konu Refiğ-Erksan ile Kutlar arasında kişisel polemiğe dönüşür.
Peki Sinematekçiler ulusal sinemayı istemiyor muydu? Aslında Sinematek ve onun çevresindekiler Batıcı olmaktan ziyade Türk sinemasının Yeşilçam’ın ticari baskısından kurtulması, özgün, nitelikli bir yola girmesi için uğraşıyordu. Yolu Sinematek’ten geçenler sonradan sinemamızın kalburüstü yönetmenlerinden olacak ve çektikleri filmlerle Türk sinemasının özgün yapıtlarını üreteceklerdi.
Kutlar’ın Özal döneminde Hollywood filmlerinin Türkiye’de gösteriminin tamamen serbestlik kazanması yolunda atılan adımlara karşı çıkması ve bu konuya ilişkin yapılan tartışmaları hatırlıyorum. Özal’ın bu kararının Türk sinemasının önünü tıkayacağını anlatıyordu Kutlar. Ona karşı çıkarlar ise öyle bir şey olmayacağını söylüyordu.
Kutlar haklı mıydı? Hollywood filmlerinin ülkemizdeki seyirci alışkanlıklarını değiştirdiği, sinemayı sadece eğlence aracı olarak gören bir zihniyetin mevziini genişlettiği düşünülürse cevap açık… Peki Kutlar’ın Türk sinemasıyla ilgili düşünceleri, eleştirileri gerçekçi miydi? Şu çok rahat söylenebilir, 90’larda filizlenen ve 2000’lerde baskın hale gelen bağımsız Türk sinemasını içinde yer alan yönetmenler, tam da Kutlar’ın anlatmaya çalıştığını hayata geçiren sinemacılardı. Yani zaman Kutlar’ı doğruladı.
‘Sinema… Sinema’ kitabı vesilesiyle öğrenmiştim Kutlar’ın vasata teslim olmayıp nitelikli bir sinema için verdiği mücadelede nasıl hain ilan edildiğini. Kendisi bir söyleşide anlatıyordu.
“- Sizi Türk sinemasının haini mi ilan ettiler?
– Evet, beni Türk sinemasının haini ilan ettiler o zaman
– Neden?
– Türk filmlerinin yetersizliğini biraz sertçe yazdığım için… O yıllarda Fransız Sinematek’inde Türk filmleri haftası düzenlemiştim. Bizim yönetmenler telgraf çekmişler. Filmlerimizin gösterilmesini İstemiyoruz. Çünkü bu kişi Türk sinemasının hainidir, düşmanıdır. İşin sevindirici bir noktası var. O günlerden bu günlere geldik. O gün beni hain ilan eden telgrafin altında imzası olan birçok yönetmenle şimdi çok iyi anlaşıyoruz, çok iyi dostluklar içindeyiz.
– Sizi hain eden yönetmenlerden örnek verebilir misiniz?
– Tabii… Mesela Atıf Yılmaz, mesela Lütfi Akad. Herhalde o zaman beni yanlış değerlendirdiler. Çünkü sinema konusunda benim radikal düşüncelerimde bir değişiklik olmadı. Onlarda oldu. Çok kaliteli yapıtlara imza attılar. O günlerden bugünlere geldik.”
İşte 29 yıl önce böylesi bir insanı kaybetmiştik. Hem de bir terör saldırısında. O saldırının faili PKK’ydı. Rahmetli Cüneyt Cebenoyan bu konuda “Katile katil demezseniz, mağdura da mağdur dememiş olursunuz” demişti. Onat Kutlar’ı ve Yasemin Cebenoyan’ı aramızdan alan bombayı PKK’lı Deniz Demir’in koyduğunu, cinayetleri üstlendiğini, yargılama sonrası iki kişinin ölümü, birçok kişinin yaralanması nedeniyle Demir’in ceza aldığını, Yargıtay’ın da onamasıyla Demir’in cezasının 2007’de kesinleştiğini Cebenoyan anlatmış ve yazmıştı. Hatta Yargıtay’ın kararı kesinleştiğinde Demir serbestmiş. 9,5 yıl yattıktan sonra pişmanlık yasasından yararlanarak serbest bırakılmış.
Onat Kutlar’ı ve Yasemin Cebenoyan’ı analım ama bunlar da bilinsin işte.
8 Kasım 2024 - Ara tatilin sürprizi: Robot da olsa insan insandır!
5 Kasım 2024 - Trump mı kazanacak yoksa Harris mi? Sinemacılar sonuçları açıklıyor!
4 Kasım 2024 - ‘Yandaki Oda’ Oscar’da karşınıza çıkarsa şaşırmayın!
1 Kasım 2024 - Beyazperdede altına hücum!
29 Ekim 2024 - Cumhuriyet bu: Çobanlığa mahkum edilen çocuklara bilim insanı olma fırsatı verdi