‘Dolunay Katilleri’, gerçek suç hikayeleri
Sinemanın büyük ustalarından Martin Scorsese ile son filmi 'Dolunay Katilleri'nin ABD'de vizyona girecek olması vesilesiyle bir söyleşi yapıldı. Yönetmen kariyerinden, Hollywood'a, film endüstrisinden kendi çocukluğuna kadar uzanan bu sohbette kendisini Akademi'ye ait hissetmediğini söyledi.
Sinemanın büyük ustalarından biri Martin Scorsese. Yönetmen 1967 tarihli ‘Kapımı Çalan Kim/Who’s That Knocking at My Door’ filmiyle başlayan kariyerine hiç ara vermedi. Durmadan üretti, kült filmlere imza attı. O, sinema tarihinin en önemli figürlerinden biri.
Yönetmenin verdiği her demeç, söylediği her cümle ilgiyle takip edilse de şu sıralar Cannes Film Festivali’nde dünya prömiyerini yapan ‘Dolunay Katilleri / Killers Of The Moon’ filminin 6 Ekim’de ABD’de gösterime girecek olması nedeniyle basına konuşuyor, dergi kapaklarını süslüyor.
Son olarak GQ dergisinden Zach Baron’a konuştu Scorsese. Kariyerinden, Hollywood’a, film endüstrisinden kendi çocukluğuna kadar uzanan geniş bir sohbetti bu. Sinemaya duyduğu sevginin kaynağını da açıkladı. Çocukken astım hastası olan Scorsese, izole bir çocukluk geçirmişti. Biraz da ailesinin kendisini yalnız bıraktığını, birlikte yaptıkları tek etkinliğin sinemaya gitmek olduğunu söyledi.
Söyleşinin en ilgi çekici bölümü ise Hollywood ve , Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi hakkında söyledikleriydi. “Büyüleyici bir kariyeri olmasına rağmen bu onun en büyük çelişkisi” diyordu Baron bu durumu. Scorsese ise Akademi ile ilişkisi hakkında çarpıcı bir açıklama yaptı. Scorsese, bugüne kadar Akademi’den uzak hissettiğini veya özellikle Akademi tarafından anlaşılmadığını hissettiğini söyledi.
“Ben yaşamıyorum ama gerçekten bir endüstri olan bir toplulukta yaşamak zorundasınız. Bu şekilde sektörün bir parçası olmak zorundasın. Gerçekten oraya ait değilim. Onlar gibi düşünüp düşünmediğimi bilmiyorum. Sadece kendi işime bakıyorum.”
Ayrıca geriye dönüp kariyerine de bir bakış attı yönetmen. Yine varoluşuna ilişkin çelişki içeren bir başka bilgi paylaştı. Tuhaftır ama tüm zamanların en iyi yönetmenlerinden Scorsese, aslında film yapmaktan hoşlanmadığını söyledi. Durumun absürt olduğunun kendisi de farkındaydı. “Komik olmak istemiyorum ama esas sorun şu ki sabahları gerçekten erken kalkmak zorundasın” dedi sabah insanı olmayan Scorsese. Hayatının çoğunu geç saatlere kadar izleyip okuyup ya da yazarken geçirdiğini hatırlayarak bu durumdan yakındı: “Geceleri yaşadım ve sokaklar karanlıktı ve ışığı hiç görmedim. Güneşin nerede batışını ve güneşin nerede doğduğunu anlamam uzun yıllar aldı.
Scorsese kariyerinde bir dönem eğlenebildiğini sonrasında eserinin saflığının ve konsantrasyonunun azaldığı bir dönem yaşadığını da itiraf etti:
Sadece ‘Arka Sokaklar/Mean Streets’i yaptığımda rahat hissettiğimi biliyordum. Ne diyecekleri umurumda değildi. Zaten sonra da film başarılı oldu. ‘Alice Artık Burada Oturmuyor/Alice Doesn’t Live Here Anymore’ ve bir yere kadar ‘Taksi Şoförü/Taxi Driver’ da öyleydi. Büyük beklentilerim yoktu ancak daha sonra eleştirmenlerin ne düşüneceği ve ne yapacağım konusunda endişelendim. Ve bu işe yaramadı. Nihayetinde orada bir bataklığa ve zayıflığa düştüm, çalışma şeklimi değiştirmeye çalıştım.”
Scorsese yaşlanmak, film endüstrisinin mevcut durumu gibi birçok konuda daha fikirlerini paylaştı. Daha fazlasını merak edenler makaleyi buradan okuyabilir.