Haftanın kitabı – Duvar: Sevginin gücü
Göstergebilim, eleştiri kuramları ve Fransız edebiyatı alanında çalışan yazar ve çevirmen Mehmet Rifat, Fransız yazar Marcel Proust'un dünyasının kapılarını aralıyor. Proust'un yaşamını ve edebiyatını A'dan Z'ye anlatıyor.
Fransız yazar Marcel Proust’un yaşamında kim, kimdir? Roman kahramanlarının modelleri nasıldır?
Göstergebilim, eleştiri kuramları ve Fransız edebiyatı alanında çalışan yazar ve çevirmen Mehmet Rifat bu soruların peşinden gidiyor; okurları A’dan Z’ye bir Proust alemine davet ediyor. Yapı Kredi Yayınları tarafından yayınlanan kitap, Proust’un (1871-1922) dünyasına aralanan bir kapı.
Rifat, Proust’a ve yazın dünyasına hakim bir isim. Yazarın hem yapıtları hem de yaşamını yazan, çözümleyen ve yorumlayan Rifat, şöyle anlatıyor çalışmasını:
“‘Proust Âlemi”nde Toplumsal Benliğin aile çevresini; okul arkadaşları ile öğretmenlerini; delikanlılık çağındaki yakın dostları ile aşklarını; Seçkinlerin Salonlarında tanıştığı kontesleri, kontları, düşesleri, dükleri, prensesleri, prensleri, diplomatları, edebiyatçıları, müzisyenleri, ressamları; sonraki aşklarını; yaşam boyu süren astım ve başka rahatsızlıklarını tedavi etmeye çalışan hekimleri; yayıncıları, editörleri; yanında çalıştırdığı sekreterleri, hizmetkârları, taksi şoförlerini, vb. tek tek saptamaya, ilişki derecelerini belirlemeye, roman çevriminde yaratılmış karakterlerle olan bağlantılarını (benzerliklerini) belirgin kılmaya ya da en azından ‘sezdirmeye çalıştım’.
Dolayısıyla, Proust Âlemi, 2014’te yayımlanan ‘Otantik Snoplar: Marcel Proust’un Roman Karakterleri’ni bütünleyecek bir çalışma olarak tasarlandı. Bir başka deyişle, Proust’un Toplumsal Benliğinin yaşam serüvenini yansıtan “Proust Âlemi”, yine Proust’un Yaratıcı Benliğinin ortaya koyduğu ‘Kayıp Zamanın İzinde’deki karakterleri tek tek inceleyen (ya da tanıtan) Otantik Snoplar’ın ayrılmaz ve bütünleyici bir parçası.”
Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan kitap kime göre derseniz… Cevabı yine yazarına bırakalım: “Marcel Proust’un yaşamının ayrılmaz parçalarını (fragmanlarını) birer “metin” olarak okumak ve roman çevrimindeki karakterlerin olası kaynaklarını (modellerini) daha yakından tanımak isteyen Proust tutkunlarına sesleniyor özellikle bu kitap.”
Proust’un yaşamının, entelektüel yazı dünyası olduğu kadar hastalık, sevgi ve tutku dünyası olduğunu da unutmamamız gerekir; öte yandan romanlarının gönül ilişkilerini yansıtan özdeyişler, çelişkili tutumlar, davranış kuralları ve ilkeleri içerdiğini de anımsamalıyız. Proust’un Toplumsal Benliği’nin kimi özellikleri, onun roman çevriminde işlediği gönül kırgınlıklarına da yansıyacaktır. Gerçek yaşamında dönem dönem peşine düştüğü tutku dolu ilişkilerin verdiği acılar Kayıp Zamanın İzinde’de de benzer eğilimi izler: Romanda Odette’e, Gilberte’e, Albertine’e, Rachel’e, Morel’e ve başkalarına duyulan aşklar, aslında acı çektiren, kendilerine tamamıyla “sahip olunamadığı” için de zamanın akışıyla birlikte silinip gidecek tutkulardır. Okurlar sözlüğün maddeleri arasında dolaşırlarken Proust’un da daha ilk gençlik döneminden itibaren benzer du- rumları yaşadığını gözlemleyeceklerdir. Bu dalgalanmaların temel nedeniyse, aşk, sevgi, tutku ya da dostluğun zaman ve mekâna göre değişim geçirebilen Benliğe (Ben’e) bağlı olmasıdır. Aslında, Proust’un gerek yaşamında, gerekse romanlarında, aşk, sevgi, tutku ya da dostluk, temelde Benlik ile zaman ve mekân arasındaki karşılıklı ilişkilerde kendini gösterir. Ayrıca, Proust’a göre, aşk ve arzu da yalnızca mutluluktan, olağanüstü güzellikten, zarafetten değil aynı zamanda doyumsuzluktan, hoşnutsuzluktan doğar. Daha da açarak söylersek, Proust’un gerek yaşamında (araştırmamız bunu gösterdi bize), gerekse yapıtlarında (incelememiz bunu ortaya çıkardı) aşk daha çok “beklenti”den (bir öpücüğü beklemek, bir randevu ala- bilmenin peşine düşmek, vb.), çeşitli engellerden, sevilen kişinin kusurlu görülen yanlarından, yalanlarından, aldatmalarından ya da yüzünün bir sanat yapıtındaki portreyi andırmasından doğar: Bunlar aşkın giderek açığa çıkmasını sağlayacak en çarpıcı özelliklerdir. Dolayısıyla Proust’un aşk-sevgi-dostluk felsefesinin özünde bir bakıma “kötümserlik” yattığı söylenebilir. Gerçekten de, özellikle romanlarında, aldatmalar, kıskançlık, suçluluk, sapkınlık ve acımasızlık bu felsefenin özüymüş gibi görünür.