Bu sergide Alzheimer’dan ilham alan eserler var
Pera Müzesi iki yeni sergiye ev sahipliği yapıyor. 'Tam Yerinden: İstanbul’a Panoramik Bakışın Tarihi' ile panoramik İstanbul imgelerini bir araya getirirken, 'Geleceği Hatırlamak' başlıklı sergi motiflerle hikayeler anlatıyor.
Yolunuz Pera Müzesi'ne düşerse üç, dört ve beşinci katlarındaki sergiler arasında gezerken geçmiş ve gelecek üzerine düşünme fırsatı bulabilirsiniz. Her iki sergi de 24 Mart 2024 tarihine kadar ziyarete açık olacak.
İstanbul hem topografik özellikleri hem siyasi önemi hem geçmişiyle tarih boyunca sanatçılara ilham veren, farklı tekniklerle resmedilmeye alışkın bir şehir.
Öyle ki bu sene İstanbullu sanatseverler İstanbul’a panoramik bakış atan yeni bir sergiye daha merhaba diyor. Meşher’in bir ay önce kapılarını açan ‘Göz Alabildiğine İstanbul: Beş Asırdan Manzaralar’ isimli sergisinin ardından Pera Müzesi ve İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nün yeni sergisi ‘Tam Yerinden: İstanbul’a Panoramik Bakışın Tarihi’ de 15. yüzyıldan 20. yüzyıla uzanan bir süreçte üretilen panoramik İstanbul imgelerini bir araya getiriyor.
Sene 1800. Panoramanın mucidi olarak kabul edilen Robert Baker ve kendisi gibi ressam oğlu Henry Aston Barker, İstanbul’un bir panaromasını çiziyor. Sonraki yıl panaromayı Londra’da sergileyen ikili, çalışmalarını anlatırken “sanki tam yerindeymiş gibi” görme fırsatı sunduklarını söylüyorlar. Barker’ın Galata Kulesi’ne çıkıp her penceresinden tek tek gördüklerini resmettiği bu çalışma, şehri olabilecek en gerçekçi şekilde aktardıklarının vurgusu aslında. ‘Tam Yerinden’ ismi de ilhamını buradan alıyor.
Sergi isminin ‘gizli’ bir selamı daha var. Pera Müzesi binasının da bulunduğu Tepebaşı, eskiden İstanbul panoramalarının seyir noktalarından biriydi. Yani ‘tam yerinden’ resmedilenleri; tam da yerinde konumlanan bir sergide görüyoruz.
Küratörlüğünü Çiğdem Kafescioğlu, K. Mehmet Kentel ve M. Baha Tanman’ın üstlendiği sergide, Barker panoramasını ve Londra’da sergilenen resmin orijinal baskısını görmek mümkün. Ayrıca ziyaretçiler Barker’ın günlüğüne de ‘sızma’ şansı buluyor. Sanatçının günlüğünden çalışma tarzına ilişkin notlar ve ressamın yorumlarıyla birlikte çalışmalarındaki ayrıntılara odaklanan 3D bir animasyon da ziyarete açık.
‘Tam Yerinden’ üç bölümlük bir sergi. Ziyaretçileri erken modern döneme tarihlenen panoramik İstanbul görüntüleriyle karşılıyor. İkinci bölümde 19. yüzyıl görsel dünyasına damga vuran panoramik fotoğraflar yer alırken üçüncü bölüm farklı formatlardaki imgelerden oluşuyor.
Küratör ekibini temsilen sergiyi ve hazırlık süreçlerini anlatan Çiğdem Kafescioğlu, serginin İstanbul’un seyirlik yönünün yanı sıra şehre farklı şekillerde bakmaya da teşvik etmek istediklerini söylüyor. Tam da bu nedenle sergi, Seutter, Merian, Feraud, Barker, Gudenus, Schranz, Melling, Dunn, Robertson gibi İstanbul’a panoramik bakan sanatçıların çalışmalarının yanı sıra İstanbul tarihini belgeleyen ögeler de yer alıyor. Sergide büyük Beyoğlu yangınından, sanayileşmeye kadar panoramalarla şehir tarihine atıfta bulunan örnekler görmek mümkün.
Kafescioğlu ayrıca serginin çıkış noktalarından birinin İstanbul’un önlenemez dönüşü ve tahribine dikkat çekme istekleri olduğunu söylüyor. Tam da bu nedenle, “Nostaljik ve keyifli bir sergi olmasından ziyade şehrin dönüşümü, tahribatını düşünülmesine vesile olsun. Biricik olan özelliklerini ve hayatımızdaki yerini anlamak olmasını ümit ediyorum” diyor.
Başta da dediğimiz gibi şu an İstanbulluların şehre panoramik bakış atmak için birden fazla seçenekleri var.
Meşher’deki ‘Göz Alabildiğine İstanbul: Beş Asırdan Manzaralar’ ve ‘Tam Yerinden’in yakın dönemde kapılarını açması, bu temanın gündeme gelmesi bir tesadüf mü yoksa başka bir nedeni var mı sorusunu akla düşürüyor. İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’nün yöneticisi Gülru Tanman, bu soruyu “amiyane tabirle pişti olduklarını ancak kurumsal dostluklar sayesinde hazırlıklar devam ederken sergilerden haberdar olduklarını” söyleyerek yanıtladı. Suna ve İnan Kıraç Vakfı Kültür ve Sanat İşletmesi Genel Müdürü Özalp Pirol ise serginin ortaya çıkış fikirlerinin beş yıl önce atıldığını hatırlattı.
Ancak geçmişini özlediğimiz, bugününü beğenmediğimiz, geleceği için endişelendiğimiz İstanbul’u hatırlama ve arşivini koruma isteği içgüdüsel bir kayıt altına alma dürtüsü olabilir mi?
İstanbul’un geleceğinde bir deprem olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu kaçamadığımız ama günün sonunda yüzleşmek zorunda olduğumuz gerçek, sonraki nesillere “Biz buradayız, bu şehir eskiden böyleydi” deme içgüdüsünü de beraberinde getiriyor. Bu nedenle İstanbul’un hafızasını, tahribatını ele alan sergilere böyle bakmak da gerekebilir.Zaten ‘Tam Yerinden’in sorduğu sorulardan biri de bu: “Yaklaşan deprem ve ekolojik felaketleri öncesinde, şehrin geçmişte nasıl göründüğüne ve temsil edildiğine panoramik bir bakış atmak için bu son fırsatımız mı?”
Ne kadar zamanımız var ya da son fırsatımız mı bilinmez ancak Pera Müzesi, İstanbul’u, panoramik bakışın üzerine yöneltildiği pasif bir manzara olarak değil, panoramik temsilin küresel tarihinde aktif bir aktör olarak konumlandığı sergisiyle bunun için bir fırsat sunuyor.
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi’nde ziyarete açılan bir diğer sergi ise hafızanın sınırlarında dolaşıyor. ‘Geleceği Hatırlamak’ başlıklı sergi, “Gelecek, geçmişte biriktirilen tanıdık nesneler aracılığıyla hatırlanabilir mi?” sorusundan yola çıkarak Türkiye’den güncel sanatçıların koleksiyondan ilhamla oluşturdukları eserleri sanatseverlerle buluşturuyor.
Serginin Pera Müzesi için ayrı bir kalp çarpıntısı daha var. Zira ‘Gelecek Hatıraları’ Kütahya Çini ve Seramikleri Koleksiyonu’nu oluşturan Suna Kıraç’ın anısına hazırlandı. Küratörlüğünü Ulya Soley’in üstlendiği sergi, ‘Motiflerin Hatırlattıkları’, ‘Nesnelerin Hafızası’, ‘Bölgenin Hafızası’ ve ‘Geleceği Hatırlamak’ başlıklı dört bölümden oluşuyor.
Anadolu’daki seramik kültürünü ihmal etmeden, zanaati çağdaş sanatla birleştiren sergi, bu yönüyle motiflerle hikayeler anlatıyor. Küratör Soley’e göre sergi bir yanıyla hiçbir şeyin kalıcı olmadığının, her şeyin devamlı bir değişim ve dönüşüm içinde olduğunun, en önemlisi de belirli bir ömre sahip olduğunun altını çiziyor. ‘Geleceği Hatırlamak’ nostaljik ve romantik bir yönü olsa da sadece bununla sınırlı kalmıyor, geleceği nasıl hatırlayacağımız sorusunun da peşine düşüyor.
📌Yolunuz Pera Müzesi’ne düşerse üç, dört ve beşinci katlarındaki sergiler arasında gezerken geçmiş ve gelecek üzerine düşünme fırsatı bulabilirsiniz. Her iki sergi de 24 Mart 2024 tarihine kadar ziyarete açık olacak.