Şairlerden BM Genel Sekreteri Guterres’e Gazze için açık mektup
Her şeyin sahtesinin olunabileceği ve yapılabileceği bir ülke olduk. Sahte öğretmen, doktor, mimar, mühendis, akademisyen derken sahte meteorolog da gördük. Peki sahte yazar, resim, sergi, şiir hatta sahte yönetmen var dersek şaşırır mısınız?
Türkiye’de sahte meteorolog uzmanları varmış. İki gündür 10Haber’de Caner Polat‘ın haberlerinde okuyoruz. Gerçek, yani okumuş uzman olmuş sahte olmayan meteorologlar nasıl da uğraşıp duruyormuş bu sahtekarlık halk tarafından bilinsin diye. Ama sahte meteorologlar yine de uzman rolü oynamaya devam ediyormuş.
Sahtekarlık sosyal bir vaka olabilir mi bu memlekette? Hafızamızı şöyle bir zorlayınca neler çıkıyor karşımıza? Sahte doktor gördük, hem de devlet hastanesinde çalışan. Yıllarca okulda çalışan sahte öğretmenler vardı. Bir ara Türkiye sahte mimarla tanışmıştı, sonra sahte mühendisle. Sahte polislerle ilgili ara ara haberler çıkıyordu ama sahte savcı olduğunu öğrenince irkilmiştik. 2023’ün sonlarında ortaya çıkmıştı Uluslararası Üniversiteler Konseyi Başkanı Orhan Hikmet Azizoğlu akademisyen değilmiş. Ama kendini akademisyen olarak tanıtıyormuş. Kurban Bayram öncesi önemli uyarılardan biridir, sahte kasaplara dikkat açıklaması.
Uzmanlık ve ehliyet sahibi olmayı gerektiren mesleklerin nasıl sahte meslek sahipleri olabiliyor? Diplomaları falan olmalı bu insanların diyeceksiniz ama zaten birçoğu kendine sahte diploma yapıp o diploma ile başlamış iş hayatlarına. Çoğunun da hakkında yapılan inceleme sonucu diplomalarının sahte olduğu anlaşıldığı için biliyoruz onların sahtekar olduğunu…
Lakin bir de diploma gerektirmeyen sahtekarlıklar var. Mesela yayın dünyasında gölge yazarlık ya da hayalet yazar diye bir ‘meslek’ var. Siz, başkasının adına para karşılığı kitap yazıyorsunuz. O başkası da yazarım diye ortalıkta dolaşıyor. Aralarında gizlilik anlaşması olduğu için kimlerin sahte yazar olduğunu bilemiyoruz. Bir ara gölge yazarlarla ilgili bir haber yapmış, onlarla konuşmuştum. Siyasetçilerin, iş insanlarının, eğitimcilerin hatta namlı yazarların bile gölge yazarlarla çalıştıklarını anlatmışlardı.
Yazarlar demişken, internet dünyasında yazarlara, şairlere atfedilen sahte sözler gırla. Cemal Süreya, Mevlânâ, Necip Fazıl, Ümit Yaşar Oğuzcan… Hatırlarsınız Ataol Behramoğlu’nun başına gelenleri. Twitter’da bir kullanıcı “Öğrendim ki/Bazen başkalarını affetmek yetmiyor/Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekir” sözünün Ataol Behramoğlu’na ait olduğunu yazmıştı. Şair bu paylaşımın hemen altına “Benim böyle bir sözüm yok” diye itiraz etmiş ama başka bir kullanıcı Behramoğlu’na “Hayır var, araştırmanızı öneririm” demişti. Nacizane tarihe geçecek bir paylaşım zinciriydi.
Bir de sahte şiirler var. Bu şiirler namlı şairlere atfedilip altına onların imzası atılıyor. Sonra al başına belayı! Akademisyen, şair ve yazar Semih Çelenk, Can Yücel’e ait olmayan ama onun imzasıyla paylaşılan 50’ye yakın şiir tespit etmişti. Bu şiirlerin listesi hala Can Yücel adına açılan sitede yer alıyor.
Sahte tablolar zaten sanat dünyasının başına yıllardan beri bela. Hatta dünyada sanat piyasasındaki eserlerin yüzde 30’unun sahte tablolardan oluştuğu söylenir. Fikret Mualla başta olmak üzere Hoca Ali Rıza’dan Nazmi Ziya’ya sahte tablosu üretilen pek çok ressam var. Yaşı yetenler hatırlayacaktır 1990’lardaki skandalı. Ayvazoski sergisi açılacaktı. Bir sürü koleksiyondan ressamın eserleri toplanmıştı. Sergiyi düzenleyenler Rusya’dan uzman getirdi. Uzman incelemesini tamamlayınca onlarca Ayvazoski tablosundan sadece 13’ünün gerçek olduğunu açıklamıştı.
Yakın dönemden 2013’ten sahte bir sergi. Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi’nde Miro sergisi açılmıştı. Miro Vakfı, sergideki eserlerin sahte olduğunu açıkladı. Hatta vakıftan Rosa Maria Melet atlayıp uçağa İstanbul’a geldi, eserleri inceledi ve vakfın kararını teyit etti. Sergi hemen kapatıldı. Sonra mahkemeye yansıdı olay. Cezalar alındı.
Bir ara bir adam çıktı yönetmenim diye gençleri kandırıyordu. Polis yakalasa da, ceza alsa da huylu huyundan vazgeçmiyordu. Yine ben yönetmenim diye ortalığa çıkınca basın sahte yönetmen yine işbaşında diye haber yapmıştı. Bir başkası da film çekeceğim diye dolandırıcılık yapmıştı.
Sahte hesaplar bir başta vaka. En son Türkan Şoray isyan etmişti, adına açılan sahte hesap için. Birkaç yıl önce de Şener Şen adına bir sahte hesap açılmıştı. Bir gün içinde binlerce takipçisi olunca Şener Şen’i tanıyanlar ‘Aman Şener Bey’in böyle bir hesabı yok’ diyerek uyarmıştı da takipçiler sahte Şener Şen’i takipten çıkmıştı… Ata Demirer, Nejat İşler de yakın dönemde sahte hesap mağduru olan namlı isimler…
Basit sahtekarlık işleri değil bütün bunlar. İnceden inceye düşünülmüş ve çalışılmış işler! Peki bu cüret nereden geliyor? Kimi suç kapsamında bu sahtekarlıkların, suç olmayanlar ise itibar kaybı garantili. Ama bunlar pek kimsenin umurunda değil anlaşılan.
Ya da her şeyin sahtesinin ortaya çıkması için uygun koşulların içinde yaşıyoruz sanki… Mış gibi yapma zamanlarında gerçeklikten kaçışın abartılmış bir hali mi yoksa? Bir unvanın cazibesine kapılıp yanlış yollara sapma mı? Sahte bir dünyanın ya da ülkenin içinde insanın kendi gerçekliğiyle yüzleşmek yerine kendini yalanla daha mutlu etme çabası mı? Bilemiyorum! Ve tüm bunların sonunda bazen kendi kendimi yokluyorum “Sahiden biz var mıyız” diye…
22 Kasım 2024 - Cadılar dost oluyor, Paris’te tango şimdi başlıyor!
15 Kasım 2024 - Savulun Roma’nın kaderini değiştirecek adam arenaya çıkıyor
8 Kasım 2024 - Ara tatilin sürprizi: Robot da olsa insan insandır!
5 Kasım 2024 - Trump mı kazanacak yoksa Harris mi? Sinemacılar sonuçları açıklıyor!
4 Kasım 2024 - ‘Yandaki Oda’ Oscar’da karşınıza çıkarsa şaşırmayın!