Brezilya’dan ırkçılığa karşı siyah forma
UNESCO 2024'te Dünya Mirası Listesi'ne dahil ettiği 24 yeni tarihi alanı açıkladı. Kenya'dan Brezilya'ya, İtalya'dan Hindistan'a dünyanın dört bir yanından eklenen yerlerle listede toplam 1223 dünya mirası yer aldı.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), Dünya Miras Alanları listesine eklenen yeni kültürel ve doğal varlıkları belirledi. Türkiye’den 21 tarihi ve doğal alanın yer aldığı listeye 2024’te 24 yeni yer eklendi. Türkiye’den yeni bir alanın dahil edilmediği listede İtalya, Bosna Hersek, Çin, Brezilya, Kenya, Suudi Arabistan, Ürdün, Tayland ve Burkina Faso gibi farklı ülkelerden tarihi ve doğal güzellikler eklendi. Böylece UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki yerlerin sayısı 1.223’e yükseldi.
2024 yılında listeye eklenenler arasında İtalya’daki antik bir Roma yolu ve Brezilya’daki kum tepeleri de yer alıyor. Listede yer alan varlıkların üstün evrensel değere sahip olduğu ve dünyadaki en yüksek miras koruma düzeyinden yararlandığı kabul ediliyor. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren 24 yeni varlıktan dikkat çekenlere göz atalım.
UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne 2024 yılında eklenen yerlerden biri Çin’in başkenti Pekin’deki Merkes Eksen. Merkez Eksen, ilk olarak 1271 yılında kurulan Pekin’in merkezinden geçen ve eski imparatorluk sarayları ve bahçeleri, kurban yapıları ile tören ve kamu binalarını içeren bir kompleks olma özelliği taşıyor.
29 metre yükseliğindeki bu anıtsal heykel, 1937-1938 yıllarında modernizmin çığır açan öncülerinden Constantin Brâncuși tarafından I. Dünya Savaşı sırasında kenti savunurken hayatlarını kaybedenleri onurlandırmak üzere tasarlanmıştı.
Slav kolonizasyonunu takiben 12. yüzyılda başlayan Kenozero Gölü’nün kültürel peyzajı, yerel ahşap yapılardan oluşan kırsal yerleşimlerden oluşuyor. UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilen bu bölge sahip olduğu doğal güzelliğin yanı sıra tarihi yapıları ve özgün tarım metotlarıyla da komite üyelerinin dikkatini çekmeyi başarmış.
Listeye Romanya’dan dahil edilen bir diğer yer tarihi Dacia bölgesi. Buradaki sınır hattı tarihte Roma İmparatorluğu’nun bölgedeki en stratejik noktalarından biriydi. Zira sınırın hemen ötesi Romalılar tarafından barbar olarak adlandırılan ve tehlikeli kabul edilen kavimlerin yaşadığı topraklardı. İmparatorluk sınırlarını bu kavimlerden gelecek tehlikelere karşı korunmak için Romalılar bölgeye sağlam surlar inşa etmişti.
İran’ın kuzeybatısında yer alan Hegmataneh’ milâttan önce 7. ve 6. yüzyıllarda Med uygarlığına dair önemli ve nadir kanıtlara evsahipliği yapıyor. Bu tarihi yerleşim daha sonra aralarında Ahameniş, Selefkos, Pers ve Sasani hükümdarlarının yazlık başkenti olarak kullanılmıştı.
Rotamızı Afrika kıtasına çeviriyoruz. Bölgede hüküm süren Kasenalıların 16. yüzyılda inşa ettiği saray, artık bir UNESCO Dünya Mirası. Kraliyet Sarayının erkekleri tarafından inşa edilen kulübeler, daha sonra bu bilginin yegane koruyucuları olan ve bu geleneğin yaşatılmasını sağlayan kadınlar tarafından sembolik önemi olan süslemelerle bezenmiş.
UNESCO listesinde “Nuseirat Belediyesi’ndeki kıyı kumulları üzerinde yer alan Aziz Hilarion Manastırı / Tell Umm Amer kalıntıları, 4. yüzyıla kadar uzanan Orta Doğu’daki en eski manastır alanlarından biri konumunda. Burası Filistin’deki ilk manastır kompleksiydi ve bölgede manastır yapılarının gelecekte de yaygınlık kazanmasına zemin hazırladı.
19. yüzyıldan kalma bu mülk, saray yerleşimleri, kültürel ve kutsal binaları ve Pfaffenteich süs gölünü içermekte. UNESCO burayı “neo-Rönesans’tan neo-Barok ve neo-Klasik’e uzanan ve İtalyan Rönesansı’ndan etkiler taşıyan, zamanın tarihselci ruhunu yansıtan olağanüstü bir mimari topluluk” olarak nitelendirdi.
UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilen Al-Faw Arap Yarımadası’nın antik ticaret yollarının stratejik bir noktasında yer alan mülk, MS 5. yüzyıl civarında aniden terk edilmişti. Tarih öncesi dönemlerden Geç İslam öncesi döneme kadar tanıklık eden yaklaşık 12.000 arkeolojik kalıntı bölgeye gelen ziyaretçilerin de ilgi odağı.
Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Batı Cape ve KwaZulu-Natal eyaletlerinde bulunan üç arkeolojik alan, 162 bin yıl öncesine dayanan modern insan davranışlarının gelişimine dair bilinen en çeşitli ve en iyi korunmuş kayıtlara örnek teşkil etmekte. İnsan ellerinin duvarlara resmedildiği bu alanlar artık UNESCO Dünya Mirası.
Etrafı ormanlarla çevrili, şimdi terk edilmiş olan Gedi şehri, uluslararası ticaret bağlantıları sayesinde 10. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar Doğu Afrika kıyısındaki en önemli Svahili şehirlerinden biriydi. Geçmişte büyük bir zenginliğin üzerine kurulu olan şehir, sivil, dini ve sivil mimari kalıntılarıyla hayranlık uyandırıyor.
Ürdün’ün kuzeyindeki bu kırsal yerleşim, daha önceki bir Roma yerleşimiydi. Milâttan sonra 5. yüzyıldan 8. yüzyılın sonuna kadar da bu özelliğini korumuştu. Hauran bölgesinin yerel mimari tarzını temsil eden Bizans ve Erken İslami dönemlere ait bazaltik yapılar günümüze kadar ulaşmış durumda.
800 kilometre uzunluğa sahip Appia Yolu, Antik Romalılar tarafından inşa edilen anıtsal yolların en eskisi ve stratejik açıdan en önemlisi. Romalı mühendislerin yol yapımı, inşaat mühendisliği projeleri, altyapı ve kapsamlı arazi ıslah çalışmalarındaki ileri teknik becerilerinin yanı sıra zafer takları, hamamlar, amfitiyatrolar ve bazilikalar, su kemerleri, kanallar, köprüler ve halka açık çeşmeler gibi çok sayıda anıtsal yapıdan oluşuyor.
UNESCO, Çin’in üçüncü büyük çölünü “tektonlar arası göllerle kesişen yüksek yoğunluktaki mega kumulları” nedeniyle Dünya Mirası Listesi’ne dahil etti. Komitenin bu doğa harikası için yaptığı açıklamaysa şöyle: “Çöl manzaraları ve yeryüzü şekillerinin süregelen jeolojik ve jeomorfik özelliklerini benzersiz olabilecek şekilde sergilemekte”
Bu milli parkın yarısından fazlası, geçici ve kalıcı lagünlerin bulunduğu beyaz bir kıyı kumul alanından oluşuyor. UNESCO, Brezilya’daki bu doğa harikası için “Biyolojik çeşitliliğin korunmasındaki önemli rolünün ötesinde, park küresel olarak önemli estetik ve jeolojik/jeomorfolojik değerlere sahip” diyor.
Balkanlar’daki bu doğa harikasını Dünya Mirası Listesi’ne dahil eden UNESCO’nun yaptığı açıklama şöyle: “Dinar Sıradağları silsilesinde yer alan bu mağara, dikkat çekici biyoçeşitliliği ve endemikliği ile öne çıkıyor. Antik çağlardan bu yana bilinen karst topografyasının iyi korunmuş temsili, mağarada yaşayan fauna, özellikle de yeraltı su faunası için dünyanın en önemli biyoçeşitlilik sıcak noktalarından biri”
Fransa’nın denizaşırı toprağı konumundaki Pasifik’teki Marquesas Adaları’nde bulunan bu heykel izole bir insan topluluğu tarafından yüzlerce yıl önce yapılması nedeniyle dikkat çekiyor. 11. yüzyılda buraya gelen insan toplulukları 19. yüzyıla kadar dünyanın geri kalanından izole bir hayat sürmüş ve bu süreçte de sanatlarını taşlara yansıtmış.
Borneo Adası’ndaki Niah Ulusal Parkı’nda yer alan birbirine bağlı mağaralardan oluşan bu dev kompleks görkemli görüntüsüyle dikkat çekiyor. Ancak UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilen bu yerin bir yönü daha var; En az 50.000 yıllık bir süreyi kapsayan insanların yağmur ormanlarıyla etkileşimine dair bilinen en uzun kayıtları içeriyor.
Sado Adası Altın Madenleri, çeşitli mekanize edilmemiş madencilik yöntemlerini gösteren beş bölümden oluşuyor. UNESCO komitesi, bu tarihi alanı aynı zamanda sahip olduğu doğal güzellikleri nedeniyle de Dünya Mirası Listesi’ne dahil etti.
Assam’ın doğusundaki Patkai Sıradağları’nın eteklerinde yer alan Tai-Ahom kraliyet nekropolü, kutsal bir coğrafya oluşturan mezar höyüklerine evsahipliği yapıyor. UNESCO, Brahmaputra Vadisi’ndeki diğer bölgelerde de benzeri mezarların bulunmasına rağmen burayı istisnai bir alan olarak nitelendirdi.
Etiyopya’daki Yukarı Awash Vadisi’nde yer alan bu alan, iki milyon yıl öncesinden itibaren insan atası gruplar tarafından yerleşim alanı olarak kullanıldı. Ayak izleri de dahil olmak üzere arkeolojik ve paleontolojik kayıtları koruyan tarih öncesi alanlardan oluşan bu alan UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne bu yıl dahil edilen en eski varlık.
Phu Phrabat Dağı, Tayland’da 7.-11. yüzyıllar arasında hüküm süren Dvaravatilere ait dünyanın en büyük Sīma taşları koleksiyonuna evsahipliği yapıyor. UNESCO listesine göre Sīma taşlarının dikilmesi ve kaya sığınaklarının değiştirilmesi doğal manzarayı dini bir merkeze dönüştürmüş durumda.
İskoçya’nın Highland Bölgesinde yer alan bu alan, aktif olarak biriken bataklık peyzajının en seçkin örneği olarak kabul ediliyor. 9 bin yıldır varlığını sürdüren bu ekosistem, kuş türlerinin farklı bir kombinasyonuna ev sahipliği yapan bir habitat çeşitliliği sağlamakta.