Harari: Atatürk eskiye bakmadı gelecek için vizyon oluşturdu. Bu ruha şimdi de ihtiyacımız var
Yapı Kredi Kültür Merkezi'nde açılan Cumhuriyet'in İlk Yılı sergisi bir zaman makinesi gibi. 100 yıl öncesinin Türkiye'sine götürüyor insanı. Şaşırtıcı olan bir asır öncenin gündemiyle bugünün gündemi arasındaki benzerlik. Lakin 100 yıl önce geleceğe umutla bakan bir ülke ve toplum varmış.
Şöyle Cumhuriyet’in ilk yılına, tam 100 yıl öncesine gitmek ister misiniz? O zaman arkanıza yaslanın ve yolculuk başlasın. Lakin önceden uyaralım. 100 öncesinin Türkiye’si size çok tuhaf bir şekilde çok tanıdık gelecek.
Siyasi kavgalar, rejim tartışması, kadınların hak mücadelesi, iddialı takımların gündemi bloke eden futbol karşılaşmaları, deprem, göç ve mülteci sorunu, ikiye bölünmüş basın, yaşam biçimi tartışmaları, gençliğin yeni alışkanlıklar benimsemesi ve bunun önceki kuşaklar tarafından yadırganması, taksici sorunu, İstanbul’da artan kira fiyatları… 2023’ten bahsetmiyorum, 1923’ten bahsediyorum. “Ne yani bu memlekette 100 yılda hiçbir şey değişmedi mi?” diye sorabilirsiniz.
100 yıl öncesinin Türkiye’si ile 100 yıl sonrasının şöyle bir farkı var: Her şeye rağmen varını yoğunu ortaya koyup bağımsızlığını kazanmış, Gazi Mustafa Kemal Paşa etrafında kenetlenmiş, geleceğe umutla bakan, özgüven sahibi bir toplum ve ülke var karşımızda o yıllarda. “Bütün muhalif seslerin yanısıra, mecliste mebusların, Gazi Paşa’yı karşılayan halkın, grevlerde işçilerin,genel afla salınan mahkûmların, valiliğeşikaayete giden kadın ve çocukların,kısaca herkesimden halkın ortak sloganı şuydu: Yaşasın Cumhuriyet!”
Nereden biliyoruz derseniz buyurun Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde açılan Cumhuriyet’in İlk Yılı sergisine… Bir buçuk yılda, önce kitabı sonra da sergisi hazırlanan bir çalışma var karşımızda. Ve video, fotoğraf, bilgi ve belgelerle sergi ve kitap bizi 1923-1924 arasındaki günlere götürüyor.
29 Ekim 1929’da Cumhuriyet ilan edilmiş, Gazi Mustafa Kemal Paşa ilk Cumhurbaşkanı seçilmiş, yeni bir hükümet kurulmuş ve yeni bakanlar görevlendirilmiş. Cumhuriyet rejimi bir taraftan coşkulu bir şekilde kutlanıyor, bir taraftan da basında Cumhuriyet tartışmaları başlıyor. Cumhuriyet’in ne ifade ettiği, nasıl bir değişime vesile olacağını anlatan kalemler de var karşımızda, Cumhuriyet’e karşı çıkanlar da. Aslında rejim değişmiş ve değişen rejim hem siyasiler hem de dönemin gazetecileri arasında tartışılıyor. Söylemler bugünkü gibi sert ama üslup daha düzeyli.
Öte yandan özellikle İstanbul’da bugünkü gibi bir mülteci ve göç sorunu var. 1917 Devrimi’nden sonra İstanbul’a gelen Beyaz Ruslar ile ilgili bir çözüm üretilmesi gerekiyor. İstanbul’daki Rus mültecilere siyasi mültecilere mahsus geçici ikamet belgesi verilmesine müsaade ediliyor. Türk hükümeti, 7 bin kişiye ulaşan Rus mültecilerin İstanbul’da kalmasına ve oturma izni verilmesine onay veriyor. Başka ülkelere gitmek isteyenlere ise Türk pasaportu verileceği söyleniyor. Lakin Rus mültecilerin talepleri de bitmiyor. İstanbul Valiliği’ne müracaat edip ayinlerinde kullanmak üzere kendilerine şarap verilmesini istiyorlar.
Diğer bir sorun ise Türkiye’de yaşayan 900 bin kadar Anadolu ve Trakya Rum’u ile Yunanistan’da yaşayan 400 bin kadar Müslüman’ın 18 Kasım 1923’te başlayan zorunlu mübadelesi. Binlerce insanın karşılıklı ülke değiştirmesi iki ülke içinde de sosyal ve ekonomik sorunlara yol açıyor ve bu sorunların çözümlenmesi gerekiyor.
Soysal hayatta ise bir yaşam biçimi tartışması var. Cumhuriyet ile birlikte kadınlar kamusal alanda daha da görünür oluyor. Sosyal hayatta kadınların bu kadar görünür olmasına tepkiler gecikmiyor ama Cumhuriyet rejimi kadınlar arkasında. Ama kadın meselesi yaşam biçimi tartışmalarının turnusol kağıdı o dönemde de. Tanzimat’tan beri devam eden alaturka ve alafranga tartışmaları farklı bir düzlemde daha da alevleniyor.
İstanbul Belediyesi ‘bütün medeni ülkelerde taksilerde pazarlık usulünün kaldırıldığını dikkate alıp, piyasada işleyen otomobillere taksimetre aleti takılmasına karar veriyor. Tabii bu yenilik karşısında taksicilerin bir kısmı sorun çıkarıyor. Belediye Başkanı basın aracılığı ile bizzat bu yeniliğin ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalışıyor.
O günlerde de futbol popüler. Dönemin önmeli maçlarından biri Galatasaray ile İstanbul’a gelen Macar takımı F.T.C arasında oynanıyor. Galatasaray, bu takımla Avrupa seyahati sırasında Macaristan’da bir defa karşılaşmış ve yedi golle mağlup olmuş. İstanbul’daki maçın adresi Taksim Stadı. Hava soğuk olmasına rağmen seyirciler takımlarını desteklemek için gelmişler. Öyle ki taraftarlar elleri ceplerinde soğuktan donmamak için oldukları yerde sıçrıyorlar. Maç 1-1 berabere bitiyor. ‘Macarlar Galatasaray’ı yenemedi’ başlıkları atılıyor gazetelerde. Ama bugünkünden farklı olarak futbol dünyasına centilmeklik hakim. Maçın ardından misafirlere ve Galatasaraylı gençlere, Tan Şekerleme ve Pastacılık sahibi Galatasaraylı Mithat Ömer Bey bir çay ziyafeti veriyor.
1924’te Erzurum’da büyük bir deprem oluyor. Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal Paşa eşi Latife Hanım ile depremden en çok etkilenen Pasinler’i ziyaret ediyor. Depremin hasarı hakkında halktan malumat alıyor. Köylülerle harabeler arasında dertleşiyor. Felaketzedelere harcanmak üzere Gazi Paşa ve Latife Hanım onar bin lira bağışta bulunuyor. Bu bağış büyük bir bir yardım kampanyasına dönüşüyor. Cumhurbaşkanı bütün vatanı, yardım ve şefkat göstermeye davet ediyor.
İstanbul’da artan kira fiyatları o dönem de sorun. Bu sorunun simge olaylarından biri de Laleli’deki Harikzedegan apartmanlarında yaşananlar. Bu apartmanları idare eden bir komisyon, kimi kiracıların düşük kira verdiğini tespit ediyor. Kiracılar zam yapıyor kiraya ama komisyonu oranlar tatmin etmiyor. 125 aile tahliye edilmek isteniyor. Aileler durumu protesto edip valiliğe başvuruyor.
İstanbul’da özellikle gençler arasında dans etmek yeni trend. Dans kursaları açılıyor birçok yerde. Dans yarışmaları düzenleniyor. Kadın erkek dans etmek o dönem önceki kuşaktan kimileri tarafından yadırganıyor. Bildik kuşak çatışması, gençliğin durumuyla ilgili kaygı sendromu o dönemde de var. Ama işin içinde kadınlar olunca konu yeni Türkiye’nin dönüşümüne kadar gidip siyasallaşıyor. Ama bu olay bugünkü gibi dallanıp budaklanmıyor.
O dönem yandaş basın muhalif basın olarak tanımlanmasa da Ankara basını ve İstanbul basını arasında bugünün deyimiyle bir kutuplaşma var. Cumhuriyet’in ilanı sırasında İstanbul basınında yer alan eleştiriler, yeni rejimin görüşlerini benimseyen Ankara basını tarafından hoş karşılanmıyor, taraflar arasında hakarete varan tartışmalar yaşanıyor. İstanbul basınının eleştirileri Cumhuriyet’in ilanının ani olması ve yönetimin bazı uygulamaları üzerinde yoğunlaşıyordu. Taraflar birbirlerini vatan hainliğiyle suçlayacak kadar ileri gidiyor.
O dönemin birkaç önemli olayı var. İlki 15 Şubat’taki İzmir’deki Harp Oyunları. Gazi Mustafa Kemal Paşa ve Kurtuluş Savaşı’ndaki üst düzey komutanların katılıyor. Sergide bu olayla ilgili bulunan video ise pek de bilinen videolardan biri değil. Birçokları için ilk defa görülecek bir görsel malzeme. İkinci olay ise 30 Ağustos kutlamaları. Yine Gazi Paşa ve üst düzey komutanlar katılıyor. Savaşta şehit olan askerler anısına Meçhul Asker Anıtı’nın temelleri atılıyor. Bir başka önemli olay ise beş yıl işgal altında kalan İstanbul’un kurtuluşunun ilk yılı kutlamaları. 6 Ekim 1924’te şehrin her noktasında kutlama tüm gün sürüyor. Tabii İstanbullular işgalin bütün acılarını sıcağı sıcağına hissettikleri için bu kutlamalar bir nevi genç cumhuriyetin ve ülkenin bağımsızlık gösterisine dönüşüyor.
Velhasıl Yapı Kredi Kültür Merkezi’nde açılan ve ve kitabı da raflarda yerini alan Cumhuriyet’in İlk Yılı sergisi bu memlekete dair çok şey söylüyor. 100 yıl önce de ülkemizin pek çok sorunu varmış. Bazı olaylara karşı toplumsal refleksimiz pek değişmemiş. Ama yazının başında da belirttiğim 100 yıl önce geleceğe umutla bakan bir ülke ve toplum var karşımızda. İşte o umut birçok sorunun çözülmesini sağlıyor. Ya bugün? Bugün ülke ve toplum olarak kaybedilen şey belki de geleceğe umutla bakamamak. Serginin bize hatırlattığı da bu belki de…