Kuzey Ege’de romantik bir çiftçi

Büyük şehrin veremediklerini kırsalda arayanların çoğu, işin zorluğu karşısında pes edip gerisin geriye dönüyor. Ya da mutsuz olmaya orada devam ediyor. Alper Ülgen, bu zorluklara göğüs germede başarılı olmuş ayrıcalıklı bir çiftçi.

23 Mart 2024
Mustafa Alper Ülgen doğayla kurduğu ilişkinin temelleri çocukluğunda babaannesinde geçirdiği zamanda atılmış

Kuzey Ege, son yıllarda çiftçilik veya gıda üretimi için başta İstanbul olmak üzere büyük kentlilerin gözde destinasyonlarından. Mesafenin nispeten yakınlığı, bölgenin ekolojik zenginliği ve iklimi bu “doğala hücum” hareketini besleyen etkenlerden…

Gelibolu Yarımadası, Çanakkale’nin Bozcaada, Gökçeada, Bayramiç ve Ayvacık ilçeleri, Balıkesir’in Edremit ve Ayvalık ilçeleri çiftçi adaylarının özellikle odaklandıkları merkezler. Burada zeytin, zeytinyağı ve şarap ön sırada.

Onları hemen arkadan peynir ve tahıllar takip ediyor. Elma, şeftali, ceviz, badem, nar gibi meyveler de asil listede. Ortak amaç iyi tarım. Ama işler uzaktan göründüğü kadar kolay değil.

Elazığ yaylalarından…

Mustafa Alper Ülgen Kuzey Ege’ye yaklaşık 12 yıl önce yerleşiyor. Geldiği yer İstanbul ama onun diğerlerinden farkı, erken yaşta bu doğal yaşam, doğal tarım konusunda değer biçilemez bir eğitimden geçmiş olması.

“Her ikisi de öğretmen olan annem ve babam koyu solcu ve direnişçi bir gelenekten geliyorlardı. Siyasi faaliyetlerinin yoğunluğu beni büyütme konusuyla çelişiyordu. O işi o yüzden babaannem üstlendi” diyor Mustafa.

“Eğitimim otlarla başladı. Çocukluk yaşamım, kışın altı ayı Elazığ’ın Germili köyünde, yazın altı ayı ise Hazar Gölü kıyısında geçiyordu. Babaannemin kışın Elazığ’da toplayıp bana öğrettiği otların ayrıntılarını yazın başında tekrar öğreniyordum, yaylada kış henüz bitmediği için. Ağzıma bulaşan ekolojik tatlarla orada, Elazığ yaylalarında tanıştım: Babaannem bana hem otları, hem sebzeleri, hem tohumların döngüsünü, hem meyvelerin büyüsünü öğretti.”

Mustafa gençlik yıllarına anne babanın peşinden Diyarbakır ve Konya ile devam ediyor. Konya’da İnşaat Mühendisliği eğitimi, ardından Van, sonrasında ise Aydın ve İstanbul. Tarıma ve ekolojiye olan aşinalığa ergenlik ve gençlik döneminde ara vermiş olsa da sonradan mesleği gereği uğraştığı taş işleriyle doğallıktan çok da uzaklaşmış olmuyor.

Yazarımız Hasan Açanal Mustafa Alper Ülgen’le

İstanbul yılları onun çocukluk tutkularıyla tekrar buluşmasına vesile oluyor. Damak ve gönül unutmaz. Buğday Derneği’nin kurucusu Victor Ananias ile tanışması, Şişli Ekolojik Pazarını keşfetmesi, ‘Şehirde ekolojik yaşam’ projelerine ilgi duyması ve en sonunda işi gücü bırakıp çiftçiliğe karar vermesi… Hepsi bu esnada oluyor.

…Kuzey Ege ovalarına

İlk durak, Bayramiç: Bölgedeki ‘ekoköy’ uygulamaların öncülerinden Bayramiç Yeniköy Ekolojik Yaşam Çiftliği, Mustafa’nın ilk meydan okuması. Aynı zamanda, atalık tohumların giderek yok olduklarını ve her ne pahasına olursa olsun korunmaları gerektiğini görmesi.

Benim hem Mustafa ile hem de yerleşimin bahçesinde hayatımda ilk kez gördüğüm dünyanın en eski tahıl örneklerinden amarant ile tanışmam da aynı zamana rastlıyor. Ekme biçme işine ilaveten topluluk destekli tarım çalışmaları ve Kazdağları’nın yerel ürünlerini koruma amaçlı kurduğu Slow Food İda Birliği, onun “romantik çiftçi” sıfatını hak ettiği uygulamalardan.

İkinci durak, Ayvacık, Süleymanköy: Bayramiç Ekoköy projesi, ortaklarının aynı coşkuyu ve özveriyi paylaşmamaları nedeniyle uykuya yatarken Mustafa bu sefer meydan okumaya tek başına devam etmeye karar veriyor.

Yeni yerinde ektiği tahılların isimleri bile ayrı bir güzel: Siyez, Sarı Buğday, Zerun, Akkunduz, Saz Çavdarı, Kavlıca… Toplam 32 çeşit, tümü özgün, tümü doğal.

Büyük arazide ektikleri, yine ona ait ‘Süleymanköy Taş Değirmen’de öğütülüp un olurken daha küçük bir alanda ektikleri tohum çoğaltmaya ve biyo çeşitliliği korumaya yarıyor. “Sertifikalı Tohumculuk Yasası hibrid tohum üreten dev küresel şirketleri kayırdığı için ben bu tohumları satamıyorum, tohum takas şenliklerinde isteyene veriyorum” diyor. Ürettiği un, ekmek, erişte ve tarhanalar ise yörede yaşayan, çoğu İstanbul’dan gelmiş bilinçli tüketici ve restoran işletmecilerine satılıyor. Bu ürünleri İstanbul’a gönderme masrafının ürünün satış fiyatından daha fazla tuttuğunu söylemeye gerek yok herhalde…

Mustafa’nın yetenekli bir inşaat mühendisi ve taş ustası olması, bölgeye yeni yerleşen kentlilere taş ev inşa etme veya eski taş evleri restore etme şeklinde bir avantaj sağlıyor ona. Tarım faaliyetleri bu sayede finanse edilebiliyor.

Taş evini kendi yaptı

İnşaat mühendisliği ona yöreye yerleşenlerin evini hem de kendisininkini yapma imkanı sağlamış

Mustafa bugün Süleymanköy’de kendi elleriyle yaptığı evde eşiyle beraber sakin ve mutlu bir hayat sürüyor, kitap yazıyor, köpeği Duman’la birlikte ota ve mantara çıkıyor, meraklısına mantar turları düzenliyor, şahane ekşi maya ekmekler yapmaya ve o efsane tohumları çoğaltmaya ve korumaya devam ediyor.
Anne babadan ona miras kalan aktivist genlerini ise bölgeyi tehdit eden madencilere karşı verdiği çevre mücadelesinde doya doya kullanıyor.

Madencilere karşı çevre mücadelesi vermek, tecrübesini aktarmak, çocuklar için atölyeler düzenlemek Ülgen’in çiftçilik hayatının bir uzantısı

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.