Hasan Açanal Küçükkuyu Çamtepe Ekolojik Yaşam Merkezi’nde Güneşin Oya Aydemir'i ziyaret etti, ikili kuşakların gıdayla ilişkisini konuştu. Z kuşağı ciddi bir 'eko anksiyete' içinde ama hala doğal gıdaya ulaşabiliyor, X kuşağı ise arada kalmış.
Dikkat: Bu yazı yüksek miktarda toplumsal ve siyasi görüş içerir. Vicdanınıza danışmadan okumayın. Konu bir yemek kültürü yazarı olarak beni yakından ilgilendiriyor. Çünkü samimi bir şeyler yapılmazsa çok geçmeden ne yemek kalacak, ne de kültür… Güneşin Oya Aydemir’le konuştuk bu konuyu.
‘X ne diyor, Z ne yiyor, Alfa bize ne pişirecek’ Slow Food Ida olarak birkaç hafta önce YouTube üzerinden yaptığımız bir panelin ismiydi. Zaman kısıtlı olduğu için her şeyi konuşamamıştık. Panelin katılımcılarından Güneşin’le biraz daha derine inmek istedim. Güneşin benim konuğumdu bu görüşmede ama eşim Özlem’le birlikte biz ona konuk olduk, onun Küçükkuyu Çamtepe Ekolojik Yaşam Merkezi’nde. Çam altı sohbeti de Özlem görüntüledi.
Güneşin’i ilgili merciler çok iyi tanır. Tanımayanlar için kısa bir geriye bakış yararlı olabilir: Onu, sevgili eşi Victor Ananias’la birlikte imza attıkları ilklerle tanımak en güzeli. Güneşin ve Victor 1996 yılında Bodrum’da tanışıyorlar, Bodrum Doğayı Koruma Projesi vesilesiyle. Yollar devamında İstanbul’da tekrar kesişiyor: Victor’un WWF ve Buğday Dergisi meşguliyetleri arasında.
Birliktelik bir yaşam arkadaşlığı kadar bir dava arkadaşlığı da aynı zamanda. Güneşin’in eğitimi biyoloji, önceliği ekoloji, uzmanlığı da sivil toplumculuk olunca akan sular durmuyor, daha da hızlı akıyor onlar için. Sohbete başlarken bundan tam 20 yıl önce Victor’u da bir televizyon programında (TRT 2) konuk edişimi düşünüyorum.
Çiftin 2002 yılından 2011’e kadar birlikte başardığı, çoğunu bildiğiniz veya duyduğunuz ilklerin özeti şöyle: Buğday Derneği, Cumhuriyet Köyü Topluluk Bahçesi, TaTuTa Çiftlikleri, Gıda Toplulukları Projesi, Şişli Feriköy Yüzde 100 Ekolojik Pazar (ardından Kartal) ve Çamtepe Ekolojik Yaşam Merkezi…
Bu çok değerli üst düzey projeler bir yandan Buğday Derneği diğer yandan Çamtepe bünyesinde yürütülürken Victor aramızdan ayrılıyor. Çok erken, çok ani… Ama hayat devam ediyor, projeler de. Bir Tohum Vakfı, onun Victor sonrası başlattıklarına bir örnek.
Güneşin, Çamtepe’de yaşadığı gerçekleri böyle tanımlıyor. “Burası bir kuluçka merkezi, her türlü proje için: Bilim, sanat, iş, su, tarım, toprak, gündelik pratikler, doğayla birlikte yaşam gibi… Gençlik kampları, kadın buluşmaları, doğayı anlamak için çok gerekli olan masal buluşmaları, toprak çuval yöntemiyle inşaat atölyeleri, Sevinç ablayla tarım atölyeleri yaptığımız faaliyetlerden örnekler” diyor Güneşin. Not. Sevinç ablayı tanımayanlara ayrı bir yazı planlıyorum. Hak eder.
Çamtepe’nin sıfırdan mevcut hale getirilmesi beş yıl sürmüş. Yapının 12 kapısı var. Victor bu abartılı kapı sayısını, “her meşrepten insana açık olsun” şeklinde yorumlamış inşaat bittiğinde.
Güneşin tam bir X kuşağı. “Ben analogla dijital arasındaki geçişi temsil ediyorum” diyor. İkisini de görmüş, ikisini de yaşamış: “Benim gençliğimde hâlâ çevirmeli telefon vardı. Hatta bakkaldaki çevirmeli telefondan sıra yazdırma vardı.”
Savaş sonu doğan Baby boomer (yani ben) kuşağından da fazla maruz kalmış vahşi küreselleşmeye, tarımın ve gıdanın sanayileşmesine. Biz boomer’lar en azından bunun iyi bir şey olduğunu düşünüp tasalanmıyorduk gençliğimizde. X, önceki kuşak hoyratlığının etkilerini de yaşayan grup. Kaynakların sınırlı olduğunu gören ama ihtiyaçların ve aç gözlülüğün sınırsızlığını da gören yıllar X yılları.
Bu konuya dikkat çekenlerin tekrar tekrar konuşmaktan ve yazmaktan nefesleri ve kalemleri tükenmiş: Rachel Carson’dan ‘Sessiz Bahar’ (1962), Roma Kulübünden ‘Büyümenin Sınırları’ (1972), Brundtland Raporundan ‘Ortak Geleceğimiz’ (1987), BM’den ‘Paris İklim Değişikliği Anlaşması’ (2015), Slow Food’dan ‘İyi Temiz Adil’ Deklarasyonu (2017), Greta Thunberg’den ‘İklim Avukatlığı’ (2018), FAO’dan pandemi travmasına çare olarak ‘Resilience’- Direniş girişimi (2021) gibi… Ama hiç bir şey değişmemiş. Söylem ve “mış” gibilik var, eylem yok. İkiyüzlülük diz boyu, hem sermaye hem de devletler düzeyinde.
Gerçek ve sonuç: Z kuşağı mutsuz, karamsar ve çaresiz. “Ben bu mutsuzluğa Z gençleriyle yaptığım çalışmaların tümünde tanık oluyorum” diyor Güneşin. “Aslında umursamaz gözüküyorlar ama hiç öyle değiller. Her şeyin farkındalar çünkü tüm olumsuzlukları bizzat yaşıyorlar.
Müzik, sanat, seyahat, ekolojik tarım gibi yapmak istedikleri birçok şey var ama gerçekler onları sevimsiz soğuk işlere mahkum ediyor. Bunun için mutsuzlar ve öfkeliler. Onları dinlememiz ve anlamamız lazım. Neredeyse tümü umursamazlığın tam tersi, kronik bir “eko-anksiyete” yaşıyor. Onun için böyle durgunlar.”
Olumlu olan şey, aynı bir önceki Y kuşağı gibi, Z kuşağının henüz ve hâlâ hem düzgün ve doğal gıdaya, hem geleneksel yerel yemeklere, hem de ilgi duydukları yabancı etnik mutfaklara erişebilmeleri. Yine tıpkı Y kuşağı gibi yemek alışkanlıklarında et ve süt ürünlerinden çok bitkisel ürünleri tercih etmeleri, sürdürülebilirlikle sağlığı, çevreyi, kültürü ve lezzeti ilişkilendirmeleri, güvenli gıdaya önem vermeleri diğer ümit verici olgular.
“Ama bu onlara gidişatı değiştirebilme gücünü vermiyor. Yardıma ihtiyaçları var. Biz X’ler olarak onlara bilgiyi ve deneyimi aktarabilecek tek ve son kuşağız” diyor Güneşin: “Onlar bizim çocuklarımız. Değişimi beraber zorlamamız lazım.”
Kötümser bakış, iklim, doğa, tarım ve gıda krizleri o kadar kapsamlı ve çabuk gelişecek ki, Alfa ya çok zorlanacak ya da ortalıkta fazla bir şey kalmayacağı için bir elinde kazma bir elinde kürek, çözümleri kendisi bulacak ve üretecek. Tekrar, sıfırdanmış gibi.
İyimser bakış, X, Y ve Z, baba-kız, anne-oğul, abla-kardeş bir olup kötüye gidişi ya durduracak ya da o kadar yavaşlatacak ki hem Z karamsarlıktan kurtulup yaşanmış başarıdan dolayı mutlu olacak, hem de Alfa’nın elindeki kozlar artacak. Vahşi tedarik zincirlerine karşı gıda topluluklarının güçlenmesi ve yaygınlaşması, yerel üreticilerin artışı ve direnişi, teknolojinin sermayeden çok bireylere yarar sağlaması için yapılabilecekler aklımıza gelen kozlardan bazıları.
Teşekkürler Güneşin.
Not. Slow Food Ida panelinin diğer katılımcıları Mustafa Alper Ülgen ve Hande Günalp Ergun’a da burada teşekkür etmek istiyorum. Yıllardır söyledikleri ve yaptıkları çok değerli şeyler var bu konuyla ilgili. Panel Youtube’dan izlenebiliyor istediğiniz zaman.