İlgi çekmek için miydi: Öldüğü açıklanan sosyal medya fenomeni ‘Hack’lenmiştim, yaşıyorum’ dedi
Eda Özden’in 2 Mart’taki ölümü, tartışmalı ozon tedavisinin artık merdiven altına düştüğü gerçeğini Türkiye’nin yüzüne vurdu. Ruhsatsız klinikte, yetkin olmayan doktor elinde yapılan ozon tedavisinin yaratabileceği sonuçları ibretle okuyacaksınız.
10Haber’de 7 Mart tarihinde yayınlanan bir haberin başlığı oldukça dikkat çekiciydi: “Ruhsatsız klinikte ozon tedavisi: Bir kişi öldü.” Eda Özden 2 Mart’ta ruhsatsız bir özel klinikte ozon tedavisi yaptırdığı sırada fenalaşmış, kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetmişti.
Kliniğin ruhsatsız olması ayrı bir skandal ama en çok merak ettiğim detay hastaya hangi amaçla ozon tedavisi uygulandığıydı. Bildiğim kadarıyla ozon tedavisinin yararlılığı konusunda kanıt yoktu. Ama bu yöntem diyabetten bağışıklık sistemini güçlendirmeye, bel ağrısından romatizmaya kadar pek çok sağlık sorunu için sayısız klinikte hatta bazı özel hastanelerde uygulanıyordu. Üstelik yüksek meblağlar karşılığında…
Peki iki çocuk annesi 37 yaşındaki Eda Özden’e ozon tedavisi hangi amaçla uygulanmıştı? Dün Eda Özden’in eşi Yasin Özden’e (39) ulaştım. Kendisine de bu soruyu yönelttim. Yasin Özden’in verdiği cevap insanın içini acıyla dolduracak cinsten. Anlattıklarını aynen aktarıyorum:
-Başınız sağ olsun Yasin Bey. Eşiniz ozon tedavisine neden başlamıştı?
-Sadece birkaç kilo fazlası vardı. “Ozon ve nöral terapi uygulayacağız” demişler. İki haftadır bu tedaviyi uyguluyorlardı. Birinci hafta ilk seansa gitti, ikinci haftasındaki seansında da eşimi kaybettik.
-Kaç kiloydu eşiniz?
-68 kilo civarındaydı. 1,68 boyundaydı. 65’e düşmek istiyordu. Yani bu felaket başımıza sadece üç kilo uğruna geldi.
-Peki eşinizin gittiği doktor ozon tedavisi dışında diyet önermiş mi?
-Evet, bir diyet listesi var. Size gönderirim. (Yazılan diyet listesi ketojenik bir diyet. Yazının ilerleyen bölümlerinde bu konuda uzman görüşünü okuyacaksınız.)
-Eda Hanım’ın diyabet, tansiyon, epilepsi gibi başka bir kronik hastalığı var mıydı?
-Hiçbir hastalığı yoktu. Eda tamamen sağlıklıydı.
-Peki klinikte neler olmuş, ne duydunuz olay anıyla ilgili?
-İçerde neler olduğu konusunda hiçbir şey bilmiyoruz. Sadece saat 11:02’de fenalaşıyor, 29 dakika orada müdahale etmeye çalışıyorlar.
-Müdahale derken… Kalp masajı falan mı uyguluyorlar?
-Hiç bilmiyoruz. 29 dakika ne yaptığını biz de çok merak ediyoruz. Devlet hastanesi, kliniğe beş dakika uzaklıkta. Kucağına alıp götürsen beş dakika sonra devlet hastanesinin acilindesin.
-Eşiniz o doktora gitmeye nasıl karar vermiş peki?
-Arkadaşlarının aracılığıyla. Eda’yı kaybettikten sonra öğrendik ki o doktora giden pek çok kişi ölümden dönmüş. Daha önce de çalıştığı özel hastanede kimi acillik olmuş kimi yoğun bakımda yatmış. Kimse şikayetçi olmamış. Benim eşim de ölümden dönseydi belki ben de şikayetçi olmayacaktım.
-O klinik tam olarak ne zaman açıldı, tam tarihi biliyor musunuz?
-Yeni diye biliyorum, bir aylık diye duydum.
-Eda Hanım’ın ozon tedavisi için ne kadar para verdiğine ilişkin bilginiz var mı?
-Whatsapp’ta yazışması var, hemen söyleyeyim (Yasin Bey o sırada telefondaki yazışmayı inceliyor).
Whatsapp yazışmasında “19 Şubat Pazartesi günü için randevunuzu oluşturabiliriz” denmiş. Eşim saati sormuş. Onlar da saat 11:00 yazmışlar. Daha sonra da seans başına ücretin 2560 TL olduğunu belirtmişler. Eşim ikinci seansta hayatını kaybetmeseydi sekiz seans daha ozon tedavisi alacaktı.
-Kaç yıllık evliydiniz?
-17 yıldır… Dört yıl çıktık, sonra evlendik. Birbirimizi çok seviyorduk. Eşim hayat doluydu, gülümsemeyi severdi, çocuklarımıza çok düşkündü. Hiçbir canlıya kıyamazdı. Onu hiç kırmadım, elimden gelen, gelmeyen her şeyi yapmaya çalıştım. Herhangi sağlık sorunu yoktu, sapasağlamdı. Hâlâ başımıza gelenlere inanamıyorum.
-Haberi aldığınız anı anlatabilir misiniz?
-Dükkandayken (Yasin Bey oto galeri sahibi) eşimin arkadaşı arayıp “Eda fenalaştı, acile götürüyorlar” dedi. Koşarak arabaya binip Nevşehir Devlet Hastanesi’ne gittim. Onu o halde görünce dünyam yıkıldı.
-Bilinci açık mıydı, konuşabildiniz mi?
Hayır, hiç konuşamadık. Benim eşim o klinikte ölmüş gibiydi zaten, hastaneye ulaştığındaki hali kamera kayıtlarında var. Biz gayretimizle dört-beş gün daha süreci uzattık. Eda o klinikte yapılan uygulama yüzünden hayatını kaybetti.
İki erkek evladımız var. Biri yedi, diğeri 16 yaşında. Çok üzgünler, sürekli “Annemi özledim”, “Okuduğu kitaplar yarım kaldı, onu okusun” diyorlar. Küçük oğlum, hedeflerini bir kağıda yazmış. Tablet ve Playstation almak istiyormuş. Diğer hedefi de annesine araba almakmış. Annesi o kâğıdı görünce çok mutlu olmuştu… Size bunları anlatıyorum çünkü başka ocaklar yanmasın. Kilo vermek uğruna bu yöntemler yüzünden başka bir kadın da hayattan koparılmasın.
-Yasin Bey yaşadıklarınız gerçekten çok ağır. İzninizle birkaç soru daha sormak istiyorum. Otopsiye katıldınız mı? Dikkatinizi çeken bir şey oldu mu?
-Evet, katıldım. Eşimin bel ve sırt bölgesinde iğne izleri vardı. Doktor, “Bunlar daha önce var mıydı?” diye sordu. “Hayır” dedim. Belli ki belinden ve sırtından da iğne yapmışlar.
-Ozon tedavisi farklı yöntemlerle uygulanıyor. Eşinize hangi yöntemin uygulandığıyla ilgili bilginiz var mı?
-Duyduğuma göre son teknoloji ‘SF ozon’ diye bir yöntem kullanmışlar. Bir makineyle yapılıyormuş. Makinedeki sıvı bittiğinde cihaz kapatılmazsa vücuda tehlikeli biçimde hava basabiliyormuş.
-Son sorum şu: Ozon tedavisini uygulayan doktorla hiç konuştunuz mu?
-Biz kendisine suç duyurusunda bulunduk. Kendisiyle ilgili hiçbir bilgimiz yok. Ne aradı ne sordu. Zaten aramasını da istemem. Ama en azından dolaylı yollardan insan bir başsağlığı iletebilirdi.
Bir de “Ben ozon tedavisi, nöral terapi yapmadım” diyormuş galiba. Benim eşim o klinikte yapılanlar yüzünden hayatını kaybetti. Adalet tecelli edene kadar bu işin peşini bırakmayacağım.
Yasin Özden’in anlattıkları bu kadardı. Yazının aşağıdaki bölümlerinde Nevşehir’den bir doktorun olayla ilgili verdiği bilgileri ve iki uzman doktordan aldığım görüşleri okuyacaksınız.
Bu sorulara yanıt bulmak için Nevşehir’de yıllardır çalışan bir uzman hekime ulaştım. Adli soruşturma devam ettiği için isminin saklı kalmasını istedi. Olayı başından beri yakından takip eden Nevşehirli doktorun anlattıkları da “Bu kadarı da olur mu” dedirten türden:
-Ozon terapiyi yapan doktor B.B.’ye daha önce gitmiş, bu uygulamaları yaptırmış ve sorun yaşamış bir hastayla karşılaştınız mı?
-Öncelikle bu kişi hakkında daha önce de pek çok iddia ortaya atıldı. İnsülin kullanan diyabet hastalarının insülinlerini kesip ozon tedavisine başladığı, herkese avuç avuç vitamin yazdığı söyleniyor. İnsanlara yaklaşık 3 bin liralık magnezyum, çinko gibi takviyeler verdiği söyleniyor.
Gelin görün ki kendisi Nevşehir’de çok ünlü. “Fanları var desem” yeridir. “Acayip iyi ozon yapıyor”, “Hacamatta mükemmel” diye şehirde bir efsane gibi konuşuluyor. Hatta Aksaray’dan, Kırşehir’den, Kayseri’den gelip hacamat, ozon yaptıranlar var. Tabii uyguladığı tedavilerin hiçbir bilimsel tarafı yok.
-Olay anıyla ilgili bildikleriniz neler?
-Klinikte o sırada sadece üç kişinin olduğu söyleniyor. Fakat Eda Özden’e olay sırasında refakat eden biri yok. Klinikteki üç kişi de ifadelerinde “Ozon tedavisi yapılmadı” diyor. Ben kesinlikle orada işlem yapıldığına inanıyorum. Çünkü birçok kişiye o işlemlerin yapıldığını duyduk. Bunu elbette kolluk kuvveti, adalet araştıracak ve yakında ortaya çıkaracak.
Sorun şu ki klinik zaten ruhsatsız. Ama tabii şunu söylemeden geçemeyeceğim. Kentin her tarafındaki billboardlarda “Doktor B.B. tedaviye başladı. Açıldık, gelin” yazan reklamlar vardı. Nevşehir’i kendi fotoğraflarının da yer aldığı reklamlarla donattı. Ben arabayla geçerken o reklamları yolda görüyordum. Ama ne hikmetse Nevşehir İl Sağlık Müdürlüğü herhangi bir işlem yapmadı. “Bu adam bizden ruhsat aldı mı ki hasta kabulüne başladı?” demediler. O kliniği denetlemediler.
-Ozon tedavisinin nasıl yapıldığıyla ilgili biraz bilgi verebilir misiniz?
-En yaygın kullanım şekli şu: Hastaya önce bir damar yolu açılır. Daha sonra hastadan bir miktar kan alınır. Kan özel bir cam şişeye doldurulduktan sonra ozonla karıştırılır. Ardından aynı damar yolundan tekrar vücuda geri verilir.
Komplikasyon oranı çok yüksek olduğu için pek uygulanmayan bir yöntem daha var: Hastaneye gittiğinizde size takılan serumu düşünün. İşte onun içine ozonu karıştırarak hastaya verilebilir.
-Eda Özden’e ozon tedavisinin nasıl uygulandığıyla ilgili bir bilginiz var mı?
-Sorun yalnızca ozon tedavisi olmayabilir. Şöyle anlatayım: İddiaya göre hasta klinikte fenalaşınca kliniğe ambulans çağrılıyor. Hatta ambulans görevlileri “Hocam siz de binin araca” diyorlar. Doktor hastayla birlikte ambulansa biniyor. Acil servise gidiyorlar. Doktor, acil serviste çalışan arkadaşlara “Epilepsi nöbeti geçiriyor” diyor. Daha önce hiç epilepsi öyküsü olmayan kişi için “Epilepsisi var’ diyor, düşünün. Acildeki doktorlar hemen tomografi ve MR çekiyor. Ve hastanın beyninin içinde ‘pnömosefali’ yani kafatası içinde bir sürü hava kabarcığı görülüyor.
Vücudumuzu kapalı bir kutu gibi düşünün. İçeri hava nasıl girer? Kutunun bir kenarının kırılması lazım değil mi? Ya da bir çiviyle delik açmamız lazım. Şimdi hastanın daha önce trafik kazası veya olay anında kafa travması yok. Beyinde hava kabarcığı olabilmesi için iki olasılık var.
Birinci ihtimali şöyle açıklamaya çalışayım: Ozon tedavisi yaparken iğneyle damar içine ciddi miktarda hava vermekten kaçınmanız gerekiyor. Diyelim ki çok hava verdiniz. Bu durumda hava akciğere gider ve orada ciddi sorunlara yol açar. Fakat bu olguda hava beyinde. Tabii düşük ihtimal olsa da damar içine verilen yüksek dozda ozon, beyin damarlarını çok gererek yırtabilir ve beyinde hava embolisi yapabilir. Şunu da ekleyeyim: Ozon tedavisinin standartlarını uygular, ozonu uygun dozda verirseniz bu tür sorunların yaşanma ihtimali neredeyse yok.
Beyinde hava kabarcığı oluşması için ikinci ihtimal ise şu: Hastanın sırt ve bel bölgesine enjeksiyon yapıldığı iddia ediliyor. Yani nöral terapi… Bu yöntemde küçük iğnelerle uygulama bölgesine anestezik maddeler enjekte ediliyor. Doktor, nöral terapiyi ozonla yapmış olabilir. Sırt ve bel bölgesine bu şekilde bir uygulama yapılırsa omurilik sıvısından direkt beyne hava kaçabilir.
-Eda Hanım’ın eşi Yasin Bey, “Ozon bir makineyle uygulanmış. İçindeki sıvı bitince kapatılması gereken makine kapatılmamış. Bu nedenle vücuda hava basılmış” diyor. Ozonun makineyle uygulanması ne demek?
-Ozon ister makineyle ister serumla verilsin fark etmez. Her koşulda sıvı, ince bir hortum aracılığıyla damar içine gönderiliyor. Dolayısıyla makinedeki veya serum torbasındaki sıvı bittiğinde o hortumu hastanın kolundan çekmeniz lazım. Aksi takdirde ozonla karışmış hava damar yolundan geçip vücuda zarar verebilir. Tabii ölümün nasıl gerçekleştiğini otopsi raporu çıktığında öğreneceğiz.
-Dr. B.B. bütün yaşananlardan sonra hekimlik yapabilir mi?
-Kendisi adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Ceza almadı. İl Sağlık Müdürlüğü sadece kliniğini mühürledi. Hekimlik yapmasına engel bir durum yok açıkçası.
-Bir kliniğin ruhsat alabilmesi için mevzuat ne diyor?
-Sağlık Bakanlığı’nın uyguladığı mevzuat der ki “Klinik beş oda olacak. Bunlardan bir tanesi acil odası olacak. Acil odasında şu ilaçlar bulanacak.” Fakat bu gerekliliklerin yerine getirilip getirilmediği konusunda bilgim yok.
Nasıl birkaç sene önce her köşe başında lokmacılar açıldıysa şimdi de her yerde hacamat, ozon, dolgu-botoks yapılıyor maalesef… Hatta şu kadarını söyleyeyim bırakın hekimleri, Nevşehir’de bir kaporta ustası herkese hacamat yapıyor şu anda.
Nevşehir’de yaptığı ozon tedavisiyle Eda Özden’in ölümüne yol açtığı iddia edilen İç Hastalıkları Uzmanı Dr. B.B.’ye ulaşmaya çalıştım. Google’da doktorun adını arayıp kendi adını taşıyan web sitesine girdiğimde “Bu domain henüz hiçbir siteye bağlı değil” uyarısı çıkıyor. Google’a doktorun adıyla birlikte “ozon tedavisi”, “nöral terapi”, “hacamat”, “PRP” kelimelerinden herhangi birini yazdığınızda arama sonuçlarında sayfalar listeleniyor ama sitenin içeriğine ulaşamıyorsunuz. Belli ki kısa süre önce web sitesi kapatılmış. Yasin Özden, “Eşim randevu almadan önce o web sitesini incelemişti, o zaman aktifti” diyor.
Dr. BB’ye daha sonra ‘mavi tikli’ Instagram hesabından ulaşmaya çalıştım. Hesabı kilitliydi ama profilinde bütüncül tıp, ozon tedavisi, hacamat, nöral terapi ve PRP yazıyordu. Profilde bir de cep telefonu vardı, aradım fakat kapalıydı. Belki muayenehane numarasını bulurum diye aramaya devam ettim. Bir telefon numarası daha buldum fakat o da çalıştığı eski hastaneye aitmiş. Eğer bize ulaşırsa hakkındaki iddiaları yanıtlayabileceğini buraya not düşelim.
İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ayça Kaya 25 yıldır obezite konusunda çalışan bir hekim. “Ozon tedavisinin kilo vermede etkisi var mı” sorusuna şu yanıtı veriyor: “Literatürde uzun vadeli bir araştırma veya ‘Ozon tedavisi zayıflama tedavisi için kullanılır’ diye bir bilgi yok. Dahası tıbbi kılavuzlarda ozon tedavisinin metabolik hastalıkların hiçbirinde kullanılabileceğine dair bir bilgi yer almıyor. Biraz ‘Ben yaptım, oldu’ gibi uygulanan yöntemlerden biri. Ben ozon tedavisine inanmıyorum, kullanmıyorum ve kimseye önermiyorum.”
Dr. Ayça Kaya, ozon tedavisinin ABD’de kullanılmadığını da vurguluyor: “Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) 1976’da yaptığı ve 2006’da tekrarladığı değerlendirmede ozonun toksik bir gaz olduğunu söylüyor. Ayrıca tedavi edici veya koruyucu etkisinin bulunmadığını belirtiyor. Belki ozon tedavisi uygulayan kişiler size küçük çaplı araştırmalar gösterebilir. Ama bu tür çalışmalar bir tedavinin hastalara uygulanabilmesi için yeterli değil. Bir ilacı veya yöntemi hastaya önermemiz için o tedavinin textbook’a girmiş olması ve tıbbi kılavuzlarda yer alması gerekiyor. Bu tür uygulamaların çok ciddi komplikasyonları olabilir. Emboli atabilir. Gelişigüzel yerlerde hijyene dikkat edilmeden yapıldığı zaman hastanın vücuduna bakteri girer, bütün vücuduna enfeksiyon yayılır, hasta kan zehirlenmesinden ölür…”
Dr. Ayça Kaya’ya göre insanlar ozon tedavisi konusunda çok suiistimal ediliyor: “Diyorlar ki ‘Ozon zayıflatır’, ‘Metabolizmayı çalıştırır’, ‘Bağışıklığı güçlendirir’… Bu yöntemin bolca reklamı yapılıyor, bir sürü özel hastanede kullanılıyor ama ‘Bilimsel kanıt gösterin’ deyince susuyorlar. Artık hemşireler bile bu yöntemi uyguluyor. Sağlık kabinlerinde ozon tedavisi astronomik fiyatlara satılıyor. İnsan sağlığının bilimsel olmayan yöntemlerle ticarete alet edilmesi, bu yöntemlerin umut olarak pazarlanması gerçekten çok korkutucu. Kimse kanıtı olmayan yöntemlere itibar etmesin. Böylece hem sağlıklarını korurlar hem de bütçelerine zarar vermezler.”
Tiroid hastası olmayan Eda Özden’e tiroid ilacı da vermiş
Bu arada Dr. B.B.’nin Eda Özden’e yazdığı reçeteyi ve diyet listesini Yasin Özden’den bana göndermesini rica ettim. Ardından reçete ve listeyi yorumlaması için Dr. Ayça Kaya’ya ilettim. İşte Dr. Kaya’nın söyledikleri:
“Öncelikle düşük doz da olsa tiroid ilacı yazmış. Eğer hastada tiroid hastalığı yoksa (Yasin Özden olmadığını söylüyor) bu ilacın verilmemesi gerekir. Zayıflatma amaçlı ne yazık ki bu ilaçlar reçete edilebiliyor.
Diyete gelince… Protein ve yağ oranı çok yüksek, karbonhidrat oranı düşük bir ketojenik diyet vermiş. Bakın, dünyanın hiçbir yerinde ketojenik diyet zayıflama tedavisinde kullanılmıyor. Ketojenik diyet her ne kadar hızlı kilo verdirse de insan vücuduna yüksek protein ve yağ alımı dejeneratif (hasar verici) süreçleri başlatıyor. Damar sertleşmesi, gut, kemik erimesi gibi hastalıklara yol açabileceği için Avrupa ve Amerika’da kesinlikle kilo kontrolü için önerilmiyor. Zararı faydasından büyük. Bir tek beyin hastalıklarında doktor kontrolünde ketojenik diyetler hastaya göre önerilebilir. Beyin glikoz kullandığı için beyindeki patoloji ilerlemesin diye ancak o zaman bu diyetler kullanılabilir.”
Prof. Dr. Esin Şenol anlatıyor: Neden her köşe başında hacamat, ozon tedavisi yapılıyor?
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esin Şenol’a göre en önemli sebeplerden biri 2014 yılında ‘Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Yönetmeliği’nin yayınlanması: “Geleneksel ve tamamlayıcı tıp, hekimlik tarihi kadar eski. Binlerce yıl biyolojik kırılganlığı olan insanın iyileşme ihtiyacını karşılamak için kullanıldı. Fakat güncel tıbbın bir disiplin olarak bilimin yöntemlerini kullanmasıyla geleneksel ve tamamlayıcı tıp özellikle bazı coğrafyalarda şifacılar, hekim olmayan kişiler veya bilim dışı yöntemlere eğilim gösterenler tarafından uygulanmaya başladı. Elbette bu yöntemler Batı ülkelerinde uygulanıyor. Ancak devletin resmi bir stratejisi olarak bunlara başvurulması Türkiye için oldukça yeni. Ülkemizde artık üniversitelerin içinde bile hacamat, sülük üniteleri var.”
Dr. Esin Şenol bu tür uygulamalara neden karşı olduğunu şöyle açıklıyor: “Çünkü insan sayısı kadar insan çeşitliliği, insan çeşitliliği kadar da hastalık ayrımı ve ilaçlara verilecek tepki farklılığı söz konusu olabilir. Bunu doğru soruları sorarak yöntemsel olarak ancak güncel tıp uygulayabiliyor. Güncel tıp size güvenlilik garantisi veriyor. Diyor ki ‘Sunduğum tıbbi tedaviler size zarar vermeyecek veya verebileceği bazı küçük zararlar, yararları nedeniyle göz ardı edebilir düzeyde olacak’. Zaten ilaçların ya da yöntemlerin etkinlik çalışmaları yapılırken önce güvenlik verileriyle ilgili çok yakın bir gözlem yapılıyor. Bu sayede de bir ortalamada buluşuluyor, yapılan hatalar tekrar gözden geçirilerek düzeltilebiliyor. Dolayısıyla metodolojik olarak bu basamakların yerine konulabilecek bir şey yok.”
Dr. Esin Şenol’a göre tamamlayıcı veya alternatif tıp, kâr elde etmek için yanlış bilgilerle güncel tıbbı kötülüyor, bilimsel tıbbın yöntemlerine karşı karalama kampanyaları yürütüyor. En çok da kanser hastalarını, kronik ağrı çekenleri ve ileri yaşta nörolojik hastalığı olanları ağına düşürüyor: “Artık zerdeçal gibi ürünler de tıptaki ilaçlar gibi kutulanıyor, pazarlanıyor. Yani iş artık mahallemizdeki ıhlamur kaynatıp balla karıştıran geleneksel tıp uygulamalarına benzemiyor. İş tarihsel bağlamından kopmuş durumda ve tamamen tıp endüstrisinin üzerinde kâr amacı güden, yol açtığı zararlar konusunda hesap da vermek istemeyen çok vahşi bir sektöre dönüşmüş durumda.”
Ne tür sorunlara yol açabilir?
Dr. Esin Şenol bu soruya verdiği yanıt şu: “Tamamlayıcı veya alternatif tıp adıyla uygulanan yöntemler kanser tanılarında gecikmeye yol açıyor, tedavisi mümkün olmayan evreye gelmiş kanser hastalarının konforlu geçirebileceği birkaç ayı cehenneme çeviriyor.”
Hastaya ızdırap verici süreçlerin sık yaşandığını söyleyen Dr. Esin Şenol anlatmaya devam ediyor: “Belinde ağrısı olan insanların beline çöken tuhaf masaj yöntemleriyle kemik kırıklarına, apselere neden oluyorlar. Sülükler nedeniyle kan yoluyla bulaşan hastalıklara yol açıyorlar. Bir başka korkunç zarar ise verdikleri bitkisel takviyeler. İster ilaç haline getirilmiş olsun ister çay, çorba formatında olsun, verdikleri bitkiler karaciğer ve böbrek yetmezliğine kadar giden süreçlere, böbrek ve safra kesesi taşlarına yol açıyor.”
18 yaşında fitoterapiden ölen hasta…
Dr. Esin Şenol, Gazi Üniversitesi’ne yatırılan bir hastayı örnek veriyor: “Bizim başımıza gelen en korkunç olaylardan biriydi. 18 yaşında gencecik bir kız yüksek ateş ve karaciğer hasarı bulgularıyla bize getirilmişti. Ama hasta öncesinde Ankara’nın semtlerinde adının önünde ‘fitoterapi uzmanı’ yazan iki doktora gitmiş. Verilen bitkisel ürünler aslında romatizma sürecinde olan kişinin yakınmalarının tırmanmasına yol açmış.
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Servisi’ne hastayı yatırdık. Hasta çok zayıftı, genel durumu çok bozuktu. İki ayrı fitoterapi yapan kişide gezdirilen hastaya 10 gün içinde çok hızlı bir şekilde romatizmal hastalık teşhisi koyduk. Ama daha önce kullanılan bitkisel ilaçlar süreci çok hızlandırdı ve hastayı maalesef kaybettik. Ne yazık ki hastanın babası fitoterapistlerle ilgili süreci değerlendiremediği için kaybın bizimle ilişkili olduğunu zannetti. Bir de üstüne sistemi tıkayacak şekilde hukuksal süreç başlattı.”
“Geleneksel tıp aslında şu anda boynumuza halat takmış durumda” diyen Esin Şenol, “Ama sağlık sistemi duruma müdahale etmek yerine TUBİTAK gibi ülkenin resmi kurumlarının ve resmi üniversite hastanelerinin içine geleneksel tıp uygulamalarını entegre etti.”
Hacamat ve sülükte enfeksiyona riskine dikkat
Hacamat ve sülük uygulamalarının kan yoluyla bulaşan hastalıklar açısından riskli olduğunu söyleyen Dr. Esin Şenol “Hepatitler ve AIDS hastalığına yol açan HIV virüsü kan yoluyla bulaşıyor. Hacamatta kullanılan aletlerden ve uygulamanın yapıldığı yerlerden bu hastalıklar bulaşabilir. Yine hacamatta yapılan kesiler nedeniyle cilt bütünlüğü bozuluyor. Bu da ciltten başlayan, sonra kana ve dokulara yayılan ciddi enfeksiyonlara yol açabiliyor. Stafilokok enfeksiyonları dediğimiz süreci bu tarz uygulamaların sonrasında sık görüyoruz.
Sülük uygulamalarında ise bölgesel olarak yapıştırılan sülük ağır kanama sorunlarına yol açıyor. Ya da orada kan pıhtılaşmasıyla organize olan ‘hematom’ denilen süreçlerle ve onların enfekte olmasıyla sonuçlanabiliyor.”
Dr. Şenol sülük yaptıran ve gördükleri en dramatik vakayı ise şöyle anlatıyor: “Hastanın üst bacağının iç bölümünde neredeyse kangrene doğru giden bir tablo vardı. Bu, bizim nadir gördüğümüz ‘Vibrio vulnificus’ dediğimiz bir bakteriyle gelişmişti. Zamanında müdahale edemeseydik hastayı sespis (kan zehirlenmesi) nedeniyle kaybederdik.”
Peki ozon tedavisi?
Hem ozon tedavisi hem de grip aylarında ‘sarı serum’ diye verilen karışım konusunda Prof. Dr. Esin Şenol’un önemli bir uyarısı var: “Bu tür sıvı uygulamaları sırasında ani kalp durmaları yaşanabilir. Çünkü bu tür uygulamalarda ‘sıvının yer değiştirmesi’ dediğimiz damarda pıhtı oluşması gerçekleşebilir. O pıhtı da aniden gidip kalp veya beyin damarını tıkayabilir. Sıvının yer değiştirmesi şiddetli fiziksel basınç uygulanan her durumda olabileceği gibi damar yoluyla verilen ve damarı uyararak sıvının yerini değiştiren bütün uygulamalarda olur. O nedenle biz damar içine yüksek tonajlı vitaminler verilmesi dahil, yüksek volümlü uygulamaların yapılmasının net karşısında dururuz. Başka bir zorunluluk yoksa tercihimiz her zaman damar içi uygulamalar yerine ağızdan uygulamalardır. Ani uyarıları sevmeyiz. O nedenle bunlar evet ani ölümler, ani kalp durmaları, ani inmeler gibi büyük riskler taşıyor.”