İş hayatında demode olan üç kavram: Geribildirim geride kaldı
Müzik terapi son yıllarda tüm dünyada hem ruhsal hem fiziksel hastalıkların tedavisinde yardımcı bir yöntem olarak daha fazla kullanılıyor. Peki müzik terapi nedir? Nasıl uygulanır? Prof. Dr. Levent Öztürk anlattı.
Geçenlerde New York Times’ın sağlık bölümünü incelerken müziğin ruh sağlığına etkisiyle ilgili bir habere denk geldim. Yazı 17 yaşındaki Isobell’in müzik terapi seansıyla başlıyor. Mekân New York Manhattan’da bir tıp merkezi. Terapinin yapıldığı alan, sergilenen notalar ve duvarlara sıralanmış enstrümanlarla daha çok bir müzisyenin oturma odasını andırıyor.
Bir köşede oturan Isobell, gümüş yüzükler ve siyah ojeyle süslenmiş parmaklarını gitarının üzerine konumlandırıyor. Ardından Lana Del Rey’in “Candy Necklace”ini çalıp söylemeye başlıyor. Melankolik sesi odanın içinde süzülüyor. Isobell’in terapisti piyanoda ona eşlik ediyor.
Isobell üç yıl önce yani 14 yaşında anksiyete nedeniyle bir psikiyatriste gittiğinde iki farklı ilaç denemiş fakat ilaçlar hiçbir işe yaramamış. Gitar çalmayı ve şarkı yazmayı sevdiğini bilen doktoru ise ona müzik terapisi önermiş. “Şarkı söylemek, tarifi zor olabilen duyguları serbest bırakmak için alan yaratıyor” diyor İsobell ve ekliyor: “Sadece bir şarkıyı dinlemek ve anlamını yorumlamak bile aklımda çok şey açıyor. Müzik terapi duygularımı ifade etmeme yardımcı olan tek terapi türü.”
İsobell’in hikayesi dışında haberin hatırı sayılır bölümünde müzik terapisiyle ilgili araştırmalar ve önemli bilgiler var. Örneğin bir araştırmaya göre ilaç ve psikoterapi gibi düzenli alınan tedavilere müzik terapisi eklemek standart tedaviyle kıyaslandığında depresif belirtilerin iyileştirilmesinde daha etkili. Ayrıca müzik terapi depresyonda kaygı düzeyini azaltmaya ve günlük işlevleri iyileştirmeye yardımcı oluyor.
Bir başka ilginç bilgi, müzik terapisinin kullanım alanlarıyla ilgili. Habere göre son 10 yılda büyüyen müzik terapi yalnızca ruh sağlığında değil kronik ağrı, kısıtlı hareket kabiliyeti, hipertansiyon gibi geniş yelpazede rahatsızlığın başa çıkılmasında kendine yer buluyor.
Yazıyı okuduktan sonra “Acaba Türkiye’de de müzik terapisi uygulanıyor mu?” diye araştırmaya başladım. Google’da gezinirken karşıma Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Levent Öztürk’ün bir makalesi çıktı. Yazıyı merakla okuduktan sonra kendisine ulaştım. Özel ilgi alanları uyku tıbbı ve müzik terapi olan Dr. Öztürk, Türkiye’de ilk sertifikalı müzik terapistlerinden biriymiş.
Kendisinden öğrendiğime göre müzik terapisi Türkiye’de henüz emekleme aşamasında ama bu yöntemi uygulayan merkezler var. Dr. Öztürk’le müziğin tıpta kullanımının tarihsel sürecinden müzik terapinin nasıl yapıldığına kadar pek çok başlığı konuştuk. Dr. Öztürk aynı zamanda daha iyi konsantrasyon, rahat bir uyku ve yüksek spor performansı için müziği nasıl kullanmamız gerektiğiyle ilgili de ipuçları da verdi.
Müziğin tıbbi uygulamalarda kullanılmasının tarihsel sürecini biraz anlatarak başlayabilir misiniz?
Bizim sağlık ve hastalıkla ilgili fikirlerimizin gelişmeye başladığı günlerden itibaren müzik, tedavide kullanılmış. En eski hikâye Tevrat’ta anlatılıyor: Kral Saul kendini kötü hissediyor. Etrafındakilerin önerisi üzerine çok güzel lir çalan Davut’u çağırıyor. Davut’un çaldığı lir, Kral Saul’un içindeki korku ve endişeyi gidererek onu sükunete kavuşturuyor.
Yazılı kaynaklara baktığımızda M.Ö 7’nci yüzyılda da bir hikâye anlatılıyor. Şimdiki Yunanistan sınırları içinde kalan Sparta şehrinde bir veba salgını çıkıyor. O dönemin inanışına göre hastalıklar tanrıların verdiği bir ceza. Öyle olunca da tedavi insana değil, tanrıları yatıştırmaya yönelik oluyor. Bunun için adaklar adanıyor, kurbanlar kesiliyor, tanrıları öven şiirler yazılıyor. Sparta veba salgınında insanlar hastalıktan kırılırken yöneticiler, dönemin büyük müzisyeni Giritli Thaletas’ı tanrıları memnun etmek için göreve çağırıyor. Thaletas şehre gelip kızgın tanrıları öven müzik üretiyor ve tanrıların gazabını yatıştırıyor. Burada müziğin bir şekilde tedavi sürecinde yer aldığını görüyoruz.
Tabii sonra hastalıkla ilgili düşünceler değişiyor. Hastalıkların insanın bedenine giren kötü ruhlardan kaynaklandığı düşünülüyor. O dönemde şaman ritüelleri başlıyor. Şaman, eline davulunu alıyor, ara dünyaya gidip bedeni hasta eden kötü ruhla pazarlığa girerek, onu kandırarak ya da korkutarak o bedenden çıkartmaya çalışıyor. Burada yine tedavide müzik var.
Hastalığın sebebini insan bedeni dışında değil, içinde aramaya başlayan ilk isim ise tıbbın babası kabul edilen Hipokrat oluyor. Diyor ki, “İnsan bedeninde dört sıvı var ve hastalığa bu sıvılar arasındaki dengesizlik neden olur.” Dört sıvıyı da şu şekilde sınıflandırıyor: Sarı safra, kara safra, kan ve balgam. Hipokrat’tan sonra uzun bir süre tedavinin amacı sıvılar arasındaki dengeyi yeniden kurmaya çalışmak oluyor. Bu amaçla hacamat, terletme, kusturma, lavman gibi tedaviler geliştiriliyor. Örneğin kanın fazlalığından hastalığın kaynaklandığı düşünülüyorsa hacamatla kanın fazlası alınmaya çalışılıyor. Hastalığın çok miktarda balgam nedeniyle ortaya çıktığı öngörülüyorsa terletme tedavisi uygulanıyor.
Hipokrat’ın sıvılar teorisi daha sonra müziğin hastalıklarda kullanılmasında tezahür ediyor. Örneğin İslam tarihinin ilk filozofu sayılan El Kindi’nin musiki risalesi, İhvan-ı Safa’nın musiki risaleleri udun tellerinin insan vücudundaki sıvılara etkilerinden söz ediyor. Mesela “Udun zir teli sarı safrayı güçlendirir” deniliyor. Burada aslında yine müzik terapi var.
Anadolu’da da Eski Yunandan itibaren müzikle tedavi uygulamaları olduğunu görüyoruz. Bergama’da uygulandığı söyleniyor. Daha sonra gerek Selçuklu dönemi şifahanelerinde gerekse Osmanlı dönemi darüşşifalarında müzikle tedavi uygulanıyor. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Edirne II. Bayezid Külliyesi Darüşşifası’nda haftanın üç günü çeşitli makamlarla müzik terapi uygulandığını anlatıyor. Özetle 5 bin yıllık tarihsel sürece baktığımızda müziğin bir şekilde tedavide yer aldığını görüyoruz. Hastalık kavramı zaman içinde değişmekle birlikte insanoğlu müzikten hiç vazgeçmiyor, müzik tedavide hep yer alıyor.
Peki modern tıp literatürüne baktığınızda müziğin sağlık üzerindeki pozitif etkileri ilk ne zaman keşfediliyor?
Müzik 1940-1950’li yıllarda ABD’de savaş gazilerinin travma sonrası stres bozukluğunda kullanılıyor ve ciddi olumlu etkilerinin olduğu görülüyor. Bunun üzerine 1952’de ABD’de ilk kez müziğin sağlık üzerindeki etkileri konusunda doktora programı açılıyor. Ardından İngiltere 1976’da ilk doktora programını başlatıyor. Esasında 70’li yıllar müzik terapide büyük adımların atıldığı ve yaklaşım modellerinin belirlendiği yıllar.
En büyük gelişme ise 1999 yılında oluyor: Washington’da yapılan ‘9. Dünya Müzik Terapi Kongresi’nde beş tane uygulama, evrensel model olarak kabul ediliyor.
Modelleri şöyle özetleyebilirim:
📍 Davranışsal müzik terapi: Uyumlu davranışları artırmayı, uyumsuz davranışları ise ortadan kaldırmayı hedefliyor. Davranışın nedenini araştırmak yerine davranışı değiştirmek ve böylece hastalık belirtilerini azaltmak için kullanılıyor.
📍 Kreatif müzik terapi: Hastanın tedavi sürecinde müzik aktivitelerine aktif katılımını gerektiriyor. Özellikle öğrenme güçlüğü, duygusal ve davranışsal bozukluğu olan çocuklar, Down sendromu ve otistik çocuklarda kullanılıyor.
📍 Analitik müzik terapi: Psikanalizden öykünerek geliştirildi. Seans sırasında en yaygın müzik aktiviteleri doğaçlamadır.
📍 Güdümlü imgelem ve müzik (Bonny model): Bir terapist rehberliğinde danışanın zihninde imgelerin oluşması ve bu imgelerin üzerinde konuşulması sürecidir. İmgelem oluşturmada müzik aracı bir rol oynar. Müziği dinlemeye dayalı bir modeldir.
📍 Benonzon model: Psikoloji, müzik, müzik eğitimi, felsefe gibi çeşitli alanları kullanan bir yaklaşımdır. Yaşam kalitesini artırmayı ve insanlar arası iletişimi geliştirmeyi amaçlar.
Bu modeller müziği tam olarak nasıl kullanıyor?
Bugün modern müzik terapi modellerinin hemen tümü müziği dört farklı şekilde, değişik oranlarda işin içine dahil eder. Bir, danışan dinleyici olabilir. İki, bestelenmiş bir müzik parçasını çalıp söyleyebilir. Üç, doğaçlama yapabilir. Dört, kompozisyon yani beste yapar.
Danışan ve terapist müziği karşılıklı olarak kullanılır ve bir etkileşim içinde olur. Terapist müzik sırasında danışanda ortaya çıkan anlık tepkileri gözlemler ve hastanın iyileşmesine yardımcı olacak müzikal ya da sözel bazı müdahalelerde bulunur.
Müzik terapi özellikle Kuzey Avrupa’da biraz daha psikoterapi gibi bir yaklaşım. Terapist ve danışan arasında müzikal bir diyalog vardır. Danışan kendini müzikle ifade eder, terapist de müzik aracılığıyla danışanında değişim hedefler. ABD, Kanada ve Avustralya’da ek olarak müzik bir nevi ilaç gibi reçete edilir. Hastalıkların belirtilerini hafifletmek için kullanılır. Mesela kanser hastalarında bulantı ve kusmayı azaltmak ya da ameliyat sonrası ağrıyı hafifletmek için müzik terapiden yararlanılır.
Müzik terapi bu tür sağlık etkilerini nasıl sağlıyor?
Araştırmalara göre müzik, vücuttaki hormonal dengeleri ve otonom sinir sisteminin dengelerini değiştirerek bir fizyolojik etki oluşturuyor. Müzik terapi, dikkati başka yöne çekerek, kaygıyı azaltarak ve bazı hormonların salınımını artırarak ağrı şiddetini azaltabiliyor. Yine müzik terapi otonom sinir sistemini etkileyerek tansiyonu düşürebiliyor.
Müzik terapi olumsuz duyguların uzaklaştırılmasında da etkili. Mesela 2015 yılından itibaren geliştirilen ve yaygın kullanılan ‘terapötik şarkı yazma’ olarak adlandırılan bir yaklaşım var. Kanser gibi ölümcül bir hastalığa yakalanan ve yaşama umudunu kaybeden kişilerde bu umutsuzluk halinin kişinin tıbbi tedaviye yanıtını olumsuz etkilediği görülüyor. Bunun üzerine araştırmacılar müzik terapiyi devreye sokuyorlar. Başlangıçta müzik terapistleri, hastanın hoşuna giden şarkıları tespit ediyor ve onları birlikte seslendiriyorlar. Bir taraftan da “Herkes ölecek ama ölmeden önce bir eser bırakmaya ne dersin, birlikte bir beste yapabiliriz” diye bir düşüncenin tohumlarını ekiyor ve devam ediyorlar: “Ailene, yakınlarına duygu ve düşüncelerini besteyle anlatabilirsin.” Sonra birlikte çalışmaya, bir şarkı bestelemeye başlıyorlar. Beste sürecinde hastada “Bunu bitirmeden ölmeyeceğim” diye bir düşünce doğuyor. Hastanın bu şekilde yaşama bağlanması tıbbi tedaviye verdiği yanıtı da olumlu yönde değiştiriyor.
Müzik terapi, alternatif bir tedaviden ziyade tıbbi tedaviye eşlik eden yardımcı bir yöntem değil mi?
Kesinlikle… Bazı çevrelerde müzik terapiye tıbbi tedavinin yerine geçecek bir alternatif tedavi gözüyle bakılıyor. Oysa müzik terapi bugün modern tıbbın içinde olan fizyoterapi, ergoterapi, beslenme terapisi gibi yaklaşımlardan biri. Hangi amaçlarla kullanabileceğimizin farkında olursak müzik terapiyi tedavi sürecine dahil edebiliriz.
Örneğin omuzundan ameliyat geçirmiş bir çocuğu düşünün. O çocuğun ameliyat sonrasında omzuna birtakım egzersizler yaptırmak lazım değil mi? Şimdi fizik tedavi egzersizleri yaptırırken çocuğun motivasyonu olmayabilir. Oysa “Hadi ben gitar çalıyorum, sen de davul çalmak ister misin?” diye beraber müzik yaparsanız normal koşullarda zorla 15-20 tekrar yaptırdığınız kol açma-kapama hareketini istekle, canı yanmadan 100-150 kez yaptırma şansınız olabilir.
Müzik terapi her yaşta uygulanabiliyor bu durumda…
Evet, müzik terapi yeni doğan döneminden yaşlılık dönemine kadar tüm yaş gruplarında ve tüm tıbbi durumlarda uygulanabilir.
Mesela prematüre bebeklerde şöyle bir çalışma var: Yeni doğan ünitesine alınan bebekler emme davranışını gösterdiğinde müzikle ödüllendiriliyor. Müzik öyle güçlü bir olgu ki konuşmayı bilmeyen, yeni doğmuş bebekler ödülü almak için daha fazla emmeye başlıyor. Ve bu bebeklerin büyüme eğrisini yakalamaları daha kolay oluyor.
Müzik terapi, grup terapisi mi yoksa bireysel görüşmeler şeklinde mi uygulanıyor?
Her iki şekilde de… Müzik terapi psikoterapi seansları gibi bireysel uygulanabilir. Grup terapisinde ise genelde yedi-sekiz kişiden fazla olmaz. Mesela grup terapi geriatrik hastaların olduğu ortamda veya Parkinson, demans gibi nörolojik hastalıklarda uygulanıyor. Diyelim ki yaşlı bakım evinde dört-beş Alzheimer hastası var. Bu kişiler bir çember oluşturuyor, terapist karşısına geçip haftada iki gün 30-40 dakika kadar müzik terapi seansı uyguluyor. O yaş grubuna hitap edecek şarkılar birlikte söyleniyor. Tabii burada terapist, bireylerin şarkı söyleme sürecine iştirak edip edemeyeceğini değerlendiriyor, günden güne iyileşme-kötüleşme olup olmadığına bakıyor. Terapist hem şarkı sözleri üzerinden hafızanın güçlü kalması için hastalara bir nevi zihinsel egzersiz yaptırmış oluyor. Hem de şarkılara birtakım bedensel açma-germe egzersizleri ilave ederek hastaların fiziksel aktivite yapmalarını da sağlıyor. Bu arada demans hastalarında müzik terapiyle bellek kaybının yavaşladığını gösteren bazı çalışmalar var.
Grup terapisi sigarayı bırakmaya yardımcı yöntemlerden biri olarak da kullanılıyor. Sigara bırakma seansı düzenlediniz. Yedi-sekiz hastayı bir araya getirdiniz. Hepsinin ortak amacı var. Müzik terapi bir taraftan bu bireyleri müzikal aktiviteye yönlendirirken bir taraftan da onların müzik aracılığıyla kendilerini ifade etmelerini sağlıyor. İnsan sözle söyleyemediğini müzikle söyler. Kendini ifade etmeye başladığında da tedavi başlar.
Her bireyin farklı müzik zevkleri olabilir. Biri rock, öbürü türkü, bir diğeri Türk sanat müziğini seviyor olabilir. Müzik terapide kullanılan müzik türünün önemi var mı? Ya da müzik terapiden faydalanmak için müzik altyapısı gerekir mi?
Müzik terapiden faydalanmak için müzik bilgisi veya bir enstrüman çalmak gerekmez. O terapistin işi. Terapist kendisine başvuran bireye, müzikal aktiviteyi nasıl angaje edeceğini bilir. Müzik türü konusuna gelince… Doğal olarak bireylerin yetişme, çevre, kültür, eğitim gibi etkilerden kaynaklanan farklı tercihleri var.
Bununla ilgili ilginç bir anımdan söz edeyim. Yedi-sekiz yıl önce İstanbul’da yapılan bir toplantıda Almanya’dan gelen bir müzik terapisti şunları anlatmıştı: “Türk asıllı bir hastama müzik terapi uygulamaya başladım ama ona bir türlü ulaşamıyor, hiçbir şekilde yanıt alamıyordum. Bir gün ona ‘Evde dinlemekten hoşlandığın müzik parçaları varsa bana birkaç CD örneği getirir misin?’, diye bir ricada bulundum. Hastam CD’leri getirdi, onları dinledim ama o müziği anlamadım. Fakat hastam müziği dinlerken çok hüzünleniyor, hayallere dalıyordu. Bunun üzerine başka Türk arkadaşlarıma müziği dinlettim. Müziğin Alevi deyişleri olduğunu öğrendim. Hastamın yaşamı çocukluğundan itibaren o müzikleri dinleyerek geçmişti.”
Şimdi Alman müzik terapistinin anlattıklarından da fark edeceğimiz üzere siz her danışana Mozart, Beethoven üzerinden yardımcı olamazsınız. Çocukluğundan itibaren bağlamayla deyişlerle büyümüş biriyle Kayseri’de Talas Amerikan Koleji’ne gitmiş, yedi yaşından itibaren piyano dersleri almış birinin müzik zevkleri birbirinden farklı olacaktır.
Dolayısıyla nasıl ki bütün tıbbi uygulamalarda ilk yaptığımız şey hasta öyküsünü almak, onu tanımak, yaşamıyla bilgi sahibi olmaksa aynı kural müzik terapide de geçerli. Önce müzikal öykü alınır. Hastanın belki nefret ettiği enstrümanlar ya da şarkıcılar olabilir. Bunları terapistin bilmesi gerekir. Mesela 14-16 yaş grubu için hip hop müzik terapileri var. Hiç de azımsanmayacak oranda bir genç grubu şu an K-pop dinliyor. Şimdi bu gençlere nasıl suzinak makamıyla ulaşabilirsiniz ki…
Müzik terapistinin müzik altyapısına sahip olması gerekiyor mu?
Evet. Bir kere müzik terapistinin geniş dünya müziklerinden haberdar, en az iki-üç enstrümanı yetkinlik düzeyinde çalabilen, müzikle kendini ifade edebilen, karşısındaki kişinin müzikle ne anlatmaya çalıştığını anlayabilen bir müzik altyapısına sahip olması lazım.
Peki müzik terapisi kaç seans yapılır?
Koyduğunuz hedefe bağlı. Bana göre sağlığa yönelik hedefleri olan her tür müzik gelişimi müzik terapidir. Hedefiniz ameliyat olmuş bir kişinin iyileşme sürecindeki ağrılarını dindirmekse bir seans bile yeterli olabilir. Ama amacınız bir kanser hastasının kemoterapisi boyunca onun bulantı, kusma gibi belirtilerini hafifletmek, duygu durumunu düzelterek savaşma gücünü artırmaksa müzik terapi kemoterapi süresince devam edebilir.
Müzik dinlemenin enerjimizi yükseltme, ruh halimizi iyileştirme ya da tam tersine hüzünlü hissettirme gibi etkileri var. Müzik bu tür etkileri hangi mekanizmayla başarabiliyor?
Bu konuyla ilgili birkaç görüş ileri sürülüyor. Birinci görüşe göre müzik önce fizyolojiyi değiştiriyor, fizyoloji de psikolojiyi değişikliğe uğratıyor. İkinci görüş tam tersini savunuyor, yani müziğin önce psikolojiyi, psikolojinin de fizyolojiyi etkilediğini öne sürüyor. Bir de müziğin aynı anda hem fizyolojiyi hem de psikolojiyi etkilediğini söyleyenler var.
Müzik, bazı hormonal değişiklikler ve beyindeki nörotransmitter (beyin hücreleri arasındaki iletişimi sağlayan kimyasallar) dengelerinin değişiminde rol alıyor. İzlediğiniz filmin çok dokunaklı bir sahnesinde boğazınıza bir düğüm yerleştiği bir anı düşünün. Bir süre o sahnenin etkisinden çıkamazsınız çünkü film ruh halinizi değiştirmiştir. Müzik de böyle. Sevdiğiniz bir müzik kulağınızdan girer girmez beyninizde birtakım değişiklikler olur, örneğin bir nörotransmitter olan dopamin daha fazla salgılanır. Eğer sözlü bir müzikse işittiğiniz sözcükler bazı duygularınızı harekete geçirir. Yine müziğin titreşimini bedeninizde hissediyorsanız bu kez titreşim ve sesler kulağınızdan girip bütün sinir sisteminize, kemiklerinize, iç organlarınıza dağılır. Tabii şunu belirtmeliyim: Konsere gitmek veya kulaklıkla müzik dinlemek müzik terapi değil.
Ama müzik dinlemek ya da konsere gitmek de ilaç gibi gelebiliyor bazen…
Evet, haklısınız, ilaç gibi gelir. Ama yine de biz onu müzik terapi diye adlandırmıyoruz. Müzik terapide üç unsur vardır: Müzik, danışan ve terapist. Bunlardan biri eksikse terapiden söz edilmez. Diyelim ki kişi bir depresyon ya da anksiyete bozukluğu tedavisi görüyor. Destek olarak da hekim “Müzik terapiden de yararlanalım” demiş. Bu durumda yapılan uygulamalar, kişinin duygu durumunu düzenlemeye yöneliktir.
Bazı insanlar “Depresyondaysanız neşeli müzikler dinleyin ve düzelin” diye düşünebiliyor. Halbuki kişide kederi yaratan bir sebep var ve onun ifade edilmesi gerekir. Belki kederli müzikle içindekini açığa çıkaracak, kendini ifade edecek. Klinik psikolojide de böyledir, birey sorunlarını ifade etmeye başladığında tedavi de başlar. Elbette kişi kendini müzikle değil, psikoterapi seanslarında sözle de ifade edebilir. Fakat müzik terapinin artısı şu: Müzik kişinin kendini ifade etmesinde kolaylaştırıcı bir unsur olarak ortamda bulunur.
Peki kimler müzik terapisti olabilir? Hekim ve psikolog olma şartı var mı?
Biz şanslıyız çünkü Türkiye müzik terapi konusunda yasal düzenlemeleri en erken yapan üç-dört ülkeden biri. Müzik terapi halihazırda 150’yi aşkın ülkede uygulanıyor.
2014 yılında yürürlüğe giren ‘Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları’ yönetmeliğine göre müzik veya sağlık alanında en az lisans diplomasına sahip bireyler Sağlık Bakanlığı’nca onaylanmış sertifika programlarına katılarak müzik terapisti olabilir. Yani siz konservatuar mezunu olabilirsiniz veya işletme mezunusunuzdur ama müzik alanında yüksek lisans yapmışsınızdır. Ya da sağlık alanında doktor, diş hekimi, eczacı, fizyoterapist, hemşire, ebe olabilirsiniz. Bu durumda Sağlık Bakanlığı’nca onaylanmış müzik terapi kurslarına katılırsanız beş-altı aylık eğitim sonrasında müzik terapisi belgesi edinebiliyorsunuz.
Tabii müzik terapisi sertifikası almak her yerde bu işi yapabileceğiniz anlamına gelmiyor. Müzik terapisi için aynı zamanda yine Sağlık Bakanlığı tarafından onaylanmış bir ünitenizin olması lazım. Yani sadece bireyin değil, mekânın da sertifikalı olması gerekiyor. Ben mesela müzik terapisi yapamıyorum çünkü üniversitemiz içinde bir ünite yok.
Türkiye’de hastanelerde müzik terapi uygulanan yerler var mı?
Sağlık Bakanlığı onaylı ilk müzik terapi ünitesi, Eskişehir Anadolu Üniversitesi’nde Nöroloji Uzmanı Prof. Dr. Şükrü Torun tarafından açıldı. Şükrü Hocamız özellikle dil ve konuşma bozuklukları ve diğer nörolojik hastalıklar üzerine çalışıyor ve müzik terapiyi özellikle bu alanda uyguluyor.
Daha sonra yanılmıyorsam İstanbul’da Erenköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde bir müzik terapi ünitesi açıldı. Müzik terapi Türkiye’de henüz emekleme aşamasında. Eğer SGK ve özel sigortalar tarafından ödeme kapsamına alınırsa herkes bundan faydalanmak için kuyruğa girer. Şu anda devlette müzik terapisti diye tanımlanmış bir kadro yok. Bazı devlet hastanelerinde müzik terapisti çalışıyor ama aslında o kişi bir doktor ya da hemşire kadrosunda. Merakı nedeniyle müzik terapisi eğitimi alıp onu uygulama yetkisi kazanmış. Şu an dediğim gibi müzik terapisi amatör ruhla sürdürülüyor. Profesyonel ruhla sürdürülebilmesi için sigorta tarafından ödeme kapsamına alınması lazım.
Müzik terapi kanıta dayalı bir tedavi yaklaşımı mı?
Ne yazık ki bazı meslektaşlarımız müzik terapiye ‘uydurma’ gözüyle bakıyor. Oysa müzik terapi bugün bilimsel literatürde 9 bine yakın çalışması olan, kanıtları üretilmiş, yaklaşımları belirlenmiş ve gelişimini sürdüren bir tıbbi uygulama. Müzik terapinin, modern tıptaki diğer bütün branşlarda olduğu gibi tek başına bir iddiası yok. Doktor, hastasının yararına olacağını düşünürse tedavinin içine müzik terapiyi de entegre edebilir. Tıpkı böbrek rahatsızlığı olan bir hastasını beslenme uzmanına yönlendirmesi veya böbrek dostu bir egzersiz programı için fizyoterapisti işin içine sokması gibi. Hekim, müzik terapiyi hangi amaçlarla kullanılabileceğinin farkında olursa onu tedaviye dahil eder.
Peki müzik terapiyi sigorta kapsamına alan ülkeler var mı?
Almanya, Avusturya, Hollanda, İsviçre, İspanya, İngiltere… Bu ülkelerde müzik terapi uygulamaları yaygın biçimde uygulanıyor ve devlet tarafından tanınıyor. Mesela Almanya’da yaşlı bakım ünitelerinde müzik terapi girişimleri o kadar yaygın ki…
Bir de biz kültürel olarak da hemen ilaca sarılma eğilimindeyiz. Başımız ağrıyınca hemen ilaç alıyoruz. Oysa bir 10 dakika müzik dinlesek belki o ağrı kesiciye ihtiyacımız kalmayacak. Müzik terapi uygulamalarını yaygınlaştırmak ve müzik okuryazarlığını geliştirmek suretiyle ilaç giderleri de azaltılabilir. Müzik sürekli satın almanızı gerektirecek bir şey değil. Cep telefonunuzdan, bilgisayarınızdan her türlü müziğe ulaşabiliyorsunuz.
Buradan “Müzik okuryazarlığımızı geliştirerek yaşam kalitemizi de artırabiliriz” gibi bir sonuç çıkarabilir miyiz?
Kesinlikle… Müziği nasıl kullanabileceğimizi öğrenirsek stres seviyemizi düşürür, kaygımızı azaltır, kendimizi hastalıkla değil müzikle ifade ederiz. Egzersiz-spor yaptığımızda, yemek yediğimizde, ders çalışırken, bir iş yetiştirirken, dinlenirken, uyumaya çalışırken ne tür müzikler seçmemiz gerektiğini bilmemiz gerekiyor. Dinleme listeleri oluşturmak ve bize iyi gelen müziklerin farkına varmak müzik anlayışımızı güçlendirmek için çok önemli.
Bugün hepimizin iyi kötü bir meteoroloji okuryazarlığı var. Sabah evden çıkarken gün içinde hava sıcaklığının nasıl olacağını öğreniyor, yağış olup olmadığına bakıyor ve sürpriz yaşamamak için ona göre giyiniyor, yanımıza belki şemsiye alıyoruz. Yaşam kalitemizin artması için müzikte de böyle bir okuryazarlık edinmemiz lazım. Dinleme listemiz hayatımızı şekillendirir. Şöyle düşünün: Sağlığım, keyfim, işim gücüm yerinde. Bir kaybım, ailemde bir sorun yok. Sabah arabaya binip ağdalı bir arabesk dinlersem bütün enerjim 10 dakikada bitebilir. İşe gittiğimde içimden çalışmak gelmez. Elbette arabeski kötülemiyorum, arabeski severim de. Ama üzüntümü ifade etmek için arabesk dinlerim, hiçbir üzüntüm yoksa niye dinleyeyim. Ya da ruhumun sükûnete kavuşmasını istediğimde niye tehditkâr bir müzik açayım…
Konsantrasyon gerektiren bir işle uğraştığımızda müziğin sözsüz, düşük volümle geri planda olması tavsiye edilir. Peki egzersiz yaparken ya da uyku öncesinde ne tür seçimler yapmalıyız? Müzik türü tercihi nasıl olmalı?
Yazı yazma, okuma yapma gibi odaklanma gerektiren bir işle uğraşırken ben de dikkatimin dağılmaması için sözsüz, bir orkestranın ürettiği müziği değil de bir ya da iki enstrümanla üretilmiş müzik dinliyorum. Tek gitar, tek piyano ya da gitar-piyano gibi olabilir. Müziğin arka planda kalması için ses desibelinin 60’ı geçmemesinde yarar var. Çünkü ses şiddeti arttıkça dikkat kolayca dağılır. Uyku öncesinde de yumuşak melodiler, tekrarlayan ritimler ve yavaş tempoya sahip müzikler tercih edilmeli. Ses kesinlikle düşük seviyede tutulmalı.
Egzersiz için de önerim şu olabilir: Isınma, egzersiz ve soğuma sırasında farklı müzikler tercih edin. Diyelim ki 30 dakika koşacaksınız. Önce BPM değerleri 90’dan 110’a kadar kademeli artan bir müzik listesiyle 10 dakika yürüyün. Koşu başladığında BPM değerleri 130-140’lara vuran listeye geçin. Koşu bittiğinde 10 dakika kadar BPM’i 90’a düşen müziklerle soğuma için germe egzersizleri yapın. Böylece koşunuzun ritmini müzikten alır, daha iyi performans gösterirsiniz. Etiyopyalı efsanevi atlet Haile Gebrselassie, pek çok yarışta koşu ritmini ‘Scatman’ şarkısının ritmiyle eşleştirdiğinden söz eder. Hatta şöyle der: “Scatman şarkısıyla birçok rekor kırdım. Dünya rekorlarımdan bazılarını izlerseniz, arka planda Scatman’i duyabilirsiniz. Ritim koşmak için mükemmeldi.”
Şarkı türleri konusuna gelince… Bu tamamen kişinin beğenisine göre değişir. Önerim şu olabilir: Müzik zevkinize göre ‘mutlu eden şarkılar’, ‘hüzünlü şarkılar’, ‘egzersiz şarkıları’ gibi listeler oluşturmanız müziği daha akılcı kullanmanızı sağlayabilir.
Eski bir şarkıyı duyduğumuzda Proust’un o meşhur madlen keki deneyiminde olduğu gibi bazen biz de geçmişe gideriz. Müziğin çağrışım kanalıyla hatıralarımızı canlandırma etkisi müzik terapide kullanılıyor mu?
Sahiden müziğin böyle bir gücü var. Ben mesela seyahate çıktığımda daha önce hiç dinlemediğim şarkılardan bir dinleme listesi oluşturmaya çalışıyorum. Seyahat anılarımı o müzik parçalarıyla eşleştiriyorum. Daha sonra o parçayı duyduğumda seyahatimle ilgili güzel anılarım canlanıyor. Müzik bu etkiyi beyindeki nöronal devreleri çalıştırarak yaratıyor.
Bu arada müziğin anıları hatırlatma etkisine odaklanan bir terapi modeli de var. Mesela depresyonda olan, “Boşuna yaşadım, hayatımda kayda değer hiçbir şey yok” gibi düşünen bir kişiyi ele alalım. Terapist önce müzikal otobiyografi çalışmasıyla kişinin hayatında önemli olan parçaları buluyor. Örneğin lise yıllarına, mezuniyet törenine damga vurmuş şarkıları ya da düğününde ilk dansın yapıldığı şarkıyı öğreniyor. Ardından o şarkıları dinleterek kişinin anılarına ulaşmasını sağlıyor. Böylece aslında kişi düşündüğü gibi boşuna bir hayat sürmediğini, aksine dolu bir hayatının olduğunu fark ediyor. Sözün özü, müzik terapisi aklınıza gelebilecek her çeşit sağlık sorununun tedavi planında kendine yer bulabilir. Umarım daha etkin kullanmaya başlarız.
6 Aralık 2024 - D vitaminiyle ilgili bu bilgileri mutlaka öğrenin: 21 soru, 21 cevap
29 Kasım 2024 - Astım ve KOAH’ta 50 yıl sonra “mucize” tedavi mi geldi? Uzmanı yanıtlıyor
22 Kasım 2024 - Tarih yazıldı: Körlüğe karşı yeniden programlanmış hücreler
16 Kasım 2024 - “Bana bir şey olmaz” demeyin. İnme pusuda bekliyor olabilir
6 Kasım 2024 - Aile hekimleri yeni yönetmeliğe neden karşı çıkıyor? Neden iş bıraktılar?