Tayvan’da liselilere ‘akıl sağlığı izni’
Gürültülü bir ortamda konuşulanları anlamıyor musunuz? Kulaklarınız çınlıyor mu? En az birine “Evet” dediyseniz muhtemelen işitme kaybınız var. Prof. Ahmet Ataş “Tedavisiz bırakılan işitme sorunları depresyon ve demans riskinde de artış demek” diyor.
Yaşa bağlı işitme kaybının en önemli özelliklerinden biri sinsi şekilde başlaması. İşitme yavaş yavaş azaldığı için genellikle değişimler fark edilmiyor veya önemsenmiyor. Araştırmalara göre insanların işitme kaybı için yardım almadan önce bekleme süresi ortalama 10 yıl. Koç Üniversitesi Kulak Burun Boğaz (KBB) Anabilim Dalı Odyoloji Bölümü Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Ahmet Ataş’ın belirtilerin erken tanınması ve tedavinin zamanında başlaması konusunda önemli bir uyarısı var: “Eğer işitme kaybına erken müdahale etmezsek beynimizde konuşma-anlama merkezindeki hücreler giderek zayıflıyor ve ölmeye başlıyor. Ölen hücreleri tekrar hayata döndürme şansı yok. Ayrıca işitme kalitesindeki düşüş genel sağlığı da etkiliyor. Depresyon, demans (bunama) ve düşme riskinde artış ortaya çıkıyor.” Prof. Dr. Ahmet Ataş, yaşa bağlı işitme kaybıyla ilgili merak edilenleri anlattı.
Yaş ilerledikçe herkeste işitme kaybı olur mu?
İşitmemiz, zedelenme riski yüksek sistemlerden biri. Çünkü sürekli dış etkenlere maruz kalıyor. Yeterince uzun yaşarsak hepimiz farklı derecelerde de olsa işitme kaybını tecrübe edeceğiz.
İnsan kulağı 20 hertz ile 20 bin hertz arasındaki sesleri duyabilme özelliğine sahip. Aslında gündelik yaşamımızda 20 bin hertzlik bir sesin herhangi bir anlamı yok. Çok yüksek frekans olduğu için bu sesleri kullanmıyor ve oralardaki kaybı genellikle fark etmiyoruz. Fakat işitme kaybımız gündelik yaşamda kullandığımız sesleri etkileyen frekanslara indiğinde işte o zaman “Bir sorun var” diye düşünmeye başlıyoruz. Bu da genellikle 50’li yaşlardan sonraki döneme denk geliyor.
60 yaşında 10 kişiden üçünde, 65 yaşında her 10 kişiden beşinde işitme kaybı görülüyor. 70 yaşına geldiğimizde bu rakam 10 kişiden altı-yediye çıkıyor ve yaşla birlikte sıklık giderek artıyor.
Yaşa bağlı işitme kaybından korunmak mümkün mü?
Ne yazık ki mümkün değil. Çünkü modern toplumlarda yaşayan insanların gürültüden uzak kalabilmesi gibi bir şansı kalmadı. Hem çevre kirliliği hem de gürültü, işitme kaybı sıklığının artışına yol açıyor. Ama işitmedeki kayıpları erken saptarsak sorunun daha da ciddiye dönüşmesini elbette engelleyebiliriz.
Erken saptamak için hangi belirtiler uyarıcı olmalı?
İki önemli belirti var. Birincisi, gürültülü bir ortamda karşınızda konuşan birinin sözlerini tekrarlatma ihtiyacı hissediyorsanız sizin için alarm zili çalmalı.
İkinci önemli belirti kulak çınlaması. Özellikle daimi bir kulak çınlaması yaşıyorsanız çok büyük olasılıkla işitme kaybıyla karşı karşıyasınız. İki durumda da kulak burun boğaz uzmanına giderek kulak muayenesinden geçin ve işitme testi yaptırın.
Televizyon veya radyonun sesini yükseltmek de önemli bir belirti, değil mi?
Bu sizin için değil, aile bireyleri için uyarıcı bir belirti. Çünkü sesi açarken “Ben sesi daha fazla açıyorum, bende işitme kaybı olabilir mi?” diye düşünmezsiniz. Sadece sesi kendiniz için normal bir seviyeye çıkarırsınız.
İşitme kaybını erken tespit etmek nasıl avantajlar sağlar?
Yaşa bağlı işitme kaybı yavaş yavaş gelişir. Başlarda karşınızdaki kişinin söylediklerini anlamayla ilgili sorun yaşamazsınız. Belki karşınızdaki kişi sesleri biraz yüksek söyler ve günlük yaşamınızı idame ettirirsiniz. Fakat zaman ilerledikçe söylenenleri anlama kapasiteniz giderek azalır.
Normalde işitme sistemimiz şöyle çalışır: Kulağımıza sesle ilgili bir uyarı gider. İç kulağımızdaki tüy hücreleri sesleri algılayarak beynimizdeki temporal kortekse (konuşma-anlama merkezi) iletir. Şayet işitme kaybı olursa temporal korteksimizdeki hücreler yeteri kadar uyarılmaz ve giderek zayıflamaya başlar. Sonunda bu hücreler fonksiyonunu kaybeder. Biz o aşamada işitme cihazıyla sesi yükselterek kişinin daha iyi duymasını sağlasak da ölen hücreyi tekrar canlandıramayız. Oysa hücre kaybı oluşmadan işitme kaybını telafi edecek bir uygulama yaparsak (işitme cihazı gibi) hücre zayıflamasını önlemiş oluruz. Dolayısıyla işitme kaybının daha ileri boyutlara ulaşmaması, işitmenin korunması için erken tanı önemli.
Diyelim ki işitme kaybını erken dönemde yakaladınız. Hangi tedavi yöntemleriyle duruma müdahale ediyorsunuz?
İşitme kayıplarının yüzde 10’luk bir kısmı ilaçlarla veya cerrahi müdahaleyle düzelebiliyor. Fakat geri kalan yüzde 90’lık bölümüne mecburen işitme cihazı vererek hastanın daha iyi duymasını sağlıyoruz. İşitme cihazı beyinde temporal korteksteki hücrelerin canlılığını devam ettiriyor ve işitme korunuyor.
Ben hastalarıma hep şöyle anlatırım: “Sizde işitme kaybı gördük. Şimdilik konuşmaları anlama beceriniz iyi sayılır ama sizi cihazlandıralım. Yoksa beş yıl sonra karşınızdaki kişinin ne dediğini anlamayacaksınız.” Yani erken dönemde cihaz vermek hem o andaki işitmeyle ilgili problemi ortadan kaldırıyor hem de daha sonra ortaya çıkacak konuşmayı anlamama sorununun önüne geçiyor.
Estetik kaygılar nedeniyle işitme cihazına direnç gösterenlerle sık karşılaşıyor musunuz?
Açıkçası bu konuda kadınlar daha rahat, işitme cihazına kolay uyum sağlıyorlar. Erkekler ise ne yazık ki biraz daha fazla mesafeli.
İşitme cihazları teknolojisinde son yıllarda ne tür gelişmeler var?
Estetik kaygılar duyan kişiler için ‘derin kanal içi işitme cihazı’ dediğimiz cihazlardan bahsedebilirim. Kulağa takıldıklarında genellikle dışarıdan görülmeyen bu cihazları günümüzde orta-ileri derecedeki işitme kayıplarına kadar kullanabiliyoruz. Kişinin kulağından ölçü alarak yaptığımız cihazı mikroskop altında kulak zarına yakın bir noktaya yerleştiriyoruz. Kişi uyku ya da banyo sırasında cihazı hiç çıkarma ihtiyacı duymuyor, gayet etkili bir şekilde kullanabiliyor. Üç ay sonra çıkarıp yerine yenisi takıyoruz.
Bir de son birkaç haftadır gündemimizde küpe şeklinde tasarlanan işitme cihazları var. Kişi cihazı küpe gibi kulağına takıyor. Böylece estetik kaygıları ortadan kalkıyor.
İşitme kaybını kendi haline bırakmak depresyon, demans gibi sorunlara da yol açıyor, değil mi?
Kesinlikle… Yaşa bağlı işitme kaybında cihaz kullanılmazsa mekanizma şöyle işler: Kişi, arkadaş toplantıları, davetler, yemekler gibi grup ortamlarında söylenenleri anlamayınca veya yanlış anladığında bir süre sonra insanlardan olumsuz bir reaksiyon almaya başlar. Bu yüzden kişi söylenenleri tekrarlatmaya çekinir, iletişimden kaçınır ve psikolojik yönden olumsuz etkilenir. Kendisini çok ilgilendiren bir konuda dahi fikir ortaya koyamaz.
Bir süre sonra o ortamlara girmemeye başlar, sosyal hayata karışmaz, evinde izole olur. Bu yalnızlık süreci de hem depresyonla hem de demansın çok hızlı bir şekilde gelişmesiyle sonuçlanır.
İşitme kalitesindeki azalma düşme riskinde de artışa yol açar. Düşmelere bağlı ciddi kırıklar, beyin hasarları gibi istenmen durumlar ortaya çıkabilir.
Yaşa bağlı işitme kaybı çift taraflı mı olur?
Genellikle çift taraflı olmasını bekleriz. Akustik travma veya çok yüksek sese maruz kalmış kişinin özellikle bir kulağı bu sese daha yakınsa önce o kulakta etkilenme olur. Daha sonra diğerinde de sorun baş gösterir.
Tek taraflı işitme kaybı varsa bunun mutlaka araştırılması lazım. Özellikle ani başlayan tek taraflı işitme kaybı acil bir durumdur. Kişinin hızla bir KBB anabilim dalına başvurması gerekir.
Yaşa bağlı işitme kaybının erken yakalanması için kaç yaşında kontrollere başlanmalı?
Dünyanın her tarafında 60 yaş sınır kabul ediliyor. Birçok ülkede aile hekimleri 60 yaşından sonra işitme taramaları yapıyor. Bizde henüz böyle bir sistem yok. Ama ben herkese 60 yaşından sonra yılda bir kez kulak burun boğaz uzmanına giderek kulak muayenesi ve odyoloji bölümünde işitme testi yaptırmasını öneriyorum. Erken dönem işitme kaybına müdahale edersek ciddi sorunların ortaya çıkışını engellemiş oluruz.
Ülkemizde maalesef iki türlü sorun var. Birincisi, genellikle erkekler “Bana bir şey olmaz, işitmem gayet iyi” diye doktora gitmekten kaçınıyor. İkincisi, yaşla birlikte insanlar ekonomik gücü elden kaçırıyor, daha pasif bir konuma çekiliyor ve ne yazık ki ailenin gençleri işitme kaybı konusunda tavır almakta gecikiyor. Genelde ailede bir kız çocuğu varsa belki o ilgileniyor ama erkek çocukları farkına bile varmayabiliyor. Veya iş artık dayanılmaz bir noktaya geldiğinde çözüm yolu arama süreci başlıyor. O noktada da genelde ciddi anlamda geç kalındığını söyleyebiliriz. O nedenle belirti olsun veya olmasın herkes 60 yaşından itibaren düzenli işitme testi yaptırmalı.
Kontrollere daha erken başlaması gerekenler var mı?
Evet, özellikle gürültüye maruz kalan kişilerin 60 yaşı beklemeleri yanlış. Örneğin emniyet ve silahlı kuvvetler personelinde bazen 30-40’lı yaşlardan itibaren işitme kayıpları görebiliyoruz. İş yerinde sürekli makine, tezgâh, motor gürültüsüne maruz kalan kişilerde veya yüksek sese maruz kalan müzisyenlerde de kontrollere daha erken başlanmalı.
İşitme kayıplarında diyabet de önemli bir risk faktörü. Günümüzde diyabeti olanların sayısının tüm dünyada artmış olması işitme kaybının da çok daha hızlı bir şekilde ortaya çıkmasıyla sonuçlanıyor. Yine kronik hastalıklar için reçete edilen ve kanser tedavisinde kullanılan ilaçlar toksik etki yaratarak işitme kaybına neden olabiliyor. Bu grupta yer alan kişiler de kontroller için 60 yaşına gelmeyi beklememeli.
Bir diğer önemli konu özellikle kulaklıkla yüksek sesle müzik dinleyen gençler. Yüksek sesli müzik dinlediği için Türkiye’de yoğun bir şekilde çınlama problemi yaşayan, hatta işitme kaybıyla karşı karşıya gelen bir grup oluşmaya başladı.
Çınlama hem kişi için hem de hekim ve odyolog için başa çıkması oldukça zor olan bir sorun. Öncelikle 24 saat kafanızın içinde bir sesle yaşamak zorunda kalmanız gerçekten hayat kalitenizi olumsuz etkiler. Hekim ve odyolog açısından da problem şu: Çınlamayı tamamen ortadan kaldıracak bir tedavi seçeneğine sahip değiliz, sadece yakınmaları daha az seviyeye çekebiliyoruz. O nedenle kulaklıkla müzik dinlerken sesi makul ölçülerde tutun. Kulağın içine giren kulaklıklar yerine kulağın üstüne takılanları tercih edin. Çınlama sorununuz varsa vakit kaybetmeden doktora başvurun.