Süper Lig’in nagalip tek takımı: Samsunspor
Franz Beckenbauer futbolu hem güzelleştiren, hem de ileri taşıyanlardandı. Doğduğu coğrafyaya bağlı kalmadı, yerkürenin bütününde sevildi. Stili zarif ve zeka kokuyordu, ama en önemli hatırası bir libero olarak çağdaş futbola yaptığı katkıydı.
Bugün bazen paranın ve üst düzey yıldızların biçimlendirdiği takımlar sayesinde zevkle, bazen de puan mücadelelerin zorladığı stratejik planlar yüzünden sıkıntıyla izlediğimiz ‘modern’, hatta ‘post-modern’ futbol bugünlere birdenbire, aniden, gökten zembille düşmüşçesine gelmedi elbette. Başlangıç tarihi olarak 1800’lerin sonu alındığında yaklaşık 150 yıllık bir evrim, dönüşüm, değişimden, temellerini artık fazlasıyla sağlamlaştırmış bir yapıdan bahsediyoruz. 20. yüzyılla gezegenin en sevilen, en popüler spor dalına dönüşen bu faaliyet zaman içinde kendi dinamiklerini yeniden tartıp tanımladı; taşıyıcı isimler de teknik direktörler ve sahadaki uygulayıcılar, futbolcular oldu. Kulübede yer alanlar taktik, strateji ve oyun biçimlerini belirledi; bunları gerçeğe, pratiğe dökenler ise yeşil örtü üzerinde ter dökenlerdi…
Bütün bu genel süreçte bazı isimlerin yeri, tadı, ruhu, gönüllerdeki tahtı farklıydı kuşkusuz. Onlar oyunu hem güzelleştirdi, hem de ileriye taşıdı. Futbolun evrensel doğası içinde doğdukları coğrafyaya, ait oldukları haritaya bağlı kalmadılar, yerkürenin bütününde tanındılar, sevildiler, zihinlere yerleştiler…
Pazar günü hayata veda eden ve acı haberi dün duyurulan Franz Beckenbauer işte bu isimlerdendi… Futbol kariyerinin çok büyük bölümü Bayern Münih’te geçen, ilk maçına 1964’te Bayvera ekibi ikinci ligde mücadele ederken çıkan ve takımının Bundesliga’ya yükselmesinde büyük pay sahibi olan bu unutulmaz yıldız ‘Kaiser’ (İmparator) lakabıyla anılıyordu ve oyunun tarihi boyunca ancak üç ismin erişebildiği bir zirvenin ortaklarındandı. Tesadüf eseri ondan iki gün önce hayata veda eden Mario Zagallo ve Didier Deschamps’la birlikte hem futbolcu hem de teknik direktör olarak ‘Dünya Kupası’ kaldıran ‘trio’nun parçasıydı…
Stili zarif ve zekâ kokuyordu ama en önemli hatırası bir libero olarak çağdaş futbola yaptığı katkıydı. Çocukluk aşkı Münih 1860’tı, ama 1958’de gencecik bir oyuncu olarak formasını giydiği SC 1906 Münih’in Münih 1860’la oynadığı karşılaşmada rakip takımdan biri kendisini tokatlayınca ilk göz ağrısından vazgeçti, Bayern’in yolunu tuttu. Bu seçim elbette onun ve Alman futbolunun da güzergâhını değiştirdi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bir an önce ayağa kalkmaya çalışan bir endüstri ülkesinin eğlence sahasındaki en önemli yapı taşlarından olan futbolda Gerd Müller ve Sepp Maier gibi yıldızlarla Bayern’i hem ülkenin, hem de dünyanın en güçlü ekiplerinden birine dönüştüren en önemli ayaklardan biri oldu.
Oyunun tarihine libero olarak yaptığı dokunuşun ilham kaynağı ise Inter’in sol beki Giacinto Facchetti’ydi. “Onun gibi hücuma katkıda bulunabilirim” düşüncesiyle hareket etti, ileriye defansın ortasından destek sağladı, üstün tekniği, oyun görüşü ve zarif stiliyle işin üstesinden gelmeyi başardı. Bugünden bakıldığında erken denebilecek bir yaşta, 31’inde Amerika’nın yolunu tuttu ve Pele ve bizim Yasin Özdenak’la aynı takımda, Cosmos’ta top koşturdu. Bu transfere ilişkin o zamanlar Alman basını vergiden kaçtığını yazdı. Özel hayatındaki gelgitler, evliliğinin sona ermesi, yeni bir mutluluk arayışı derken 1980-82 arası Hamburg’ta forma giyerek Bundesliga serüvenine noktayı koydu, ardından Cosmos’ta kısa bir süre tekrar top koşturdu ve nihayet faal futbolculuğu sona erdi.
Kulübeye geçtiğinde Batı Almanya’yı, kısa bir süre Marsilya’yı ve Bayern Münih’i çalıştırdı. İşin bu cephesinde de başarılıydı ve görkemli bir meslek hayatı oldu. 2006 Dünya Kupası organizasyonun Almanya’ya verilmesi için büyük çaba gösterdi, lakin Rusya ve Katar’a verilen organizasyonlarda adı kötü anıldı ve Alman basını ona acımasız yaklaştı. Sağlık sorunları baş gösterince medya sert tavrından vazgeçerek onu yeniden kucaklamaya çalıştı.
Beş çocuğu vardı, profesyonel futbolcu olan Stephan 2015 hayatını kaybetti. 2016 ve 2017 olmak üzere iki kez kalp ameliyatı geçirmişti. Son yıllarda sağlık sorunları artmıştı, kalbindeki rahatsızlıkların yanı sıra Parkinson’la da mücadele ediyordu. Bayern Münih ölümünün ardından “Artık dünyamız eskisi gibi değil; daha karanlık, daha sessiz ve daha kötü durumda” diyerek ‘Kaiser’in yokluğuna vurgu yaptı. Vefatının ardından çıkan İngiliz The Independent, Beckenbauer’i ‘Futbolun ölümsüzlerinin sonuncusu’ olarak anarken dahil olduğu takımın diğer üyelerini şöyle saydı: Pele, Diego Maradona, Johan Cruyff, Alfredo Di Stefano, Ferenc Puskas, George Best, Bobby Charlton.
Bütün bu koçbaşı isimler futbolu güzelleştirdi, sevdirdi, ileriye taşıdı… Zamanımızın yıldızları da önemli tabii ki ama biz kuşak olarak hep bu isimlerle büyüdük, oyuna onlar sayesinde tutulduk, sevdalandık ve her daim aklımıza ilk olarak onlar geldi, gelecek de… Onlar siyah-beyaz bir dünyanın ifadeleriydi, sanki hayatımız daha sonra renklenmişti ve bu yıldızlar da bu renkli dünyanın içinde kaybolur gibi oldular ama ilk göz ağrılarımız olarak her daim yerlerini korudular, koruyacaklar…