Tekin diplomaya ‘katakulli’ dedi, İmamoğlu’ndan ‘kararname çocukları’ yanıtı geldi
İstanbul, 2027 Avrupa Oyunları'na ev sahipliği yapacak. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu imza töreni için Roma'daydı. 10Haber'in de yerinde izlediği törende İmamoğlu'nun iç politikaya ve Ayhan Bora Kaplan soruşturmasına ilişkin sözleri çarpıcıydı.
İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, İstanbul’un ev sahibi olacağı 2027 Avrupa Oyunları imza töreni için, İtalya’nın başkenti Roma’ya gitti. İmamoğlu, Roma’da, Avrupa Olimpiyat Komitesi (EOC) Başkanı Spyros Capralos ve İtalyan Milli Olimpiyat Komitesi Başkanı Giovanni Malago ile bir araya geldi. İmamoğlu’na Roma ziyaretinde, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK) Başkan Yardımcısı Ali Kiremitçioğlu ve Genel Sekreter Neşe Gündoğan eşlik etti.
İmamoğlu imza töreninin ardından gazetecilerden gelen soruları yanıtladı. Sorular ağırlıklı olarak iç siyasete yönelik oldu. İlk soru, “darbe girişimi” olarak konuşulan emniyet müdürlerinin şüpheli olduğu Ayhan Bora Kaplan soruşturmasıydı: “Devlet Bahçeli darbe cümlesini kullandı. 17-25 Aralık hatırlatması yapıldı ama dosyayı yakından izleyenler şöyle bir yorum yapıyor, eski İçişleri Bakanı olan Süleyman Soylu ekibiyle yeni İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ekibinin kavgası… Siz hem Süleyman Soylu’yu yakından tanıyan, hem de Ali Yerlikaya’yı yakından tanıyan bir isimsiniz. Siz nasıl okuyorsunuz?”
Hem Soylu hem de Yerlikaya ile mesaisi olan İmamoğlu, emniyet müdürlerinin gözaltına alındığı operasyonu bu ikilinin kavgası olarak görmüyor. İmamoğlu meseleyi nasıl okuyor, kendisinden dinleyelim: “Çok derin bir soru ama bence bu sorunun cevabında söylediğiniz iki isim yok. Yani iki isim de yok bence. Ne yazık ki Türkiye’de hukuk, yargı, emniyet bu kavramlar uzun zamandır kanunlar üzerinden değil de talimatlar üzerinden yönetildi. Talimatlar üzerinden yönetildiği zaman da belli bir zaman dilimi içerisinde bunun bir kaosa dönüşmemesi mümkün değil. Ben tabii ne o kişilerle ilgili çok geniş bir bilgiye sahibim. Bu ve buna benzer daha çok olay yaşarız biz. Yani bu bence sadece bir tanesidir. Yarınlarda çelişkileri, bu çatışmaları ne yazık ki yaşarız. Çünkü sadece benim beş yıllık dönemimde İçişleri Bakanı’nın müdahil olduğu onlarca olay burada konuşabiliriz. Ama meselenin özünde bu iki kişi mi vardır? Ben emin değilim. Bu meselenin özü o iki kişi değildir. Dönem dönem farklı talimatların yönlendirdiği ve ne yazık ki karanlık sahaların oluşturduğu birçok olay vardır.”
“Türkiye’de üzülerek söylüyorum ki birçok siyasi dava var” diyen İmamoğlu bu “siyasi davaları” şöyle anlattı: “Siyasi davalar üzerinden çoğu zaman insanlar boşu boşuna yıllardır hapiste yatabiliyor. Normalleşmeyi konuşuyoruz. Normalleşmenin bence ilk kuralı adalettir ve adalete uygun bir biçimde hareket etmektir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti demokrasi ve hukuk ilkeleri temeline inşa edilmiş ve yani gücünü bu ilkelerden almak zorundadır. Bunu sağladığımız zaman bu ülkede huzuru inşa edebiliriz. Bu yönüyle şiddete başvurmadıkça hiç kimsenin de cezalandırılmasını biz asla doğru bulmayız. Bunun adı ister Selahattin Demirtaş, ister Ahmet Türk olsun. Yani bu insanları mahkum etmek bu ülkeye hiçbir şey kazandırmaz. Kazandırmayacak da. Ahmet Türk daha dün yani 1970’lerde Cumhuriyet Halk Partisi’nde siyaset yapan bir aktördü. O bakımdan az önce de ifade ettiğim gibi legal siyaseti yok ettiğimiz takdirde makul ve mantıklı bir ortamın ve insanların huzur güven içerisinde kendini hissedeceği bir ülkeyi oluşturma şansımız yok.”
Siyasi davalar konusunun ardından İmamoğlu kendisinin sanık olduğu davaya değindi. İmamoğlu’nun siyasi yasak ve üç yıldan yedi yıla kadar hapis istemiyle yargılandığı dava 31 Mayıs’a ertelenmişti. Gazetecilerin sorusu üzerine İmamoğlu bu davaya ilişkin ceza verilebileceği konusunda tedirginlik olup olmadığını şu sözlerle açıkladı: “Ben de şu anda siyasi bir davanın aktörüyüm. Benim de içeride bir davam var. Belki şu anda sadece siyasi yasakla muhatap olan bir kişiyim ama kim bilebilir ki yani bir üst mahkemede cezanın arttırılmayacağı diye bir husus yok. Bu da arttırılabilir. Pekala böyle bir gündemle Türkiye’de muhatap olabiliriz. Peki bu bir şaka mı? Değil. Ben kaygı duyuyor muyum? Vallahi duymuyorum. Ama ülkede bu kaygıyı duyup bana soran veya ‘ne olacak senin davan?’ diyen binlerce insan var. On binlerce insan var. Bu bakımdan Türkiye’nin sağlam bir zemine oturması noktasında bugün verilen kararların bu ülkeye faydası yok zararıdır.”
“Seçimi AK Parti mi kaybetti, CHP mi kazandı?” sorusuna İmamoğlu, “Bir kere 2023’ten önce bir kez tekrarladığım bir şey vardı: “Bu seçimi biz kaybederiz iktidar kazanamaz” demiştim, biz kaybettik. 2024 seçimleri için aynı yorumu yapamam. Çünkü büyük bir travmadan geri dönüş ihtiyacı olan bir topluma farklı bir yaklaşımla makul karar alma zemini hazırlamamız gerekiyordu. Doğru hamleler yapan ve değişim gösteren CHP, makul zemini hazırladı ve bu seçimi kazandıran bizatihi milletin kendisidir. Bu seçimin kahramanı bizzat millettir, çok net. Ama bu aşamadan sonra bir sonraki seçimi yine kaybedersek biz kaybederiz, iktidar asla kazanamaz. Top bizim ayağımız. Bizim topu nasıl çevireceğimize ve nasıl oyun kuracağımıza bağlı. Artık bundan sonraki sorumluluk tümden bize aittir. Millet yapacağını yaptı” yanıtını verdi.
Siyasette normalleşme sürecini biraz açmak istediğini söyleyen İmamoğlu, liderlerin görüşmelerini destelediğini belirtip şunları anlattı: “Normalleşmenin ilk kuralı adalettir, adalete uygun hareket etmektir. Siyaseti adalete alet etmemek gerekir. Bazen adaleti bize unutturan kararların siyasi biçimde verildiği bir ülkede yaşıyoruz. Şiddeti siyasetin gündeminden çıkarmamız, legal siyasetin önünü açmamız lazım. Şiddete başvurmadıkça hiç kimsenin cezalandırılmasını doğru bulmayız. Teröre de terör örgütlerine de karşıyız ama verilen kararlar siyasi temele oturduğu sürece kimsenin vicdanı rahat edemez.”
“Cumhur İttifakı’yla CHP’nin normalleşme, yumuşama, yol yürüme imkanı olduğunu düşünüyor musunuz?” sorusuna İmamoğlu’nun yanıtı şöyle oldu: “Bunu zorlamanın hiçbir zararı yok. Ben Sayın Genel Başkanımızın Cumhurbaşkanı’yla görüşmesini kesinlikle doğru buluyorum. Hiçbir yanlış tarafı yok. Bilakis Türkiye’de bu normalleşme konusunda samimi çabaları demokrasi adına büyük bir olgunluk gösteren halkımız tarafından çok önemli değerlendirileceğini düşünüyorum. Genel Başkanımızın ziyaretlerini önemsiyor ve destekliyorum. Ama yerel iktidar olan partiyle genelde iktidar olan partinin bir masada buluşması, tartışması, konuşması kadar doğru ve makul bir şey yok. Hatta bunun zorlanmasından yanayım. Siyasi rezerv koymanın ve masadan uzaklaşmanın faydası yok. Bu ülkede hiç kimse birbirine düşman değil. Bugün biz milyonlarca insanın bize oyunun kaydığı, milyonlarca insanın tepki olarak sandığa gitmeyip iktidara oy vermediği bir ortamdayız. Niçin bu doğru refleksi yakalamış insanlarımıza, eğer değişmiyorsa bir iktidarın siyasi tavrı, bunu açığa çıkarmanın… Yanlıştan döner de olumlu bir davranışa evrilirse iktidarın tavrı ne mutlu ülkemize. Adalete evriliyorsa, hukuku kendisine referans olarak görmeye başlıyorsa ne mutlu bize. Elbette detayları, tedbir alınması gereken hususlar vardır. Sandalyenin sapının kırık şekilde bana hazırlanmış bir ortamda oturmuş birisi olarak bu tedbirleri almayı düşünmek zorundayız.”
“Kemal Kılıçdaroğlu’nun dillendirdiği ‘Sarayla müzakere olmaz, mücadele olur’ görüşü var. Siz nasıl bakıyorsunuz?” sorusanu İstanbul Belediye Başkanı şöyle yanıtladı: “Enflasyon-faiz gibi bir şey bu. Müzakeresiz mücadele olur mu? Nasıl müzakeresiz mücadele yapacaksınız? Mücadele için müzakere olur, mücadele için buluşma olur. En güzel mücadele, münazara ile olur. Çıkarsınız toplumun huzurunda mücadele edersiniz. Müzakeresiz mücadele olmaz. Müzakere edeceksiniz. Toplum nasıl anlayacak hangisi daha iyi, hangisi daha doğruyu söylüyor. Örneğin son yerel seçimde müzakere için defalarca davet yapmamıza rağmen karşımıza çıkılamadı. Müzakere olmadan mücadele olmaz. (‘Bütün diyalog yollarını açtım dediniz, bunun geri dönüşü size yüzde kaç oldu?’ sorusu üzerine) Yüzde 15-20. Ama bundan yılmamak lazım. Ama esas kazanım nerede? Bu müzakere arayışı bize İstanbul seçimini bir daha kazandırdı. O zaman müzakere kazandırıyor. Ben nerde kazanacağım? Kazanacağım yer sandık. Ben tam aksine müzakereyi arttırmaktan yanayım. Müzakerenin biçimi tartışılır, geliştirilir. Müzakereden uzaklaşan insan kendinden şüphe eden insandır. Biz kendimizden şüphe etmiyoruz ki, milletin lehine konuşuyoruz.
Ekrem İmamoğlu, “Cumhurbaşkanı’ndan randevu talebiniz oldu mu? Bir dönüş oldu mu?” sorusunu şöyle yanıtladı: “Genel başkanımızın Cumhurbaşkanı’ndan randevu talebinden sonra kamuoyuna açık ısrarımı yaptım. Ama resmi ziyaret talebinde bulunmadım. Bulunmayacağım anlamına gelmiyor. Ama önce genel başkanımızın ziyareti kurumsal olarak da benim için önemliydi. Onu takip ediyorum. Bakanlara mektup yazarak dertlerimi anlattım, randevu taleplerinde bulundum. Bunun sayısı oldukça fazla. Bazılarına yüz yüze ifadelerde bulundum. Beklenti kısmına gelince… Genel Başkanımızın değerlendirmesi (Özgür Özel’in Kobani Davası’ndaki kararlar üzerine yaptığı ‘Normalleşmeye uygun zemin yok’ açıklamasını kastediyor) ne yazık ki doğru. Çünkü bu tür hamlelerden sonra yargılamanın bu şekilde sonuçlanması, bunu da genel başkanımızın yadırgaması, normalleşme çabası kadar haklı bir yadırgama. Ama bu bizi şaşırtan bir şey değil. “Vay” diyecek durumda değiliz. Türkiye’de uzun yıllardır bizi şaşkın bırakan ve üzen, “Ya bu da mı yapılır mı” dedirten, çok şey yaşamış bir ekibiz.”
CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın görüşmesine destek verdiğnii belirten İmamoğlu, “Şimdi 31 Mart’tan sonra Özgür Özel’le Cumhurbaşkanı Erdoğan arasında bir görüşme trafiği başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan da CHP’yi ziyaret edecek herhalde. Cumhurbaşkanı sonuçta ülkenin 2023’te seçilmiş. Cumhurbaşkanı’nın CHP’ye gelmesinden niçin endişe edelim ki? Ben Sayın Genel Başkanımızın Sayın Cumhurbaşkanı’yla görüşmesini kesinlikle doğru buluyorum. Hiçbir yanlış tarafı yok. Bilakis Türkiye’de bu normalleşme konusunda samimi çabaları demokrasi adına halkımız tarafından çok önemli değerlendirileceğini de düşünüyorum. O bakımdan genel başkanımızın ve partimizin bu evrede sabırla, ısrarla, doğru hamleleri pozitif hamleleri yapmasını ben destekliyorum. Genel Başkanımızın bu tavrını da bu anlamda destekliyorum. Bilakis memnun olurum. Eminim Genel Başkanımız da bunu yapacaktır. Duyması gereken ne varsa, yüzleşmesi gereken ne varsa; vatandaşın dile getirdiği hususların ona aktarılmasının değerli olduğunu düşünüyorum. Umarım gelir. (CHP oyuna getiriliyor’ yorumları var’ denilmesi üzerine) Türkiye’de aklı başında özellikle yeni neslin bu tür uzlaşma zemininden, diyalogdan mutlu olduğunu biliyorum. Defalarca söyledim, yine de söyleyeyim. Bakanların, cumhurbaşkanının veya genel müdürlerin çocukları bile bu makul davranışlardan mutlu oluyor. Onların bile çocukların oyuna talibiz biz. Onların bile. Bunu ancak bu şekilde başarabiliriz. Diğer tutum ve tavırların, davranışların devri geçmiştir. Hatta bu tür başkalaştıran, uzaklaştıran, sürekli kavga eden anlayıştan bugüne kadar hep kazançlı çıkan, iktidar olmuştur. Bu oyuna gelmemek lazım. Tedbir almak, temkinli olmak. şart. Ama bugünkü iktidarın satranç oynayacak birikimi var mıdır? Ben açıkçası emin değilim. Böyle birikim olduğunu da düşünmüyorum. Bugüne kadar oyunu hep popülizm üzerinden kurmuştur. Olan mevzuları çarpıtmıştır ve buradan fayda elde etme gayretinde olmuştur ve başarı elde etmiştir. Bunun adı satranç değildir. Siz piyona fil hareketini yapmaya gayret ederseniz ve bunu karşı tarafa yutturursanız, bunun adı hile olur. Bu hilelere kapılmamak lazım. Tedbir almak, temkinli olmak, evet. Ama uzaklaşmak, yok saymak asla doğru değil.”
“Cumhurbaşkanı 28 Şubat sanıklarını affetti. Gezi Parkı Davası ile ilgili bir adım atılır mı?” sorusu üzerine İmamoğlu şunları söyledi: “Atılmalı. Bu karar bile geç kalınmış bir karar. İnsanlar çorba içemez halde. Çorba içiyor, yanağı delinmiş, yanağından çorba akıyor. Yaşlılık var. Bu ne yasaya sığar ne yargıya sığar ne adalete sığar. Bırakın, suçlu olduğunu kabul edelim. Buna bile sığmıyor. Bu oldu diye mutlu oluyoruz, düşünebiliyor musunuz. Halbuki gecikmiş bir adalet. Bu müzakereler sonuç mı vermiştir? Vermiştir. Memnun muyum? Tabi ki memnunum. Ama geç kalınmış bir memnuniyet. Yarın Gezi kararında hapis yatanlar serbest kalabilir mi? Kalmalıdır.”
“Erken seçim bekler misiniz?” sorusu üzerine İmamoğlu, “Ya öyle bir gündemimiz de yok. Erken seçimi toplum ister, halk ister. Parti istemez, isteyemez. Şu anda yeni seçimden çıkmış bir ortamda böyle bir tartışma olduğunu da görmüyorum. Ben ne görüyorum? Millet bize müthiş bir kredi açtı. Nasıl bir kredi biliyor musunuz? Sıfır faizle, geri ödemesi olan bir kredi değil. Ama şöyle diyor, “İster batır, ister çıkar. Batırırsan sen batarsın, çıkarırsan milletle beraber sen de çıkarsın.” Şu anda tek mevzumuz var, bu karşılıksız kredinin karşılığını vermek” dedi.
Ekrem İmamoğlu, Belediye Birliği Başkanığı’da aday olacağının sinyalini de verdi. İstanbul Belediye Başkanı, “Artık yerel yönetimlerde iktidar olan bir CHP var. CHP’nin belediyeler birlikleri üzerinden yerel yönetim politikaları geliştirme zorunluluğu var. Halk böyle bir yetki vermiştir. Bu bağlamda en güçlü sesi olan kurum biziz ama bunun konuşulması için erkendir. Bu bir kısmıyla siyasi bir karardır. Bir kısmıyla geleneklere uygun bir karar zemini oluşturmak durumundadır. İstanbul bütçesiyle, geliştirdiği yerel yönetim politikalarıyla en etkin şehirdir. Öyle bir sorumluluk bize öngörülürse bundan geri durmayız. Bilakis hazırlıklarımız vardır” diye konuştu.
“Kimi CHP’li belediyelerde yandaş ya da akraba kayırmacılık örnekleri var” denilmesi üzerine İmamoğlu, “Çok net. Siyasette gerçekten eş, dost, akraba meselesi doğru değildir. Bu, Türkiye’nin son 20 yılında çok acı biçimde yaşanmaktadır. Artık eş, dost, akrabayı geçmiştir. Aile kavramı içerisine sıkışmıştır. İktidar bunu çok kötü bir örneğini hepimize sunmuştur ve halk bundan iğreniyor. Bunu kabul etmesi mümkün değil. “Biz bunu az yapıyoruz. Onlar çok yapıyor.” Asla bir kıyas meselesi değildir. Azı da çoğu da aynıdır. Bulunduğunuz ekosistemde sizi toplumun yargılamasına sebep olur. Asla kabul edilecek bir mesele değildir. Bazı eksiklikler, hatalar olmuştur. Bir kısmından geri adım atılmıştır. Sanırım bütün CHP’li belediyeler de aldığı mesajı uygulayacaktır. Zaten genel başkanımız ve genel merkezimiz de bir kısım tedbirleri devreye sokmuştur” dedi.
“İBB Mali Hizmetler Daire Başkanı Neslihan Vural, İGDAŞ’ın halka arzı konusunda bir açıklama yaptı. İBB’nin elindeki birçok iştiraki özelleştireceği iddiası ortaya atıldı. Ne diyeceksiniz?” sorusuna ise “Bir kere bir bürokratın haddini aşan bir açıklaması olmuş. Bir kere İGDAŞ’ın özelleştirilmesiyle ilgili geçmişten gelen bir meclis kararı var. Halka arz özelleştirme anlamına gelir mi? Tam anlamıyla gelmez. Halka arz mümkün müdür? Mümkündür. Ama bu konular bürokrat arkadaşımızın gündemi değildir. Bunlar toplumda tartışılır ve o çerçevede ele alınır. Toplumcu ve kamucu anlayışla bunların finansal zeminde halkçı uygulamaları vardır. Geliştirebilir. Gündemimizde yok mudur? Hayır, vardır. Ama bu konu henüz masamızda bir müzakere sahasına bile oturmuş değildir. İçerikleri detaylı incelenmesi şart olan hususlardır. Haddini aşan bir açıklamadır. Halkçı, kamucu ve toplumcu anlayışla bunların yöntemleri dünya ölçeğinde mevcuttur. Ama bizim masamızda müzakere dahi edilmiş bir zemini yoktur” yanıtını verdi.
Suya zam eleştirisini de yanıtlayan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, “İstanbul, 30 büyükşehir belediyesi içerisinde en pahalı su tedariki sağlayan şehirdir. Ne yazık ki göreve geldiğimizde yüzde 45’lere yakın indirim yapmamız olmamıza rağmen daha sonra artan enflasyon, artan maliyetler, emtia fiyatlarındaki yükselişlere rağmen hiçbir zaman hak ettiği fiyat artışını İSKİ elde edememiştir. Hep bütçe açığına düşmüştür. Geçmişte bugünün parasıyla milyarlarca lira İSKİ’den İBB’ye para aktarıldığı bir ortamdan bütçe açığı verir hale gelmiştir İSKİ. Halbuki biz İSKİ’yle bütün zorluklara rağmen beş yılda mucizeler yaratan yatırımlar yaptık. Şu anda yapılan zam ile ise denk bütçe üretmiş durumdayız. Yani artı değil bakın, denk bütçe üretmiş durumdayız. Bu mecburiyettir. Kaldı ki yüzde 36 oranında zam yapılmıştır. Açıklanan enflasyon ise yüzde 38. Enflasyonun bile altında olmasına rağmen zam denk bütçeye erişmiştir. O bakımdan bu bir zam değildir aslında. Türkiye’de yaşanan ekonomik koşullarda denk bütçe oluşturma gayretidir” dedi.
Arapça tabelalar sökülmeli mi?” sorusunu ise İmamoğlu şöyle yanıtladı: “Sadece dil üzerinden tabela disiplini diye bir şey konuşulmaz. Bu hamaset olur. Popülizm olur. Tabela düzeninin dünya ölçeğinde başta kent estetiği açısından, sonra bunun toplum tarafından kabul edilmesi ya da algılanması noktasında talepler devreye sokulur ve kararlar alınır. Bizim şu anda Fatih’te Ordu Caddesi’nde çalışmamız sürüyor. Beyoğlu’nda İstiklal Caddesi’nde çalışmamız sürüyor. Bağdat Caddesi’yle ilgili olağanüstü bir hazırlığımız var. Halaskargazi’de, Abdi İpekçi’de ve birçok caddede, sıralayabilirim. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin estetik kurallarını tasarlayan, sonra da halkın taleplerini karşılayan tabela çalışması var. Ama ‘İngilizce tabelaları yasaklayalım’ veya ‘Arapça tabelaları yasaklayalım’ üzerinden konuşmak popülizm olur. Bu ne belediye başkanına yakışır. Ne de evrensel anlayışa. Biz meseleyi tümden kent estetiği ve toplumun talepleri doğrultusunda bakıyoruz.”