Sen en güzel duyguların katilisin!
Hem Galatasaray'da hem Karagümrük'te yolu Serie A'dan geçmiş birçok futbolcu vardı. Kulübesinde Pirlo, sahada da Borini, Bertolacci, Biraschi gibi 'gerçek' İtalyanlara sahip olan konuk ekip, Galatasaray'dan 2 puan 'çaldı'.
Her ne kadar matematiğin gerçeklikleri değişmezse de ifade biçimleri değişebilir elbet… Benim zamanımda ‘Kesişim kümesi’ diye bir kavram vardı. Dün ‘Şeker Bayramı’nın son gününün yanı sıra aynı zamanda ‘23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’ydı da. Dolayısıyla ‘kesişim kümesi’ tarifinin de hayat pratiğindeki karşılıklarından biriydi. Böylesi bir günde sahaya çıkan Galatasaray, ‘lider’ unvanıyla birlikte takipçileri arasındaki mesafeyi koruma isteğindeydi. Ayrıca evinde oynadığı mücadelede taraftarına üç puanlık bir ‘bayram hediyesi’ sunma niyetindeydi. Konuk VavaCars Fatih Karagümrük ise bu sezonun dikkat çeken ekiplerinden biriydi ve alacağı bir ya da üç puan, takipçiler Fenerbahçe ve Beşiktaş için ‘bayram hediyesi’ olacaktı.
Öte yandan dünkü randevuda bariz bir şekilde ‘çizme’ esintileri vardı. Şöyle ki iki takımın da hem teknik direktörlerinin hem de sahaya sürdüğü isimlerin yolları geçmişte Serie A’da biçimlenmişti. Galatasaray cephesinde Okan Buruk, Muslera, Mertens, Torreira, Zaniolo, Sergio Oliveira ve Mauro Icardi yakın ya da uzak zaman dilimlerinde çeşitli İtalyan takımlarında forma giymişlerdi. Misafir ekipse kuşkusuz daha bir İtalyandı! Takımın başındaki isim Andrea Pirlo, ‘çizme futbolu’nun belki de çıkardığı son şaheser orta saha, son kreatif yıldızdı. Ayrıca kırmızı-siyahlıların kadrosunda Bertolacci, Borini ve Davide Biraschi gibi doğma büyüme İtalyan patentli isimler bulunuyordu.
Kâğıt üzerindeki bu verilerle sinema tarihinin ünlü filminden mülhem ‘The Italian Job’ (İtalyan İşi) adıyla anılabilecek bu karşılaşma, pratikte ise neyse ki ‘çizme futbolu’nun klasik reçetesi ‘katenaçyo’dan uzak bir görüntü sundu. Zaten modern zamanlarda rafa kaldırılmış bir sistem bu, arada Mourinho çalıştırdığı takımlarda kale önüne otobüs park ederek nostaljik pasajlar sunuyor! Özetle dünkü randevuda ortada bir savunma futbolu ya da düşüncesi yoktu. Galatasaray oyuna hızlı başlayıp 1-0 öne geçti ve Kerem’in attığı gol, hem tribünleri dolduran hem de ekran başında takımlarını izleyen milyonlarca taraftarı için kolay bir mücadele geçeceği hissini doğurdu. Sonrasında 18’den 30’a yaklaşık 12 dakikada gelen üç Karagümrük golü, bayram neşesinin hüzne ve hayal kırıklığına dönüşebileceği sinyallerini verdi elbette.
Her ne kadar ligin en az gol yiyen ekibi (dünkülerle birlikte 23) konumunda olsa da Sarı-Kırmızılıların iyi bir savunma kurgusuna sahip olduğu söylenemez. Galatasaray rakip forvetlerin beceriksizliğinin yanı sıra sürekli hücum oynamak zorunda olma ve oyunu karşı tarafa yıkmak mecburiyetiyle bu sezon nispeten geçen sezonlara göre kalesinde daha az gol gören bir kimliği sahip. Ama dün Karagümrük girdiği az sayıda pozisyonu efektif bir biçimde tabelaya yansıtan taraftı. Öte yandan Karagümrük karşısında sarı-kırmızılı renkler altında 450’inci maçına çıkan Fernando Muslera, yani performansıyla takımını birçok sezonda şampiyonluğa taşıyan en önemli isimlerden biri konumundaki Uruguaylı eldiven kötü bir günündeydi ve özellikte kendisinin birinci dereceden sebebiyet verdiği ikincisi olmak üzere üç golde de etkisizdi. Nelsson da arkasına kaçan toplarda benzer şekilde zaafiyet gösterdi ve Okan Buruk’un öğrencileri muhtemelen mücadele öncesi karşısına ‘Üç puan’ yazdıkları bir maçın üçte birlik bölümünde iki farklı geriye düştüler. Sonrasında rakip kaleye yıkılan oyun ve bu mantığın yansıması olarak ellerine geçen çok sayıda fırsatı ki, en önemlisi de gereksiz bir ‘Panenka dokunuşu’yla harcanan penaltı olmak üzere harcadılar. Ama yine de geriden gelip 3-3’lük beraberlikle bir puan almayı başardılar.
Malum, bitime yedi hafta kaldı ve zirve yarışında yer alan takımlar için ölümcül dönemeçler (Galatasaray için Beşiktaş ve Başakşehir maçları mesela) safhasındayız. Dün alınan bir puanın ne kadar kıymetli olup olmadığını sezon sonunda anlayacağız. Naçizane daha önceki yazılarımda da belirtmiştim Okan Buruk’un Galatasaray kariyeri itibariyle başardığı ya da kanıtladığı bir şey henüz yok. Kadroda yer alan yıldızların deneyim ve yetenekleri takımı bu noktalara kadar getirdi. Keza şampiyonluk yarışındaki rakiplerin de kötü gidişatları ve kimi maçlardaki düşük performanslarıyla eldeki tablo ortaya çıktı. Bence kariyer portresi açısından kötü sonuçları sürekli hakem hataları üzerinden açıklayan çok kötü bir görüntüsü var. Bu tür açıklamalar ‘Günümüz Türk futbolu’nda yöneticilere düşen ‘asli’ görevlerden biri ama Buruk maç sonlarında teknik direktör kimliğinden çok yönetici kimliğine sahipmiş gibi yorumlarda bulunuyor. Oysa ondan beklenen oyuna ilişkin analizler ya da savunular…
Açık söylemek gerekirse böylesi bir kadro 2017-2022 arasındaki son döneminde Fatih Terim’e bile teslim edilmedi. Eğer kalan maçlarda hüsran yaşanırsa zaten Sarı-Kırmızılılardaki kariyeri sonlanır. Hüsranın yaşanmaması da eldeki yıldızların performansına bağlı elbette… Okan Buruk’a düşense doğru 11’leri sahaya sürmek ve problem yaşandığında da doğru değişiklikleri doğru zamanlarda yapmak… Dün mesela Adekugbe’ye çok uzun süre sabretti, doğru olan geçmiş maçlarda solda da başarılı performansına tanıklık ettiğimiz Debois’yı oyuna sürmekti. Nitekim doğru hamleyi yaptı ama 90’ıncı dakikada… Keza belki kredisi yüksek bir oyuncu ama dün yorulduğu çok belli olan Oliviera için de 90 dakika beklemek bence gereksizdi. Zaniola konusuna gelince, İtalyan yıldız enerjisi yüksek ama oyundaki heyecanıyla sakin düşünme yetisini henüz ortaya koyamayan bir görüntü sunuyor. Bu durumda onun dinamizmine ortak olacak ve oyun aklıyla kendisini doğru pozisyonlarda buluşturacak bir plana ihtiyaç var gibi.
Öte yandan Buruk’un maç sonrası Gomis’e ilişkin yaptığı açıklamalarını da çok doğru bulmadığımı belirteyim, yarış bu haliyle sürerken daha serinkanlı davranmak ve oyuncusunu bir tür ‘ifşa ederek’ kendini kenara çekme yoluyla durumu kurtarma çabası bana tecrübeli bir ‘futbol insanı’ profili vermedi. Ayrıca bence Buruk’un Gomis’e ilk haftalardaki performansı dolayısıyla ödeyemeyeceği bir ‘vefa borcu’ var ve adaletli davranarak (Alanyaspor maçındaki oyuncu değişikliklerini kast ediyorum) doğabilecek krizi öngörmeliydi. Neyse, bu konuya ileride yine döneriz…
Dün son dakikalarda atılan bir golle gelecek galibiyet aslında mücadeleyi son zamanlardaki Fenerbahçe performanslarını benzetilecek bir tabloya dönüştürecekti. Malum, sarı-lacivertliler geriye düşüp son dakika golleriyle kazanmaya ve yola devam etmeyi sürdürüyorlar ama benzer bir senaryo VavaCars Fatih Karagümrük karşısındaki Galatasaray’ın kapısını çalmadı.
Kerem Aktürkoğlu mücadele sonrası röportajında sonucu ‘yol kazası’ olarak nitelendirdi. Kalan maçlardaki performanslar bu kazanın gelip geçici ya da kalıcı olup olmadığını gösterecek. Galatasaray hâlâ ipleri elinde bulunduran bir konumda. Sezonun genel görüntüsüne bakılırsa bu kadronun açık ara ipi göğüslemesi gerekiyor; dünkü sonuç taraftara bir ‘bayram hediyesi’ sunamadı. Ama malum, asıl bayramlar sezon sonunda yaşanıyor. Bakalım mayıslar bu sezon kimin olacak?