Beşiktaş’ta 3 sakatlık birden
Galatasaray'ın Manchester United deplasmanının ardından Antalyaspor maçında en büyük rakibi yorgunluktu. Bu açıdan böylesi bir virajın kayıpsız atlatılması önemli...
Hafta içi Şampiyonlar Ligi randevusunda Old Trafford’da Manchester United’ı üzen ve Ada seferinden şen şakrak dönen Galatasaray, dün de Süper Lig mesaisinde Antalyaspor karşısındaydı. Nuri Şahin’in teknik direktörlüğündeki Akdeniz ekibi bugüne kadar sergilediği oyun itibariyle dinamik bir futbol anlayışını benimseyen, Trabzonspor ve Fenerbahçe maçlarında da gösterdiği gibi özellikle ligin üst klasman takımlarını zorlayan bir görüntü çizmişti. Bu yer yer ısırgan yapıyı kendi sahasındaki maçta yorgun bir profil çizen konuk Sarı-Kırmızılı karşısında da gösterdiler. Mücadelenin ilk yarısında oyunun hâkimi Okan Buruk’un öğrencileri, arada bir rakip kaleyi yoklayan taraf da Kırmızı-Beyazlılardı.
Lakin oyunun bu bölümünde gol sesi çıkmadı. Genel manzara ise şöyleydi; Manchester maçında sahaya sonradan dahil olan ve iki ölümcül pasla Kerem’i pozisyona sokan (ikincisi golü getirmişti) Barış Alper yine o her zamanki istikrarsızlığındaydı… Bütün topları ezdi, yanlış tercihlerde bulundu, takımının ataklarını bir nevi kesti ve kendisine yöneltilen “Oyuna sonradan girince daha başarılı oluyor” tespitini haklı çıkardı.
Öte yandan Sarı-Kırmızılıların yıllardır süren sol bek sorununun dün de devam ettiğini gördük. Bu yıl ‘flaş transferler’ kümesinin ilk hamlesi olarak takıma dahil edilen Angelino’nun savunma özelliklerin pek olmaması, hücumda da doğrusu pek de dişe dokunur katkı yapmadığı malum. 8+3 kuralının Türk oyuncu kanadından meseleye dahil olan Kazımcan ise performansıyla ‘ümitsiz vaka’ çizgisindeydi. Ne savunmada ne atakta ortada yoktu ve takımın en zayıf, daha doğrusu en kötü halkasıydı. Sürekli adamını kaçırdı, Jehezkel’e karşı çaresizdi, her hamlesinde sorunluydu. Okan Buruk kendisine tam 75 dakika sabretti ki bence bu onun adına çok uzun bir süreydi. Bu arada ilk yarıda Icardi de vuruşlarında bazen savruk bazen güçsüz bir görüntü sundu, keza Zaha da yorgun bir hal ve gidişattaydı…Assombalonga boş kale yerine auta tercih etti!
Oyunun ikinci perdesinde ise Icardi klasına yakın hamleleri sundu. Önce Barış’ın yerine oyuna dahil olan Tete’nin ortasında o güzelim kafa vuruşlarından biriyle Helton Leite’yi yokladı, sonrasında yine bir başka kafa vuruşuyla asist yaptı ve Davinson Sanchez’e golünü attırdı. Böylece Manchester maçında yenen ve atılan gollerdeki en hâkim ismi konumundaki Kolombiyalı, Galatasaray kariyerindeki ilk sayısını da kaydetmiş oluyordu. Bu gol sonrası Antalyaspor, beraberliği sağlamak adına oyunu karşı tarafa yıktı, Sarı-Kırmızılı rakibinin çıkmasına izin vermedi ve top hâkimiyetini ele geçirdi. Bu tablo sonuca da yansıtacaktı ama Assombalonga uygun kafa vuruşunda top boş kale yerine autu boyladı. United randevusunda olduğu gibi oyuna sonradan dahil olan Mertens’in ince gördüğü pozisyonda Icardi enfes bir vuruşla bir kez daha kalitesini ve önemini hatırlattı ve attığı gol, maçın skorunu da resmileştirdi.
Mücadelenin son bölümünde Galatasaray uzun süre oyunu tutamaz olmuştu, özellikle Kerem Aktürkoğlu’nun kaptırdığı toplar Antalyaspor’un akınlarına dönüşüyordu. Bu tablonun en büyük sebebi elbette Manchester deplasmanının ardından gelen yorgunluktu. Bu açıdan böylesi bir virajın kayıpsız atlatılması önemli yani bir anlamda Galatasaray yorgunluğunu Akdeniz’de atmış oldu. Ev sahibi kanadında ise aranılan fırsat(lar) bulundu ama değerlendirilemedi. Öte yandan önceki maçlarda etkin bir görüntü çizen Leh forvet Adem Buksa da dünün etkisizleri arasındaydı.
İnsanlığın, ayağa kalktığından beridir hem doğayla hem de kendisiyle bitmeyen bir mücadelesi var. Yaşanılan onca tecrübeye onca deneyime, tarih boyunca akan onca kana, yitirilen onca değere rağmen bir türlü ‘Barış’a, huzura ulaşamaması, en büyük artısı olan aklına rağmen ilkel dürtülerinden kurtulamaması, farklı renkler farklı kültürler eşliğinde birlikte yaşamayı bir türlü becerememesi en büyük utancımız, en büyük ayıbımız olmayı sürdürüyor. Dün de böylesi bir tablonun ifadesini gördük. Gezegenin bir türlü durmadan kanayan yaralarından Ortadoğu’da kanlı bir güne şahit olduk. Karşımıza çıkan tablonun elbette birçok nedeni, etkeni, geçmişten günümüze uzanan bağlantıları var. Ama gelinen son noktada bölgeyi yine kanlı, acılı, birçok günahsızı içine alacak ve hayatlarına mal olacak bir süreç bekliyor. Onlar böylesi cehennemi bir ortamda hayatlarını sürdürürken aynı gezegenin farklı coğrafyalarında hayat kendi ritminde devam ediyor ve örneğin maçlar oynanıyor. Böylesi bir akışta futbol izlemek, yazıp çizmek elbette tuhaf ve bu gibi durumlarda savunma mekanizmamız “Ama işimiz bu” türünden bir cümleye sığdırıyor bizleri. Umarım bu kanlı manzaralar bir an önce sona erer, bölgeye binlerce yıldır gelemeyen barış gelir ve fakat bunun da naif bir beklentiden öteye geçmeyeceğini, geçemeyeceğini ben de biliyorum. Lakin elimizden bundan başkası da gelmiyor, gelemiyor.