6 Temmuz, İstanbul
İçimdeki yalnızlığın kalabalıklaştığı uzun yaz günleri. “Nerelere gitsem kendimden?” diye soruyor şair. Yanıtını bilemeyeceği sorulara bata çıka debeleniyor insan. Neden durmadan kendimize bu kadar zor sorular sorup, sonra da bu sorulara yanıt bulmanın bir hayat memat meselesi olduğunu düşünüyoruz acaba? Her şeyi ama her şeyi açıklamaya, olan bitenleri bir nedene bağlayıp yanıltıcı bir rahatlık bulmaya çalışıyoruz. Hayatın tesadüfen olduğunu kabul edememek. Bir anlam olmasını istemek. Kendimizi değerli hissedebilmek için çabalayıp durmak. Sanırım önünde sonunda bir değerimiz olmadığını içten içe kavrayıp çareyi ötekini değersizleştirerek hayata tutunmaya çalışıyoruz.
9 Temmuz, İstanbul
Bir gazeteden içeridekilere mektup yazmak isteyip istemediğimi sordular. Her hafta biri yazıyormuş. Utanarak korktuğumu ve yazmak istemediğimi söyledim. Hayatımı ne için yaşadığımla ilgili garip sorular.
11 Temmuz, İstanbul
Burada, İstanbul’da, İstanbul’un en sevdiğim mahallesi Arnavutköy’de neden bunalmaya başladığımı bilmiyorum. Ya da biliyorum belki de ama bu günlük o günlüklerden değil. Benin ne kadarının burada olması gerektiğinin kararı çok zor. Bunu azıcık anlayabilmek için Tomris Uyar’ın Gündökümleri’ni okuyorum. Oysa aynı terapi odasındaki güven duygusu içinde anlatmak anlatmak istiyorum bazan. Oysa burası kimsenin benim hayatımı merak ettiği yer değil, aksine yaşlı bir adamın gözlemlerinin, belli konulardaki yorumlarının merak edildiği bir yer. Uzanıp kendi yanaklarımdan öpüyorum dizesi geldi aklıma. Benim olsun isterdim ama kesin büyük şairlerimden biri yazmıştır. Kontrol de etmeyeceğim.
Yıllar önce karaladığım bir dizenin, yazdığım en güzel dizenin benim değil Küçük İskender’e ait olduğunu öğrenmiştim şaşkınlıkla. Şiiri bırakayım dedim ama o beni bırakmadı. Birkaç gündür karaladığım dizeleri Instagram hesabımda paylaştım. Ama yorumları kaldıramayacağımı düşündüğüm için de yorumlara kapattım. Bir süre görünmez olayım isterken, görünmüyor olmaktan neden bu kadar çekiniyorum acaba?
Şiir yazamadığım için roman yazmak zorunda olmak istemiyorum. Öykü yazmak, şiir inşa etmek ve kelimelerin derinine inebilmek istiyorum. Hayat ve insanlarla aramızda kelimelerden başka ne var ki? Sevişmek dışında.
Sanırım, Berlin’e gitmeden önce bu ülkede tiksindiği iki yer var, oralara gideceğim. Alaçatı ve Bodrum. Neden tiksindiğimi uzun uzun anlatmam gerekir mi bilmiyorum. Ama sevdiğim bir arkadaşım, sanatçı, sergi açılışlarında konuşma yapmamı istedi, ret edemedim. Ben de şu konuyu seçtim: Neden Ahlaklı Olmalıyız?
Günün süsü Küçük İskender’den: Nerede kalmıştık / Oradan ağlayalım halimize.