Bir zamanlar herkes daha büyük evler, daha gösterişli hayatlar, daha çok şey isterdi.
Şimdi çoğumuz daha az eşyayla, daha az insanla, daha az gürültüyle yaşamanın ne kadar huzurlu olduğunu fark ediyoruz.
Belki de büyümek, hep sanıldığı gibi “artmak” değilmiş.
Bazen eksilmekmiş, sadeleşmekmiş, vazgeçmekmiş.
İnsanın hayatında bir dönem gelir, kalabalıklar değil, anlam arar.
Görünmek değil, hissedilmek ister.
Ve bir noktadan sonra anlarsın: seni büyüten şey, kazandıkların değil, geride bırakabildiklerindir.
Çünkü bazı yükler başarı maskesi takar.
Bazı ilişkiler, “bağ” gibi görünür ama aslında bağlar.
Ve bir sabah, hiçbir olay olmadan, içinden sessiz bir cümle geçer:
“Artık istemiyorum.”
İşte o cümle, büyümenin başlangıcıdır.
Küçülerek büyümenin.
Küçülmek, geri çekilmek değil; derinleşmektir.
Bir odaya, bir dostluğa, bir cümleye sığabilmek…
Eskiden “az” dediğin şeylerin, aslında tam da ihtiyacın kadar olduğunu fark etmektir.
Bir anda fark edersin: huzur, gösterişli bir hayatta değil, sade bir yaşamda saklıymış.
Bir masa, bir defter, bir sessizlik…
Belki biraz müzik, biraz ışık.
İnsanı tamamlayan bunlarmış.
Toplum bize hep “büyü” dedi.
Ama kimse “ne kadar?” diye sormadı.
Daha çok çalış, daha çok üret, daha çok kazan…
Ama kimse “daha çok huzur buldun mu?” demedi.
Oysa bazen durmak, geri çekilmek, kabuğuna dönmek büyümenin en zarif hâlidir.
Çünkü kendini duymak için sessizliğe ihtiyaç vardır.
Ve sessizlik, cesur insanların işidir.
Küçülmek aynı zamanda bir seçimdir.
Seni zorlayan şeylerden, artık enerji vermeyen sohbetlerden, yalnızca görünür olmak için sürdürülen ilişkilerden vazgeçmektir.
Kalabalığın alkışını değil, kendi iç sesinin onayını önemsemektir.
Çünkü artık bilirsin: kimse seni senin kadar büyütemez.
Belki de bu çağın en büyük başarısı, sade yaşayabilmek.
Her şeyin fazlası var ama hiçbir şeyin anlamı kalmamışken, sade bir gün, sessiz bir kahvaltı, bir dostla paylaşılan kelimesiz bir an — işte gerçek zenginlik bu.
Küçülerek büyüyen insan, göstermez ama ışığı artar.
Sadeleşir ama derinleşir.
Ve bir gün bakarsın; bir zamanlar “küçülme” sandığın şey, aslında kendine dönüşün en asil hâliymiş.