Dört yıl önce, İstanbul’un karlı bir gecesinde…
Henüz üç aylıktı. Ağzına saplanmış bir tavuk kemiğiyle acı içinde kıvranıyordu.
Yolumuz orada kesişti.
O an bir can kurtardım sanmıştım. Ama zamanla anladım…
Asıl o beni kurtardı.
Adı Danbi.
Sokaklardan gelen, ama kalbime yuva kuran küçük bir mucize.
O günden sonra hayatımız değişti.

Ben ona bir yuva sundum, o bana koşulsuz sevgiyi, huzuru, sadakati ve derin bir şefkati getirdi.
Mırıldanışıyla uykularımı, bakışıyla kalbimi sarıp sarmaladı.
Sözcüklerin yetmediği yerlerde konuştu.
Kucağıma kendini bıraktığında, sadece tüylerini değil, kalbini de teslim etti.
Her akşam işten yorgun döndüğümde, kapıda “anne” der gibi miyavlıyor.
Kucağıma gelip başını boynuma gömüyor.
Negatif ne varsa, alıp götürüyor.

Sabahları telefonumun zilini duyduğunda yorganımı eşeliyor,
yüzüme sürtünüyor, bazen tatlı tatlı yalıyor.
Yeni bir güne onunla uyanmak, insanın kendi kalbine uyanması gibi.
Oğlum Ali ile yan yana koltukta film izlediğimiz akşamlarda, Danbi’nin mutluluğu bambaşka.
Koltuğun ucunda bir bana, bir Ali’ye gidip geliyor.

“Ailem bir arada, her şey yolunda” der gibi…
Ve sonra sessizce kucağıma kıvrılıyor.
Orada, tam kalbimin üstünde uyuyakalıyor.
Ama en çok da üzüldüğümde, kırıldığımda, sustuğumda geliyor.
Babaannemi kaybettiğim o zor günlerde,
hiçbir şey söylemeden, gözyaşımı yalayarak teselli etti beni.
Bazen bir bakış, bir dokunuş, bir mırıltı…
Bir insanın bin kelimesinden daha çok iyileştiriyor.
Annemin ameliyat olduğu o uzun gecelerde, uyuyamadığım saatlerde yanıma geldi.
Sanki “Ben buradayım, geçecek” der gibiydi.
Bana hiç kimsenin veremediği bir güveni verdi.
Danbi sadece bir kedi değil.
O bir öğretmen.
Bir rehber.

Evimizin neşesi, kalbimizin tam ortasında sessizce oturan bir şifacı.
Ama bu hikâye sadece Danbi’nin değil…
Tüm patili dostların, tüm görünmeyen canların hikâyesi.
Sokaklarda yürüyen, bazen korkmuş, bazen kırılmış, ama hâlâ umutla bakan o gözlerin…
Ve bazen bir bitkinin, bazen bir kuşun, bazen bir köpeğin,
bize söylemeye çalıştığı şeyin hikâyesi bu.
Bir canlıya kalbini açtığında, yalnızca bir hayat kurtarmış olmazsın. Kendi kalbini de iyileştirirsin.
O can, ister dört patili olsun, ister yapraklı; ister kuyruk sallasın, ister sabah pencere önüne uzansın…
Hayatına girer ve mucize başlar.
Çünkü o an anlarsın:
Şifa, sadece aranmaz.
Şifa, yaşatılır.
Eğer herkes bir canlıya el uzatsa, bir sokak kedisine, bir yavru köpeğe, bir çiçeğe, bir ağaca…
Bu dünya cennete dönüşür.
Çünkü o canlar hayatımıza sadece sevgi getirmez, bereket getirirler.
Ve en çok da… bizim daha iyi bir insan olmamızı sağlarlar.
Hayatına bir can al. Şifayı sadece arama… Şifayı yaşat.
12 Aralık 2025 - Yemek Pornosu: İnsanlığın Çivisinin Çıktığı Yerde Yemeğin Mikrofonla Buluşması
11 Aralık 2025 - Polyesterle Barışamadık Çünkü O Bir Kıyafet Değil, Plastik Şişenin Reenkarnasyonu
10 Aralık 2025 - Bir Gün Kontes Bir Gün Çökmüş Kadın Olmamın Mucizevi ve Mantıksız Hikayesi
9 Aralık 2025 - Benim Kültürümde Yok Ama Sepetimde Var
8 Aralık 2025 - Neden Eskisi Gibi Odaklanamıyorsun? Çünkü Beynin Sessizce Greve Gitmiş Olabilir