İnanç artık gökyüzünde değil, evdeki köşede aranıyor.
Kimi dolunaya bakıyor, kimi tütsü yakıyor, kimi kristalini tuzlu suda bekletiyor.
Evrenle konuşuyoruz artık.
“Evren sesimizi duyuyor” diyoruz.
O yüzden pozitif konuşmaya çalışıyoruz.
“Pozitif şeyler söyle, pozitif şeyler yaşa.”
“Oldu, oldu, oldu.”
“Yedi, yedi, yedi.”
Bu cümleler modern dünyanın yeni duaları.
Ses yükseldikçe niyet de güçleniyor sanki.
Bir zamanlar “dua et” denirdi, şimdi “niyet et.”
Bir zamanlar “şükret” denirdi, şimdi “enerjini yükselt.”
Kelimeler değişti ama arayış aynı.
İyileşmek, korunmak, arınmak.
Kimi Theta Healing seansına gidiyor, kimi Access Bars uygulamasına.
Kimi sayı sekanslarına inanıyor.
Kimisi kelisuyu, tuzlu sabunu, deniz kabuğu suyu, arınma banyosunu öneriyor.
Suya söylenen sözün enerjiyi değiştirdiğine inanılıyor.
İnsan arınıyor, temizleniyor, tekrar başlıyor.
İnşallah bunlar işe yarıyordur.
Modern ritüellerin sayısı arttıkça anlamı da çeşitlendi.
Artık herkes kendi mikro tapınağını kurmuş durumda.
Bir odanın köşesinde mumlar, lavanta tütsüsü, ametist taşları.
Telefonun ekranında 11:11’i görünce dilek tutanlar, “retro” döneminde karar almayanlar, “güneşle konuşan” sabah ritüelleri yapanlar.
Bir yanda inanç, bir yanda pazarlama.
Hangisinin hangisine dönüştüğünü anlamak bazen güç.
Evrenle ilişkimizi yönetmek için yöntemler, seminerler, uygulamalar, frekanslar çıktı.
Bazıları gerçekten sakinleştiriyor, bazıları yalnızca bir placebo etkisi yaratıyor.
Ama bir gerçek var ki, insanlar buna ihtiyaç duyuyor.
Çünkü modern insanın kalbi hâlâ yorgun.
Ve o yorgunluğu “enerji” adı altında teselli ediyoruz.
Tuz banyoları, sabun ritüelleri, dolunay gecesi arınma seremonileri…
İnsanın doğaya dönme isteği gibi.
Bir yandan mistik, bir yandan bilim dışı.
Ama kimsenin niyetini sorgulamak gelmiyor içimizden.
Kim zararsız bir inançla huzur buluyorsa, buyursun yapsın diyorsun.
Çünkü bazen bir kokunun, bir ışığın, bir kelimenin bile bütün günü değiştirdiğine tanık oluyor insan.
Ama öte yandan da bir araftayız.
Bu gerçekten işe yarıyor mu, yoksa sadece içimizi mi rahatlatıyor?
İyileşiyor muyuz, yoksa sadece iyi hissetmeye mi çalışıyoruz?
Evren gerçekten bizi duyuyor mu, yoksa kendi sesimizi yankılamaktan mı hoşlanıyoruz?
Belki de ikisi birden.
Yeni dinin adı enerji, ibadet biçimi niyet.
Artık insanlar dua etmiyor, evrenle pazarlık yapıyor.
Taşları diziyor, frekansları ayarlıyor, “pozitif olursam olur” diyor.
Ve bazen gerçekten oluyor.
Belki de bu inançla değil, tutarlılıkla ilgili.
Ya da gerçekten evren duyuyor, kim bilir.
Ama bir şey kesin.
Modern çağın insanı artık anlamı dışarıda değil, içeride arıyor.
İnanç sistemleri yerine his sistemleri kuruyor.
Kimi titreşimle iyileşiyor, kimi suyla, kimi kelimeyle.
Bazısı için bu saçmalık, bazısı için yaşam biçimi.
Ama ortasında bir gerçek var.
Hepimiz bir şekilde inanmak istiyoruz.
Bir şeye, birine, bir enerjiye.
İşte o yüzden, “Oldu, oldu, oldu” diyoruz.
Belki gerçekten olacağına inanmak, zaten olmanın ilk adımıdır.