‘Merkez Bankası’nın açıkladığı kurun geçerliliği yok’
Recep Tayyip Erdoğan geçenlerde “Bu benim son seçimim” dedi ama aynı günlerde Adalet Bakanı ve Ak Parti’nin etkili bir isminden bir dönem daha cumhurbaşkanlığı yapmasını sağlayacak planın devrede olduğuna işaret eden bir açıklama geldi.
Deutsche Bank, HSBC, JPMorgan gibi uluslararası yatırım bankalarının 2024 raporlarında bu yıl Türkiye’ye portföy yatırımları kanalından çok büyük bir yabancı sermaye girişi yaşanacağı beklentisi vardı. Öyle ki Deutsche Bank’a göre Türkiye 2024’te kısa vadeli yabancı sermaye akımlarının yıldızı olacaktı. Sadece uluslararası yatırım kuruluşları değil Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de 2024’te Türkiye’ye çok ciddi yabancı sermaye girişi olacağını sık sık tekrarladı.
Merkez Bankası’nın geçen hafta açıkladığı verilere göre yabancı yatırımcılar 1-8 Mart haftasında borsada 293, tahvilde 259 milyon dolarlık satış yaptı. Bu yılın diğer haftalarında da ciddi bir sıcak para girişi görmedik. Yani ilk çeyrek beklenen sonucu vermedi, umutlar yerel seçim sonrasına kaldı.
Yerel seçimden sonra ne değişecek? Bu soruyu sorduğunuzda aldığınız cevap bundan sonra başka seçim olmadığı, ekonomi yönetiminin enflasyonla mücadeleye odaklanacağı oluyor.
Merkez Bankası enflasyonun 2025 yılında yüzde 14’e ineceğini öngörüyor. Yani hedef iki yıl içinde enflasyonu tek haneye çok yakın bir seviyeye çekmek. Bunun için ekonominin yavaşlamasının, hatta durmasının göze alınması gerektiği açık. Bu süreçte geçmişte banka kredileriyle ayakta duran “zombi” şirketler batacak, işsizlikte ciddi bir artış yaşanacak. Söylenene göre ekonomi yönetimi bunu göze almış durumda. Ne de olsa Türkiye’nin önüne dört yıl boyunca sandık gelmeyecek. Bu sürede popülist politikalar rafa kaldırılacağı için enflasyonla tavizsiz mücadele edilecek.
Bu argümanla neredeyse bütün yabancı yatırım kuruluşlarının raporlarında karşılaştım. Deutsche Bank, JPMorgan, HSBC… Hepsi aynı şeyi söylüyordu: “Dört yıl sandık yok, Merkez Bankası’nın önünde enflasyonla mücadele için büyük bir fırsat penceresi var.” Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de çok güçlü olmasa ve çok sık tekrarlamasa da bu beklentiyi destekleyen açıklamalar yaptı.
Ama nedense hükümetin diğer üyelerinden bu yönde hiçbir açıklama gelmedi. Onların sessizliği ve Şimşek’in köşeli, bağlayıcı ifadeler kullanmaması, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bugüne kadar bu konuda bir beyanda bulunmamasından kaynaklanıyor muhtemelen.
Evet, Recep Tayyip Erdoğan geçenlerde “Bu benim son seçimim” dedi ama aynı günlerde Adalet Bakanı ve Ak Parti’nin etkili bir isminden bir dönem daha cumhurbaşkanlığı yapmasını sağlayacak planın devrede olduğuna işaret eden bir açıklama geldi. TBMM’nin Ak Partili Başkan Vekili, önceki Adalet Bakanı Bekir Bozdağ sosyal medya hesabından şunları söyledi: “Yarınlar ne getirir, bilinmez. Belki de vakti gelince TBMM seçimlerin yenilenmesi kararı alarak Cumhurbaşkanımıza yeniden adaylık yolunu açabilir.”
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç da geçen hafta Erdoğan’a üçüncü dönem yolunu açmak için seçimin yenilenebileceğini söyledi. Tunç şöyle dedi: “Anayasamızın 101’inci maddesine göre cumhurbaşkanı beş yıllığına seçilir. İki dönem seçilebilir ama 116’ncı maddenin 3’üncü fıkrasında da -sayın Bekir Bozdağ’ın da bahsettiği gibi- TBMM, cumhurbaşkanının ikinci döneminde -şu an ikinci dönemidir- seçimleri yenileme kararı alırsa beşte üç çoğunlukla (360 milletvekili) tekrar üçüncü dönem için adaylık yolu açılır.”
Heyhat, Meclis’teki sandalye dağılımı iktidar bloğuna beşte üç çoğunluğu vermiyor. Öyleyse? Gündemde anayasa değişikliğini de kapsayacak bir referandum planı olabilir mi?
Bunu düşündüren başka gelişmeler de var. Örneğin Cumhurbaşkanı 20 Şubat’ta Anayasa Mahkemesi ile Yargıtay arasındaki sürtüşme için “Anayasamıza göre her birinin görev alanı farklı olan yüksek yargı kurumlarımız arasındaki ihtilafı gidermek mecburiyetindeyiz” demişti. Anayasa değişikliği olmadan yüksek yargı kurumları arasında ihtilaf nasıl giderilebilir?
Dört yıl Türkiye’nin önüne sandık gelmeyeceği tezini sürekli ısıtıp müşterilerinin önüne koyan uluslararası yatırım bankalarına önerim siyasi gelişmeleri biraz daha yakından izlemeleri. Türkiye masalarında sadece ekonomiden değil politikadan da anlayan uzmanlar istihdam etmeleri sanki daha iyi olacak.