İTO da ‘Dolar yükselsin, TL’nin değeri düşsün’ diyenler kervanına katıldı
Limiti 100 bin lira ve üzerinde kredi kartlarından Savunma Sanayi Fonu’na 750 TL “katkı payı” (Verginin kibarcası) alma planı hayatımıza girdiği hızda gündemden çıktı. Ak Parti kaynakları geçtiğimiz hafta düzenlemenin iptal edildiğini duyurdular ve konu kapandı. Mı acaba? Böylesine Zihni Sinir bir vergiyi icat eden ekonomi yönetiminin yakında daha tuhaf projelerle karşımıza gelmeyeceğinin garantisi var mı?
Konu gündeme geldiğinde tepkiler özellikle borçtan vergi alınmasına yönelmişti. Oysa onun kadar garip bir yanı daha vardı: Kredi kartı sahiplerinden alınacak 750 TL’nin genel bütçeye değil Savunma Sanayi Fonu’na aktarılacak olması. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in “Bir kuruşu bile bütçeye gitmeyecek!” diyerek kamuoyunu ikna etmeye çalıştığı uygulama “Gelirler belli giderlere tahsis edilmez” şeklinde özetlenebilecek genel bütçe ilkesine temelden aykırıydı.
İsmet Berkan’ın 10Haber’de yayınlanan bir yazısı (https://10haber.net/yazarlar/ismet-berkan/ib-gundem/2024-10-12/) dışında bu konuya değinildiğini pek görmedim. Oysa Türkiye bütçe ilkesini delen fonlardan 1980’li ve özellikle de 1990’lı yıllarda çok çekmişti.
1980 öncesinde tek tük örnekleri olsa da Türkiye fonlarla 1980’li yıllarda, bilhassa da Anavatan Partisi’nin iktidara geldiği 1983 sonrasında tanışmıştı. Turgut Özal’ın başbakanlığı döneminde bütçe içi ve dışı fonlar mantar gibi çoğalmış, Kamu Ortaklığı Fonu (1984), Toplu Konut Fonu (1984), Tarım Reformu Fonu (1984), Sinema Fonu (1986), Tanıtma Fonu (1985), Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (1985), Fak Fuk Fon diye bilinen Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu (1986) gibi birçok fon kurulmuştu. Savunma Sanayi Destekleme Fonu da bu dönemde, 1985 yılında hayata geçirilmişti.
Türkiye ekonomisinin krizlerden krizlere sürüklendiği, kamu maliyesinin dikiş tutmadığı 1990’lı yıllarda fonlar bütçe disiplinini bozduğu için eleştiri konusu oldu. IMF’nin temel taleplerinden biri de fonların disipline edilmesi, bütçe dışı fonların bütçeye alınmasıydı. Ama bu dönemin hükümetleri fon sistemini kaldırmak yerine bütçe dışı olanları bütçe içine almaya çalıştı. Nitekim 1993 Bütçe Kanunu ile 63 adet fon bütçe kapsamına alındı ama onların yerine yeni fonlar kuruldu.
Yakın tarihimizin en ağır ekonomik krizinin yaşandığı 2001 yılına gelindiğinde bütçe içi 61, bütçe dışı 13 adet fon vardı. 2001 Krizi sonrasında Kemal Derviş liderliğinde uygulamaya konan “Güçlü ekonomiye geçiş” programında kamu maliyesindeki bozulmanın nedenleri sıralanırken daha ilk maddede bütçe dışı fonlara şu cümlelerle yer veriliyordu: “Bütçe dışı fonlar, döner sermayeler ve mahalli idarelerin kontrol dışı harcamalarındaki artış ve özellikle görev zararları başta olmak üzere bazı harcamaların kamu bankaları kanalıyla şeffaf olmayan bir şekilde karşılanması ve bu suretle kamu maliyesinde bütünlük ve disiplinin bozulması…”
Derviş’in programına göre bütçe dışı 2, bütçe içi 15 fon daha kapatılarak fon sisteminde “Nihai konsolidasyon” sağlanacaktı. Derviş’in başlattığı çalışmayı 2002 yılında iktidara gelen Ak Parti sürdürdü, fon sistemi disipline edilmeye çalışıldı, birçok fon bu dönemde bütçe içine alındı.
İşin ilginç yanı, o dönemde Londra’da uluslararası yatırım bankası Merrill Lynch’te çalışırken kendisini zaman zaman CNBC-E’de izleyip beğenen Ak Parti yöneticileri tarafından siyasete kazandırılan Mehmet Şimşek’in fonlara yönelik disiplin çalışmasının sürdürüldüğü bu dönemde ekonomi yönetiminde görev yapmasıydı. Şimşek’in aradan geçen 20 yılda “Bir kuruşu bile bütçeye gitmeyecek!” noktasına gelmesi bugünkü Ak Parti’nin o günkü Ak Parti’ye benzer pek bir yanının kalmadığının bir başka göstergesi oldu.