Hekimlerimize Neoliberalizmden Kalan Bir Röntgen

20 Kasım 2025

İroni dağarcığımızda “operasyon gayet başarılı geçti ama hastayı kaybettik” gibi şakacı ama esasında hüzünlü bir söyleyiş vardır.

Tablo, özel sağlık sisteminin yalnızca niyetten değil, rekabet ve finans baskısıyla şekillenmiş bir yapısal çarpıklıktan beslendiğini gösteriyor.

Son kırk yılda Paraya insan onuruyla çatışabilen bir dünya  kurduruldu.

Sağlığı bir ‘piyasa hizmeti’ gibi ele alanlara karşılık, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi onu ‘temel insan hakları’ arasında sayıyor. 

Pek çok ülkenin anayasasında (Türkiye dahil) ‘devletin sağlık hizmetlerini sunma ve koruma yükümlülüğü’ açıkça yer alır. 

Ama herkes farkında ki, yeryüzünde sağlık hizmetleri sıkıntıda.

Bazı hastaneler yatırım fonlarının elinde.

Tıp finans metriğine bağlandı. 

Başı belada ekonomileri kurtarmak için Sağlık Sektörünün silah sektöründen hemen sonraya konumlandırıldığını ilk kez on yıl önce Newyork’ta sezdim. 

Amerika hapşırınca bizim nezle olduğumuz söylenir. 

Bu ülkede, hızla çoğalan özel hastaneler artık gökdelenler dikerek büyüyor… 

Onların sıkı partnerleri sigorta şirketleri de primlerini o gökdelenlerin boyuyla yarıştırırcasına her yıl artırıyor. 

Sigorta sektöründe rekabet baskısıyla

portföy büyütmek için özel hastanelerle “yüksek faturalı ama sorunsuz ödeme” anlaşmaları yapıldığı söyleniyor.

Bu operasyonun bir ayağı.

İddiaya göre, model şöyle işliyormuş: 

Sigorta şirketi, poliçe kapsamıyla hastayı belirli hastanelere yönlendirebiliyor veya anlaşmalı paketlerde daha yüksek geri ödeme sağlıyor. 

Hastane, sigorta şirketi için yüksek faturalı “uygun” hastalar yaratıyor. 

Doktor, “standart prosedür” yaklaşımıyla, çoklu görüntüleme tetkikleri vd. istiyor. 

Hastane kazanıyor, sigorta ödüyor.

Sonunda, sigorta şirketleri, sektörünün rekabet ve primi artırma baskısıyla, artan maliyetleri gerekçe göstererek tüm sigortalılara çok ciddi prim güncellemeleri yapıyor.

Operasyonu yöneten zihniyetin’ hastaya çıkardığı sessiz fatura bu.

Müşteri memnuniyeti’ne bakıldığında, her iki kurum da kazançlı.

Kaybeden, hasta, ödenemez rakamlara çıkan primle yüzleşen zorda sigortalı ve denetimi yetersiz kamu.

Ama ilkin, regülasyondan ve şeffaflıktan öcü görmüş gibi kaçan bir zihniyetle çelişebilen Tıp Etiği.

Skandal operasyonun en kritik yönüyse galiba şu:

Hastalar sadece tedaviye değil, aynı zamanda görünmez bir finansal düzene maruz kalıyor.

Bu işbirliği neden tehlikeli? 

Çünkü doktorlar işletme yöneticisine dönüşüyor. 

Bir kısmı zaten esas mesleğini, uzmanlığını, ‘benden iyiler’ mülahazasından çok hoşlanarak, yapay zekaya, robotlara bırakmaya hazır gibi.

“Tıbbi gereklilik” kavramı bulanıklaşıyor. 

Denetim raporları çoğu zaman kapalı devre tutuluyor. 

Kamu denetimi gittikçe daha da geride kalıyor.

Artık hasta, “tedavi alıyor muyum, yoksa benim derdim üzerinden kazanç/fatura mı üretiliyor?” şüphesiyle yaşıyor. 

Elbette bu (yalancı) saadet zincirinin bedelini sigortalının cebi yanında ödeyen başka bir şey daha var:

Meslektaşlarına ‘kazandırma kotası’-‘ciro hedefi’ verilen, sağlık çalışanlarının vicdanı 

Bir yalanın sahte rahatlığında yaşamaktansa dürüstlüğün acısını hissetmek daha iyidir” denir.

Sektörün gerçek gündemi açılmış bir yaranın röntgeni olarak ortadayken, ‘insanı ölümsüz yapmanın’ peşindeymiş görünümünde bir sağlık anlayışının, hastaya bakınca banknot tomarı görmüş gibi olabilen neoliberalizm zihniyetinden kötü miras bir sistemin ‘etik’i düzelmeden, bırakın ötesini, hayatı sağlıklı sürdürülebilir kılmayı bile bence başaramayız.

Milyonlarca insan bir virüs nedeniyle henüz kaybedilmişken, lütfen abartmayalım.

Daha beter bir çıkmazdan önce son çıkış, Red i Miras.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.