Sabahın erken saatleriydi. Leysin Sanatoryumunun penceresinden bakarken, yağmurun ince ince yağışı Füreya’ya huzur veriyordu. Hastalığının getirdiği zor günlerde bile içinde bir şeylerin değiştiğini hissediyordu.
Füreya Koral, Şakir Paşa ailesinin köklü mirasını taşırken bir yandan da kendi yolunu arıyordu. O sabah, henüz farkında değildi ama ileride Türk sanat tarihine damgasını vuracaktı.
O’nu gördüğünde 9 yaşındaydı. Bir gün babası akşama birkaç arkadaşının yemeğe geleceğini söyledi. Ancak yemeğe gelecek kişiler nedeniyle dikkatli davranmaları gerekiyordu bu yüzden evdeki yardımcı kadın erkenden yollanmıştı.
Dikkat çekmemek için evde sadece Emin Bey’in 9 yaşındaki kızı Füreya kalacaktı. Emin Bey eve gelirken biraz tarama, turşu ve peynir almıştı. Füreya annesinden öğrendiği gibi keten örtüyü masaya yaydı babasının getirdiği yiyecekleri tabaklara, rakıyı da küçük bir sürahiye koydu.
Birazdan kapı çaldı. Üç adam evden içeri girdi. Füreya reverans yaparak gelen misafirleri selamladı. Gelen misafirlerden biri Fransız’dı, babası onunla Fransızca konuşmasını istedi. Ancak diğer misafirden gözlerini alamıyordu. Ona bakan masmavi bir çift gözden çok etkilenmişti.
Babası ve arkadaşları bütün gece konuştu. Ertesi gün küçük Füreya babasına mavi gözlü o adamı sordu. Mavi gözlü adam babasının Harbiye’den okul arkadaşı Mustafa Kemal’di ve ertesi gün Bandırma Vapuruna binip Samsun’a doğru yola çıkacaktı.
O gece evlerine gelen sarı saçlı, siyah pelerinli adamın masmavi gözleri yüreğini delip geçmişti. O adama yakın olabilmek için yıllar sonra kendisinden 33 yaş büyük Kılıç Ali ile evlenmeye razı olacaktı. Füreya’nın hayatına bu ilk dokunuş, yıllar sonra sanatla iç içe geçecek ilham dolu bir yolculuğun başlangıcı oldu.
Mustafa Kemal, Füreya’yla yıllar sonra annesi Hakkiye Hanım’ın verdiği bir davette yeniden karşılaştı. Latife hanımla evlilikleri nedeniyle evlerinde verilen yemeğe Füreya keman çalarak eşlik etmişti. Gece sonunda Atatürk onun hatıra defterine şu sözleri yazdı: “Füreya Hanım, görüyorum ki siz çok çalışkan bir insansınız. Millet sizden çok şey bekliyor; siz çok çalışmalı ve bir şeyler vermelisiniz memlekete.” Bu sözler genç Füreya’nın içindeki cevheri ortaya çıkaran bir ışık oldu.
Füreya 1935’te Mustafa Kemal’e en yakın kişilerden Kılıç Ali’yle evlenip Ankara’ya yerleşince onun en yakın halkasına dahil oldu. Öyle ki evinde verdiği bir davette Mustafa Kemal gecenin menüsünü imzalayacaktı.
27.11.937 Ankara tarihli menünün üstünde o gecenin menüsünde sıralanmış yemekler;
Konsome- işkembe çorbası,
gratinli balık ezmesi,
aspikli soğuk tavuk,
Kuşkonmaz,
Türlü,
Börek,
Keşkül ve meyve.
Verem hastalığı Füreya’yı hayattan bir süre uzaklaştırdı. Leysin Sanatoryumunda geçen zaman onun iç dünyasını tamamen değiştirdi.
Teyzesi Fahrünnisa Zeid’in gönderdiği plastik hamur, onun hayatını kökten değiştirecek bir araç haline geldi. Çamuru yoğurdukça kendi kırılmalarını ve yeniden toparlanışlarını hissediyordu. İlk başta bir terapi gibi başlayan bu uğraş zamanla tutkulu bir sanata dönüştü. İsviçre’deki o küçük çamur parçası Türkiye’nin ilk kadın seramik sanatçısını yaratacaktı.
Füreya için çamur sıradan bir malzeme değil, bir tür duygu yansımasıydı. Her şekillendirdiği form iç dünyasının bir izdüşümüydü. “Her çamur parçasında içimde bir şey canlanır; kırıklıklarım, hayallerim ve yeniden toparlanışlarım” diyordu.
Kırık bir parça, geçmişin acılarını; yuvarlak bir kıvrım, yeni bir başlangıcı temsil ediyordu. Sanat, onun için sadece bir ifade aracı değil, aynı zamanda iyileşmenin de bir yoluydu.
2010 yılında Divan Oteli yıkılacak dediklerinde ilk aklıma gelen Füreya’nın seramik panosu olmuştu. Otel yıkılacaksa Divan Oteli’nin pastane duvarını kaplayan ‘Kuşlar’ ne olacaktı ki? Füreya o seramikleri otelin önündeki ağaçlara konan sığırcık kuşlarından ilhamla yapmıştı.
Divan Oteli çocukluk anılarımın en önemli parçalarından biridir. Güzelce’deki yazlık evimizden İstanbul’a indiğimiz sıcak günlerde babam bizi ya Divan Pastanesi’ne Rokoko yemeğe ya da Etap Marmara Otel’in altındaki Opera Pastanesi’ne Pêche Melba yemeğe götürürdü. Hilton Oteli’ne ise beş çayı için giderdik. Oturduğum sandalyeden ayaklarım yere değmiyordu ama Attila İlhan’ın Divan pastanesinin bir köşesindeki masasında yazılar yazdığını hatırlıyorum.
Füreya Koral sadece seramik sanatçısı değildi; o bir ilham kaynağıydı. Şakir Paşa ailesinin köklü değerleriyle şekillenen yaşamı modern Türkiye’nin sanat anlayışına yön verdi. “Doğu’ya ait hissetmediğim halde içimden taşan imgeler, bu toprakların renklerini ve simgelerini yansıtıyordu” demişti. Anadolu’nun renklerini ve desenlerini çağdaş bir yorumla işleyen eserleri estetik bir mirasın ötesinde cesaret ve yenilikçilik ruhunu taşıyordu.
Bugün eserleri hâlâ müzelerde, galerilerde ve kamusal alanlarda sergileniyor. Onun hikâyesi sanatın iyileştirici gücüne ve bir kadının kendi yolunu bulma cesaretine dair bir destan niteliğinde. Ölümünün 20. Yılında 60.yaşını kutlayan Kale Seramik tarafından bir retrospektif sergi hazırlanmıştı. O sergide yeğeni ama aynı zamanda kızı gibi sevdiği Sara Koral Aykar’dan Füreya’yı dinlemiştim.
Şakir Paşa ailesinin bir ferdi olan Füreya sanatın ve hayatın birleştiği o ince çizgide yürüyerek iz bırakan bir yıldız oldu. Hatta kendisinden sonra gelenlere de ilham oldu, asistanı Alev Ebuzziya onun ardından dünyaca ünlü bir seramik sanatçısı oldu. Bugün Divan Oteli’ndeki Füreya panosunu görmek için pastane bölümüne değil toplantı salonlarının bulunduğu kata gidebilirsiniz.
Meraklısına,
Füreya, Ayşe Kulin.
Füreya Belgeseli, Kale Tasarım.
29 Aralık 2024 - Şakir Paşa Ailesi’nin hangi üyesi Atatürk’ün en yakınındaydı?
6 Aralık 2024 - Cumhuriyet Çocukları Z Kuşağına Umudu Hatırlattı
1 Aralık 2024 - 16. Yüzyılda bir papaz, 21. yüzyılda bir papazın kızı Avrupa tarihini değiştirdi
17 Kasım 2024 - Bu gemiyi birlikte yüzdüreceğiz
10 Kasım 2024 - Nuri Şahin Beşiktaş’a transfer olsa kimin takım arkadaşı olacaktı?