Son iki haftada rezerv artışı yeniden sağlandı ve küresel risk iştahında sorun olmazsa bunun sürmesi bekleniyor. Ancak rezervdeki artış piyasadaki TL likiditesini arttırıyor. Bu nedenle, ek politika faiz artışı gerekebilecek.
Seçim sonrası ekonomik süreç uzun bayram tatili ardından bugün başlıyor. Son iki haftada rezerv artışı yeniden sağlandı ve küresel risk iştahında sorun olmazsa rezervdeki artışın sürmesi bekleniyor. Ancak rezerv artışı devam ederse büyüyen TL likiditesi nedeniyle ek politika faiz artışı gerekebilecek.
Seçim öncesinde sürpriz biçimde artırılan politika faiz oranı yüzde 50’ye geldi. Bu oranın gerekli parasal sıkılaştırmayı karşılayıp karşılayamadığı konusundaki tartışmalar devam ediyor. Yani rezerv artışı olmasa da ek faiz artışı ihtiyacının olduğunu söyleyen iktisatçılar var. Dolayısıyla yeni sürecin başlamasıyla birlikte yine ek faiz artışlarını konuşmaya devam edeceğiz.
Rezerv artışının sürmesi halinde ise ‘teknik nedenlerle faiz artışı yapılması gereği’ konuşulmaya başladı. Bunun nedeni artan rezerv karşılığı piyasaya çıkan TL likiditesinin, doğal olarak fiili piyasa faizlerini düşürecek olması. Fiili faiz düşük kalırsa bu durum tasarrufçunun TL’ye dönüşten caymasına neden olabilir.
Merkez Bankası faiz artışı yaparken, fonlama faizindeki koridoru da büyüttü. Merkez Bankası bu koridor genişlemesini kullanarak, politika faizi yüzde 50 iken, piyasaları yüzde 52-53 arası faizlerle fonlayıp, sıkılaştırdı. Bu oranlar da bankaların, düşük tuttukları TL mevduat faizlerini son dönemde artırmalarını sağladı. Son olarak TL mevduattaki ortalama faiz oranları yüzde 46’ya çıktı. Uzun zaman düşük kalan TL mevduat faiz oranlarının artması gerekliydi. Şimdi gelinen yüzde 46’lık faizin de enflasyona göre hala düşük kaldığı da ortada. Özellikle küçük tasarrufçu bu ortalamaların çok altında faiz alabiliyor.
Seçim öncesinde çıkan ‘döviz artacak’ spekülasyonlarının da etkisiyle yılbaşı sonrası yaklaşık 30 milyar dolarlık rezerv eridi, bu da dövize olan talebi iyice artırdı. Döviz talebinin en önemli nedenlerinden biri seçim sonrası belirsizliği idi ama küçük tasarruf sahibinin düşük TL faizi nedeniyle, altın ve dövize hücumu da önemli rol oynadı. Döviz büfeleri önündeki kuyruklar, 5 puanlık son faiz artırımına kadar, siyasi iktidarı da yıpratan bir görüntüye neden olmuştu.
5 puanlık faiz artırımı sonrası döviz talebindeki panik durdu ama tam olarak bitirilemedi. Faiz artışından sonra yeniden yabancı sermaye girişi başlayıp, Mehmet Şimşek’in görevde kalacağı belli olunca döviz ve altına yapılan yatırımlar çözülmeye başladı. Yılbaşından sonra 30 milyar dolar civarında erimiş rezervlerde, faiz artırımı sonrası yaklaşık 8-9 milyar dolarlık artış oldu.
Dolayısıyla yılbaşından bu yana döviz ve altına yatırılan bu paraların TL’ye dönmesi için, hala TL mevduat faizlerinin yüksek kalması, mevcut oranların da üzerine çıkılmasına ihtiyaç var. İşte bu nedenle rezerv karşılığı piyasaya verilen TL likiditesi nedeniyle ek faiz artışı gerekebilir. Merkez bankacılar, bu artışı ‘teknik faiz artışı’ olarak adlandırıyor. Bu artırımın “gerekli sıkılaşma” için değil, aktarım mekanizmalarını düzenlemek için gerekli olacağını söylüyorlar.
Merkez Bankacılar, rezerv artışının sürmesi halinde Merkez Bankası’nın şu anda yüzde 52 olarak uyguladığı fonlama faizini düşürmek zorunda kalacağını söylüyorlar. Bu faizin yüzde 50, hatta altına inmesi gerekebileceğine işaret ediyorlar. Bir başka deyişle Merkez Bankası’nın artırdığı faiz koridoru geçen sürede sıkılaşma lehinde kullanılırken, şimdi aleyhe dönebilir yani gevşemeye neden olabilir. Merkez Bankası, likidite bolluğu nedeniyle politika faizinin 3 puan altına, yani yüzde 47 fonlama faizine kadar inmek zorunda kalabilir.
Bu aleyhe işleyecek koridorun sakıncasını gidermek için koridorun yeniden daraltılabileceği ancak Merkez Bankası’nın daha yeni genişlettiği için bu yola gideceğini tahmin etmediklerini söylüyorlar. Buna karşılık en azından 2.5 puanlık bir faiz artışının bu sakıncayı tolere edebileceğini, böylece mevcut yüzde 52 civarından fonlamayı sürdürme imkanı kazanacağını belirtiyorlar. 2,5 puanlık faiz artışının aynı zamanda, piyasada ‘faiz yükselmeye devam edecek’ algısının oluşmasına da engel olabileceği belirtiliyor.
Tekrarlayalım; buradaki asıl tehlike TL mevduat faizlerinin düşmesi. Rezerv artışı devam eder, TL likidite bollaşır ve Merkez Bankası fonlama faizini indirmek zorunda kalırsa, bu kez bankaların mevduat faiz oranlarını yeniden düşürmeleri bekleniyor. Bu ise Merkez Bankası tarafından istenen bir durum değil çünkü uygulanan sıkı para politikasının etkisini azaltan bir unsur oluyor.
“Ek faiz artışına gitmeden piyasadaki likiditeyi azaltma, dolayısıyla fonlama faizinin düşmesini engelleme imkanı var mı?” diye sorduğumuzda ise yeni araçlarla fazla likiditenin çekilebileceği yanıtını alıyoruz. Bu araçlardan birinin zorunlu karşılık artırımı olduğu, ancak zaten çok yüksek karşılık oranı olduğu için, bu yola gidilmesinin de beklenmediği konuşuluyor. Bunun yanında, Merkez Bankası’nın yüksek faizli, kısa vadeli “likidite bonosu” çıkararak, bu likiditeyi çekme yoluna da gidebileceği belirtiliyor. Ancak Merkez Bankası’nın geçen yıl sonunda gelen bu öneriye sıcak bakmadığını da biliyoruz.
Enflasyonla mücadele asıl şimdi başlıyor. Umarız AKP iktidarı, hatalarını telafi etmek için gereken bu yolun çok zorlu olduğunun bilincindedir.
28 Kasım 2024 - Merkez Bankası artık riskler yerine başarıları öne çıkarıyor
27 Kasım 2024 - Özel sektör hesabı yüzde 48’le yaparken enflasyon yüzde 21’e düşmez
26 Kasım 2024 - Enflasyonla mücadelede ‘kararlılık’ vurgusu yavaş yavaş unutuluyor
25 Kasım 2024 - Yüksek nakit açığı ve Merkez’in zararı enflasyon hesabını bozuyor