Perşembe günü Merkez Bankası toplantısından faiz artış kararı çıkması beklenmiyor ama ‘sürpriz’ bir kararla faizlerin artması umudunun da tümüyle yitirilmediğini görüyoruz. Faiz artışının seçim sonrasına kalması halinde 5 puanlık artışın yetmeyebileceği şimdiden konuşulmaya başladı.
Merkez Bankası’nın piyasaların arkasından geldiği gelişmeler karşısında tepki vermekte geciktiği bu nedenle de istediği sonucu almakta zorlandığı eleştirileri, son haftalarda yaşananlarla birlikte iyice güçlendi. Bunun nedeni Merkez Bankası’nın sorunları görmekte yetersiz kalması da olabilir. Ancak genel kanı “Merkez Bankası’nın sorunları gördüğü ama siyasi nedenlerle karar almakta geciktiği” yolunda. Bunun hangisi doğru, iki neden birden mi geçerli bilemiyoruz ama yetersizlik görüntüsü verildiği kesin.
Geç karar alma sorununun yanında eski ekonomi yönetimi dönemindeki makro ihtiyati tedbirlere geri dönüldüğü izlenimi de Merkez Bankası’na güvenin sağlanmasını zorlaştırıyor. Kurallı ekonomiye dönüş konusunda söz verilmesine rağmen bu gerçekleşemedi diyebiliriz.
İşte ekonomi yönetimi açısından bu görüntüyü düzeltmenin en uygun yollarından biri sürpriz yapıp yarınki toplantıda 2,5 puan olsa bile faiz artışı kararı vermek. Bu karar hem seçime 10 gün kalmasına rağmen oluşacak hasarın büyümesini frenleyebilir hem de seçim sonrasına Merkez Bankası yönetiminin daha itibarlı girmesini beraberinde getirebilir. Bu da alınacak kararların gücünü artıracaktır.
Peki Merkez Bankası bu hafta faiz kararı alamaz bunu Nisan-Mayıs’a bırakırsa ‘işleri toparlayabilir mi’ derseniz tabii ki mümkün. Ancak o zaman alınacak kararların dozunun daha yüksek olması gerekecek. İşte bu nedenle şimdi 5 puanlık artış yapılmaması halinde, seçim sonrasında 5 puanlık artışın da yetmeyebileceği konuşuluyor. 5 yerine bu hafta 2,5 puanlık artış yapsa bile, seçim sonrasında yapacağı ek 2,5’luk artışla durumu kurtarma umudu olabileceği söyleniyor. Ancak bu hafta hiç artış yapmaması ihtiyacı iyice büyütecek.
Her ay Merkez Bankası toplantısından iki gün önce “Para Politikası Değerlendirme Notu” yayımlayan Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) dün yayımladığı notta; bu haftaki toplantıda 5 puanlık faiz artış kararı verilmesi gerektiğini belirtti. Daha önce de Deutche Bank aynı oranda bir artış gerektiğini belirtmiş ardından birçok yabancı banka da şimdi olmasa da seçim sonrası bu oranlara varan artışlar gerektiğini açıklamışlardı.
TEPAV notunda 500 baz puanlık repo faiz artırımın yanında, “verilere bağlı olarak ilave sıkılaşmanın da yapılabileceği belirtilmelidir” denildi. Bu faiz artış sinyalinin Merkez Bankası tarafından faiz artışı yapılsa da yapılmasa da ileriye dönük olarak karar toplantı metninde yer alması gerektiğinin, çoğu iktisatçı tarafından dile getirildiğini söylememiz gerekiyor.
TEPAV faiz artışının yanı sıra şunları da talep etti: “Para politikasındaki dengesizlikleri gidermek amacıyla politika faizindeki artışın özellikle mevduat faizlerine yeterince yansımasını ve kredi piyasasının daha sağlıklı çalışmasını temin edecek düzenlemeler yapılmalı; aktarım mekanizmasının işleyişi kolaylaştırılmalıdır.” Bununla birlikte uygulanmakta olan ekonomide rasyonele dönüş sürecinin kapsamlı bir programa dönüştürülmesi gerektiği, buna yönelik güçlendirici adımların da bir an önce atılması üzerinde de duruldu.
Şubat ayı bütçe gerçekleşmelerinin harcama baskılarının sürdüğüne işaret ettiği, ek önlem alınmadığı takdirde bütçe açığı ve borç stokundaki bozulmanın devam edebileceği belirtilen notta “Para politikası açısından temel sorunun Mayıs 2024’te yüzde 75 civarında bir düzeyde tepe noktasına ulaşması beklenen enflasyonun 2024 sonunda yüzde 36’ya nasıl düşürüleceği ve daha sonraki dönemde de bu düşüş eğiliminin nasıl devam ettirileceği olduğu” düşüncesi tekrarlandı.
Beklentilerin yüzde 44.2’ye çıkmasının sorunu derinleştiren birinci konu olduğu, ikinci konunun ise son haftalarda döviz kurunda gözlenen artış ve net döviz rezervlerindeki azalış eğilimi olduğuna dikkat çekildi. Bu eğilimin son haftalarda yerel seçim sonrasında kurlarda düzeltme olacağı bekleyişiyle artan döviz talebinden kaynaklandığı, Merkez Bankası’nın sadece ve gecikmeli olarak ihtiyati politikalara yönelmesinin de bu eğilimi güçlendirdiğinin altı çizildi.
Aynı kapsamda, “politika faizindeki artış, yerleşiklerin hem döviz talebini belirgin biçimde azaltacak hem de tüketim harcamalarının artış oranını aşağıya çekecek ölçüde TL mevduat faizlerine yansımamıştır” denildi. Merkez Bankası’nın şubatta faiz artırmayıp, ardından olumsuzluklara tepki olarak faiz dışı sıkılaştırıcı önlemlere başvurması hakkında da “Bu tür kararların bir olumsuz sonucu, politika faizinin yükselebileceği bir üst sınır olduğu şüphesini artırarak programın başarı şansını olumsuz etkilemesidir” yorumu yapıldı. Bir diğer olumsuz sonucu ise “parasal sıkılaştırmadaki dengesizliğin krediye erişimi gereğinden fazla zorlaştırması” olarak belirtildi.
Piyasa beklentilerinin Merkez Bankası’nın enflasyon tahminiyle uyumunun mutlaka sağlanması ve kurlardaki baskının önüne geçilmesi gerektiği belirtilirken, bir an önce iktisadi temelleri güçlendirilecek adımlar atılıp piyasaların bunlara ikna edilmesi gerektiği de belirtildi.
Bu tablo, bilinçli ya da bilinçsiz, ekonomi yönetiminin son dönemde aldığı (ya da alamadığı) kararların sonucu oluşmuş bir tablo. Seçim sonrası beklenmeden hataları telafi edecek adımlar başlasa daha iyi olacağı kesin. Seçim sonrasına kalırsa ne zaman doğru kararlar verilmeye başlayacak, bu kararlar hataları telafi etmeye yetecek mi, bütün bunları şimdiden bilmek ise mümkün değil.