Piyasa beklentisi niye bozuluyor, nasıl düzelir?
Gaye Erkan istifasını açıkladı, yerine yardımcılarından Fatih Karahan getirildi. Erkan’ın son dönemde ailesiyle ilgili çıkan haberlerin ardından istifasının istendiği anlaşılırken, yeni Başkan Karahan’ın da zor bir süreçte göreve geldiği çok açık.
Son yaşananlardan sonra Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in olaya müdahale ettiğini ve Merkez Bankası Başkanı’nı değiştirme operasyonunun Bakan tarafından organize edildiğini öğrendik.
Böyle bir değişimi bekliyorduk ama seçimlerin ardından yapılması daha muhtemel gözüküyordu. Şimşek’in son olayların Merkez Bankası ve uygulamadaki programa dönük olumsuz etkilerini düşünerek, bir an önce değişiklik yapmak istediği belirtiliyor.
Bakan Şimşek’in konuyu Cumhurbaşkanı’na açtıktan sonra bu görevi yapabileceğini düşündüğü üç ismi sunduğu, Cumhurbaşkanı tarafından Karahan’ın Başkan olarak seçildiği ifade ediliyor. Fatih Karahan, yeni dönemde Başkan yardımcılığı için ABD’den, son görevi Amazon’un Başekonomistliğini bırakarak, Şimşek’in isteğiyle yurda gelen bir isim. Ancak kendisinin eski ABD Büyükelçisi Murat Mercan başta olmak üzere, üst düzey AKP’li isimlerle akrabalığı da biliniyor.
Fatih Karahan’ın zor bir süreçte göreve geldiği ama seçimin de etkisiyle, gevşeme gösteren ekonomik programın güçlendirilmesi açısından olumlu katkı yapabileceği belirtiliyor. Başkan değişikliğinin piyasalar üzerinde olumsuz bir etkisi olması beklenmiyor. Her ne kadar “çok kısa süreli bir Merkez Bankası Başkanı daha” görsek de, bu kez durumun farklı olduğu, başkan değişikliğinin politika değişikliğine neden olmayacağı açık.
Son gelen veriler, geciken Merkez Bankası kararlarının da etkisiyle bozulma eğilimi gösteriyor. Bu nedenle yeni Başkan’ın atacağı yeni ve güçlü adımların programa güveni tazeleyebileceği konuşuluyor. Örneğin, Erkan’ın başkanlığında ek bir faiz artışına kapı bırakılmamışken, şimdi ek faiz artışı yapılabilmesi halinde, bozulan beklentilerinin düzeltilmesi imkanı kazanılabilir.
Merkez Bankası uyguladığı politikalarla ya da önlem almakta gecikerek dövize talebin artmasına, enflasyon beklentilerinin de bozulmasına neden oldu. Merkez Bankası’nın 2024 yıl sonu için koyduğu yüzde 36 enflasyon hedefine ulaşılacağına, olmadı yüzde 40’ın altına inileceğine inanan iktisatçı sayısı her geçen gün azalıyor.
“Bu gidişle 2024 yıl sonu enflasyonu kesinlikle yüzde 40’ın altına inmez” denilebilir ama yine de Pazartesi günü açıklanacak Ocak ayı enflasyon rakamını beklemek gerek. Politika faizini yüzde 45’e çıkarmasına rağmen, enflasyonu yüzde 40’ın altına indirme beklentisi yaratamayan Merkez Bankası’nın bu sınavda başarılı olamadığını kesinlikle söylemeliyiz.
Merkez Bankası yönetimi, aylardır söylenmesine ve önlem alınması istenmesine rağmen, piyasadaki aşırı likiditeyi çekmek ve döviz rezervlerindeki erimeyi frenlemek için ancak geçtiğimiz hafta harekete geçti. 26 Ocak haftasında, verilerin iyice bozulduğu görüldükten sonra harekete geçmesi, işe müdahale etmekte kesinlikle geç kaldığını gösteriyor.
Merkez Bankası geçen hafta aldığı kararlarla, bankalarla kotasyona tabi swap işlemlerine sınır getirdi, KKM hesaplarındaki erimeyi frenleyen zorunlu karşılık düzenlemeleri yaptı.
Önümüzdeki 15 gün içerisinde, azalan swap hacmine bağlı aşırı likiditenin bir bölümünün çekildiğini, KKM’nin yavaşlamasıyla da rezervlerdeki erimenin bir miktar azaltıldığını görebiliriz. Ancak Merkez Bankası’nın bu kadar gecikmiş olması, “Merkez Bankası piyasalara öncü olmak yerine, piyasaların ardından sürüklendi” yorumlarına neden oldu.
Bu adımlarla birlikte TL mevduat faizlerinin artması sağlanabilecek mi, onu henüz bilmiyoruz. Swap kanalıyla bankaları ucuza fonlayan Merkez Bankası, bu nedenle TL mevduat faizlerinin artmasını engeller bir konuma sürüklendi. Özellikle küçük tasarruf sahibi TL mevduatlarına enflasyonun üzerinde faiz alamayınca, yine dövize yönelmeye başladı. Şimdi faiz artışı durup yüklü swap bankalar açısından cazibesini yitirince bu işlemleri sınırladı.
Yüksek faize rağmen halkın TL’ye dönmesini sağlayamayan Merkez Bankası bu nedenle dövize talebin artmasına, döviz hesaplarında yeniden artışa neden oldu. Öyle olunca da bir yandan döviz rezervlerinden erime yeniden başlarken, öte yandan ise zorunlu olarak kurların her zamankinden daha fazla yükselmesine izin vermek zorunda kaldı.
Ocak ayındaki sepet kur artışının aylık yüzde 3.5’a çıktığı hesap ediliyor. Bunun yanı sıra Şubat ayının ilk günlerinde de kurlardaki hızlı artış devam etti. Halbuki iktisatçıların “yıl sonu enflasyon yüzde 40’ın altına inecek” derken en sağlam argümanlarından birini “kur artışlarında aylık yüzde 2-25 arasında kalınacak” varsayımı oluşturuyordu. “Ocak enflasyonu yüksek olduğu için kur artışları da yüksek oldu” diyebilirsiniz ama yapılan hesap böyle değildi. Yeni yıla kadar aylık artış oranları korundu ama belli ki döviz rezervlerini daha fazla eritmemek için kur artışlarının biraz yukarı çıkmasına izin verdiler.
Hem dövize olan talebin artması, hem kurlardaki aylık artışın hızlanması, enflasyon beklentilerini bozan unsurlar arasında. Şimdi sırada Pazartesi günü açıklanacak TÜİK’in Ocak ayı enflasyon rakamı var. İTO’nun yüzde 6.72’lik artışını, geçen yıl Ocak ayındaki endekslerle kıyaslayan iktisatçılar, TÜİK’in Ocak ayında yüzde 7.5 ile 8 oranında bir enflasyon açıklamasını bekliyorlar. Yüzde 7.5’in altında açıklanacak rakamın güvenirliği şimdiden tartışmalı hale geldi.
Bu gelişmeler Merkez Bankası’nın olaya tam olarak hakim olamadığı, karar almakta geciktiği ve piyasalar üstündeki faiz artışı nedeniyle kazandığı psikolojik üstünlüğü kaybettiği anlamına geliyor. Bu üstünlüğü kazanıp yeniden piyasaları yönlendirir konuma gelmesi için önemli bir hamle yapması gerekecek. Ancak bu hamle ne olacak, nasıl yapılacak, işe yarayacak mı bilinmiyor.
Merkez Bankası önümüzdeki hafta yayınlayacağı yılın ilk enflasyon raporunda yüzde 36 hedefini değiştirecek mi, onu da bilmiyoruz. Ancak şu kadarını söyleyelim; eğer iki hafta arayla, “faizde tepe noktası, bu oran yeterli” deyip ardından enflasyon hedefi değiştirilirse, yeni başkana rağmen, Merkez Bankası yönetimi bir kez daha kredibilite kaybına uğrar.
Hedefi değiştirmezse de, “Artık ulaşılması imkansız hale gelen bir enflasyon hedefini koruyor” konumuna düşebilir. Açıkçası Merkez Bankası kendi kendini zora soktu. İktisatçılar, gerekenin yapılacağı konusunda Merkez Bankası’na güvenmek istemişlerdi, ama olmadı.
İşte bu nedenle Merkez Bankası Başkanı’nın değişimi bir fırsat haline getirilebilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yeni başkana Şubat ayında bir 2,5 puanlık artış izni vermesi halinde, beklentilerin düzeltilmesi açısından önemli bir hamle yapılmış olur. Enflasyon Raporu açıklamasında yeni Başkan Karahan’ın bu yolda mesaj vermesi, TL mevduatlarının artırılması için ek adımlar atması, seçime kadar beklentilerin daha da bozulmasını engellediği gibi, düzelmesini bile sağlayabilir.