Merkez Bankası’nın yeni başkan yardımcılarıyla ilgili yazılmayanlar
Yüzde 50 politika faizine rağmen enflasyonun yeterince düşmemesinin ardındaki nedenler arasında yüksek bütçe nakit açığı ve Merkez Bankası’nın büyüyen zararına dikkat çekmek gerekiyor.
Bütçe açığının milli gelire oranı için, önlem alınmazsa yüzde 7.5’lara doğru gittiği söylenirken, Maliye ve Hazine Bakanı Mehmet Şimşek açığın bu yıl yüzde 5’e, gelecek yıl ise yüzde 3’e indirileceğini söyledi. Şimşek bu kapsamda geçen yılın sonunda bütçedeki 731 milyar TL’yi emanete alarak 2024’de nakit açığını bütçe açığının üzerine çıkardı.
Geçen yıl sonuna doğru bu kalem oyununu görünce söylediğimiz gibi bu yıl nakit açığı bütçe açık rakamının çok üzerinde gerçekleşiyor. Nakit harcama büyüdüğü için de bütçe açığının enflasyonla mücadele açısından önemi azalıyor. Bu kanalla yapılan, bütçede gözükmeyen harcamalar talep artışının bütçe dengesinin üzerinde gerçekleşmesine neden oluyor.
Bu arada bir iktisatçı arkadaşım bütçe açığının yüzde 7.5’lara çıkacağı tahminleri yapılıp Şimşek yüzde 5’e indireceğini söyleyince sanki sıkılaştırılıyor algısına kapılındığını hatırlattı. Halbuki ciddi bir istikrar programının son örneği olan 2000-2001 yılındaki tedbirler sırasında bırakın bütçe açığını, faiz dışı açıkta çok radikal önlemler alınmış, bütçede faiz dışı fazlanın önce yüzde 6.5 olması istenmiş ama daha sonra IMF yüzde 5 konusunda ikna edilmişti. Bu da bize bu bütçe dengesinin enflasyonla ciddi mücadele için yetersiz kaldığını, geç de olsa gösteriyor.
Bakan Şimşek bu yıl açığın yüzde 4.9’a ineceğini, gelecek yıl ise yüzde 3’e indirileceğini söylüyor. Ekim sonu itibariyle gelirlere kıyasla bütçe harcamalarında aşırı artış görünürken, bir kısmı geçen yılki kalem oyunu nedeniyle, bütçe açığı içinde gözükmüyor, nakit açığı çok hızlı büyüyor. Burada deprem harcamaları etkisinden sözedilse de, bunu çıkardığınızda bile, bütçede faiz dışı açığın hala yüzde 2 civarında olduğu görülüyor Gelecek yıl da aynı şekilde yüzde 2 civarında bir faiz dışı açık sözkonusu.
Kemal Derviş döneminin Merkez Bankası Başkan Yardımcılarından Prof. Dr. Fatih Özatay’a sorduğumda, o dönem borçların milli gelire oranının çok yüksek olduğunu, o nedenle faiz dışı fazlanın yüzde 5 olarak belirlendiğini, şu anda borçlar o kadar yüksek olmadığı için bu kadar yüksek orana ihtiyaç olmadığını söyledi. Şu anda faiz dışı fazla değil, açığın yüzde 2 olduğunu hatırlattığımda, Bu oranın etkili olamayacağını “yüzde 1 gibi olsa bile, açık değil fazla verilmesi gerektiğini” söyledi.
O dönemin Hazine Müsteşarı, CHP milletvekili Faik Öztrak ise sosyal medya mesajıyla nakit açığına dikkat çekti Öztrak Hükümetin geçen yılın son ayında emanete aldığı 731 milyar TL’yi hızla harcadığını, 2024’ün ilk 10 ayında bu hesaptan yapılan ama bütçe açığına yansımayan harcamanın 468 milyar TL’ye ulaştığını belirtti. Tabelada yazan bütçe açığının Ekim ayı sonunda 1 trilyon 260 milyar TL, bütçe açığının ekonomiye gerçek etkisini gösteren nakit açığının ise, emanet ve avans hesapları dahil, 1 trilon 719 milyar TL olduğuna dikkat çekti.
Bütçe açığı konusunda hafta sonunda yeni bir not yayımlayan TEPAV direktörlerinden Prof. Hakan Yılmaz da, IMF’in de bu konudaki uyarısını hatırlatarak, emanetler kanalıyla nakit açığının büyüdüğüne dikkat çekip şu değerlendirmeyi yaptı: “Bu durumun ekonomiye, özellikle de enflasyona, kamu talebi yönlü olan dönemsel etkisi ile bütçe performansının doğru ölçülmesi için 3 ayda bir raporlanması gerektiği değerlendirilmektedir. Faiz dışı denge ise geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 200,3 oranında bozulmuştur. Faiz dışı açığın artması, Hazinenin borçlanma ihtiyacını da yukarıya çekmektedir. Bütçenin tasarruf seviyesini gösteren cari bütçe açığında (negatif tasarruf demek) ise yüzde 263’lere ulaşan bir artış olmuştur. Cari bütçe dengesindeki bu bozulma hem yatırımlara ayrılacak kaynağın azalmasına, hem de cari gelirlerin giderleri karşılamada yetersiz kalmasına neden olarak borçlanma ihtiyacını ve hızını artırmaktadır”
Enflasyonla mücadeleyi gevşeten ancak fazla konuşulmayan sorunlardan biri de Merkez Bankası büyüyen zararı. Geçen yıl sonu 900 milyar TL civarında zarar eden Merkez Bankası, bu yıl da, KKM yükü azalsa bile, zarar etmeye devam ediyor. Bunun en önemli nedenleri; rezerv büyütmek için aldığı dövizler ve bankaların zorunlu karşılıklarına ödenen faizler. Bu yılki açığın 400 milyar TL’yi, toplam zarar 1.3 trilyon TL’yi aştı.
Merkez Bankası zararı, piyasaya verilen hem de karşılıksız para basılarak verilen fazla likiditeyi temsil ediyor.Yani doğrudan enflasyonu artırıcı bir rol oynuyor. Ancak bu rakam da bütçede gözükmediği için bütçenin enflasyonla mücadeledeki anlamının iyice yitirilmesine neden oluyor.
İktisatçılar Merkez Bankası zararının bütçe açığına eklenmesi konusunda değişik yorumlar yapıyorlar.Ancak nasıl Merkez Bankası kar edince bunu Hazine’ye ödüyor, O da bütçe dengesi içinde bunu harcıyorsa, Merkez zarar edince, üstüne üstlük bu zararı için Hazine kağıt vermeyince, aynı etkinin bu kez ters yönde işlediğini rahatlıkla söylenebilir.
Yani enflasyonla mücadele için belirlenen bütçe açığı ve faiz dışı açık rakamlarının yetersiz kaldığı açık. Buna ek olarak nakit açığının bütçe açığının çok üzerinde olması ve Merkez Bankası’nın yüklü zarar etmesi enflasyonla mücadelede, fiili olarak gevşeme etkisi yaratıyor. Kısacası sorun yüzde 50’lik politika faizinin yetersizliğinden kaynaklanmıyor. Faizi yüzde 50’de tutup yetersiz mali denge belirler, üstüne kalem oyunuyla bunu iyice yetersiz hale sokarsanız enflasyon da düşmez.
28 Kasım 2024 - Merkez Bankası artık riskler yerine başarıları öne çıkarıyor
27 Kasım 2024 - Özel sektör hesabı yüzde 48’le yaparken enflasyon yüzde 21’e düşmez
26 Kasım 2024 - Enflasyonla mücadelede ‘kararlılık’ vurgusu yavaş yavaş unutuluyor
25 Kasım 2024 - Yüksek nakit açığı ve Merkez’in zararı enflasyon hesabını bozuyor