Koç Holding'in hayatını kaybeden eski CEO'su Can Kıraç iş yaşamının dışında hiç vazgeçmediği Atatürkçülüğü ve Galatasaraylılığı ile de tanınıyordu. Ertuğrul Özkök, Kıraç'ın sıra dışı insani portresini yaşamından anektotları da aktararak kaleme aldı
Koç Grubu’nun efsane CEO’su Can Kıraç bu sabaha karşı 97 yaşında öldü.
Can Kıraç 41 yıl boyunca Koç Grubu’nun çeşitli şirketlerinde görev yaptı ve sonunda İcra Kurulu Başkanlığından emekli oldu.
Babası Atatürk Orman Çiftliği’nde çalışan ziraat mühendisi Ali Numan Kıraç’tı.
Doksanıncı yaş gününü sırt çantasını alıp gittiği Fransa’nın Nice şehri yakınlarında kutlamıştı.
Can Kıraç’a adını Atatürk vermişti.
Kendisini yakından tanıma şansım olmuştu.
Hayatının son yıllarında iki keyifli uğraşısı vardı.
90 yaşında saçlarını at kuyruğu yapıp sırt çantasını alarak uzak diyarlarda, dağlarda tepelerde dolaşmak…
Bir de fotoğrafları birleştirip montajlayarak esprili kolajlar yapmak..
Yakın arkadaşları için oluşturduğu WhatsApp grubunun da üyesiydim.
Sessiz bir Galatasaraylı idi.
Bence Galatasaray’a sevgisi de gücünü bu sessizlikten alıyordu.
Patronum Aydın Doğan vasıtasıyla şahsen tanımıştım, ama Can Kıraç’ı asıl 2017’de yayınladığı kitabı okuduktan sonra tanıdım.
İçindeki muzip çocuğu o sayede keşfettim.
Doksanıncı yaş günü dolayısıyla hatıralarını yayınlamıştı.
Harika ve çok basit, ama çok samimi bir dille yazılmış, çok eğlenceli bir kitaptı.
Bir solukta okumuş, oradan aldığım harika alıntılarla Hürriyet’te bir yazı yazmıştım.
Ölümünü öğrendiğim an aklıma o kitap geldi.
Bu yazıyı da işte oradan aldığım alıntılarla yazıyorum.
Kitapta beni en çok Koç Grubunun kurucusu Vehbi Koç’un dönemin siyasi iktidarı karşısındaki duruşunu anlatan bölüm etkiledi.
Daha doğrusu genç bir yöneticiyle patronun siyasi iktidara karşı dayanışmasını anlatan bölüm.
Okurken şunu düşünmüştüm.
Acaba bugün hangi iş insanı böyle bir duruş sergileyebilir.
Bu olay Can Kıraç’ın hiçbir zaman bitmemiş Atatürk sevgisini ve büyük bir patronun asil duruşunu hatırlatması bakımından çok etkilemişti beni.
Can Kıraç’ı tanıtmaya buradan başlayıp daha eğlenceli ve onun muzip karakterini anlatan bölümlere geçeceğim.
Hızlı bir Atatürkçüdür..
1951 yılında Koç Grubu’nda çalışırken CHP Çankaya ilçe örgütüne başvurup parti üyesi olur.
İstanbul’da gençlerin çıkardığı “İnkılap ve Gençlik” dergisine de üç yazı yazar.
Başlıkları şöyledir:
“Hatalı Yol,” “Nereye Gidiyoruz” ve “Baba Nesline İkaz.”
Demokrat Parti iktidarı hakkında “memleketin emniyetini tehlikeye sokmaktan” dava açar.
Bunu duyan Vehbi Koç onu odasına çağırır.
“Daha yeni başlamışken işimi kaybedeceğim” korkusuyla gider.
Nefes nefesedir.
Vehbi Bey “Yahu sen genç adamsın 50 adımlık yoldan böyle mi gelinir, otur şuraya” der ve devam eder:
“Şimdi yazdıklarını bana yüksek sesle ve tane tane okuyacaksın.”
Korkuyla okur.
Vehbi Bey’in cevabı:
“Bravo, sen müthiş adamsın yahu. Bu yazının altına ben bile imza atarım. Beraatını sağlayacak hukuki yollar bulmalıyız.”
Vehbi Bey işte bu insandır.
Ve onun bu duruşu bugün hâlâ Koç ailesinin geleneği olarak devam etmektedir.
Can Kıraç İzmir’de Egemak’ın müdürü olduktan sonra Vehbi Koç bir akşam evine yemeğe gelir.
Vehbi Koç bu tür davetlere çok önem verirmiş. Çünkü yöneticilerini ve eşlerini daha iyi tanıma fırsatı olarak görürmüş.
Harika bir yemek olmuş.
Yemeğin sonunda Vehbi Bey çok memnun kaldığını belirterek eşine “İnci Hanım senin yemeklerin de çok hoşuma gitti, yorulmuşsundur, eline sağlık” demiş.
İnci Kıraç “Yemeklerin bir kısmını da Can yaptı, benim için yorgunluk olmadı” deyince Vehbi Bey’in ifadesi birden değişmiş, alt dudağı hafifçe aşağı sarkmış.
“İnci Hanım, sen sen ol kocanı bir daha mutfağa sokma. Ben onun bütün zamanını işine vermesini, yani bana ayırmasını istiyorum. Yemek yapmasını bilmiyorsan söyle kocana, aşçı tutsun” demiş.
Ama ikisinin de üzüldüğünü görünce gönüllerini almak için “Can Bey’in maaşını arttıracağım, bir aşçı tutarsınız” demiş.
Yıllar iş anlayışını da değiştiriyor.
Günümüzde yemek yapmak yöneticiler ve patronlar için işteki performansı da arttıran bir hobi olarak kabul ediliyor.
Can Kıraç Galatasaray Lisesi’nde okumaktadır.
Genç bir erkek olarak en büyük hayali Dame de Sion’un kızlarıyla tanışmaktır.
Dame De Sion’un kız öğrencileri olgunluk sınavı için Galatasaray Lisesi’ne geldiklerinde Can Kıraç onlardan birine ilgi duyar, yanına gider, “Sizinle arkadaş olabilir miyiz” der.
Kızın cevabı şudur:
“Ben sizi ilginç bulmuyorum, onun için arkadaş olamayız, hiç kendini oyalama…”
Kıraç’ın bir kızla tanışma arzusu böyle bir hüsranla biter.
Yıllar sonra o kızla İzmir’de karşılaşır.
Adı Nurten’dir ve ilginç bulduğu bir erkekle evlenmiştir.
İzmir’in en tanınmış işadamlarından olan Dündar Soyer’le evlenmiştir.
1950’li yılların başı.
Can Kıraç ileride eşi olacak İnci ile tanışmıştır.
Çarşamba ve cuma günleri saat 16.00’da işi kırar ve doğru Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin önüne gidip sevgilisiyle buluşur.
Ancak o sıradaki patron Bernard Nahum olayın farkındadır, o günler o saatlerde merdivenin başından “Can Bey hemen bana gel” diye bağırır.
Orada olmadığını görünce de “Bu adam nereye gidiyor, bulun ve hemen getirin” der.
Sonunda arkadaşları durumu anlatır.
Patronun cevabı şu:
“Can’a söyle, buluşmayı iki günden bire indirsin. O gün iki saat kaybolsun.”
İyi patronlar güzel çözümler bulur…
Birinci cildinde İzmir’de geçirdiği 12 yılı anlatıyor.
Bir İzmirli olarak çok keyifle okudum.
Orada İzmir’in efsane Belediye Başkanı Osman Kibar’a ait çok ilginç bir hatırasını anlatıyor.
Vehbi Koç onu grubun Egemak şirketinin müdürü olarak İzmir’e gönderir ve 12 yıl orada kalır.
Bir gün Ege Sanayi Odası Başkanı Osman Kibar’ı ziyarete gider.
Randevusu saat 14.00’tedir.
Özel Kalem Müdürü onu makam odasına alır ve “Başkanım birkaç dakika beklemenizi rica ettiler” der.
Can Kıraç ona söyleyeceklerini düşünürken birden yandaki kapı açılır ve Osman Kibar hışımla içeriden çıkar.
Elinde beyaz bir mendil vardır ve onu dudağına bastırırken özel kalem müdürüne “Bana birkaç buz getir” diye talimat verir.
Sonra şaşkınlıkla kendisine bakan Can Kıraç’a döner, şunu söyler:
“Sen daha gençsin, kızları öperken dudaklarını korumayı sakın unutma…”
İzmir Can Kıraç’a böyle merhaba demiştir.
Eskiden sekreter denirdi. Şimdi asistan deniyor.
Can Kıraç tecrübelerine dayanarak bugünün asistanlarına “Aman dikkat” diyerek tavsiyelerini anlatıyor:
“Aman ha, telefonla arayan eşime ‘Patronun nereye gittiğini bilmiyorum’ deme, aile saadetime gölge düşürürsün.
Aman ha, sabahları beni arayana ‘Saat 10’dan önce işe gelmez’ deme tembelliğimi herkese yayarsın.
Aman ha, mahrem yazıları posta yerine faksla gönderme, hem kendini hem beni küçük düşürürsün.
Aman ha, telefonla arayan kişilere ‘Patronum bir haftadır toplantıda’ deme, Guiness Rekorlar kitabına girmemize yol açarsın.”
(*) İş raporlarımıza kişilik katar.
(*) Cümleleri yerli yerinde kullanarak fikirlerimize tercüman olur.
(*) Telefonla arayanlara karşı tele-kalkan olur.
(*) Randevusuz gelen ziyaretçileri atlatmak konusunda yaratıcıdır.
(*) Yüzlerce telefon numarasını ve ismi ezbere bilir.
(*) Çalışma odalarının düzenini sağlar.
1952 yılı…
Can Kıraç İzmir Gaziemir Ulaştırma Okulu’nda yedek subay bölüğündedir.
O yıl Günseli Başar Avrupa Güzeli seçilince buna çok sevinir.
Kutlamak için başçavuşu olduğu yedek subay bölüğünü merasim yürüyüşüne çıkarır.
Okul komutanı bunu askerlik disiplinine uymayan bir davranış olarak görür ve ona bir hafta katıksız hapis cezası verir. Bu olaydan dolayı adı “çapkın başçavuş”a çıkar.
Kitabın sonundaki çok sayıda fotoğraftan biri dikkatimi çekti. Can ve İnan kardeşlerin küçüklüğüne ait bir fotoğraftı.
Daha sonra Vehbi Koç’un kızı Suna Kıraç’la evlenen ve Koç Grubu’nda uzun yıllar en üst düzey yönetici olarak görev yapan İnan Kıraç’ın üstünde kız çocuğu elbisesi vardı.
Açıp Can Kıraç’a sordum.
“Annem kız çocuğu istiyordu. Erkek olunca onu kız gibi giydirdi” dedi. Aradan yıllar geçti. Can Kıraç saçlarını uzattı. Hatta atkuyruğu yaptı. Böylece annenin bir hatırası tamamlandı.
İşte böyle renkli bir insandı Can Kıraç.
Belki de Türk ekonomisinin aynı zamanda bir Cumhuriyet tarihi sayılan hikayesinin en renkli simasıydı.
Güzel yaşadı.
Cumhuriyet’e karşı sorumluluğunu ve minnet duygusunu yüreğinde hep meşale gibi tutan ilk nesil iş insanlarımızdandı.
Onun aramızdan ayrılmasıyla birlikte Cumhuriyet tarihinin Vehbi Koç’la başlayan özel teşebbüs tarihinin çok önemli bir sayfası daha kapanıyor.
Ama eminim o idealler bugün dünyanın en büyük başarı hikayelerinden biri olan Koç ailesinin yeni nesillerinde de aynen devam ediyor.
***
Can Kıraç: “Eldivensiz Adam” ve “Antika Adam”, Haz. Mehmet Gündem, Alfa Yay. 2017
26 Aralık 2024 - Sayın Ali başkanım, yılbaşı gecesi kırmızı boxer külot giyebilir miyim?
25 Aralık 2024 - Türk halkı bu iki tuhaf kelimeyi 75 yıl sonra nasıl tersine çevirdi
24 Aralık 2024 - Başörtülü kadının kelepçelendiği gece Ankara ve Manisa’da yaşanan üç olay
21 Aralık 2024 - Bu 32 blucin efsanesinden kaçını tanıyorsunuz?