İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile Roma’ya gittik.
Olay oldu.
“Bir uçak dolusu gazeteciydik…”
Hala konuşuluyor.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan geçen hafta iki yarı uçak dolusu gazeteciyle önce İspanya, sonra İtalya’ya gitti.
Kimse konuşmuyor…
Üstelik iki uçak kalktı.
Birinde gazeteciler vardı ötekinde iş insanları.
İmamoğlu’nunki Türk Havayolları’ndan kiralanmış bir Boeing 737 tipi uçaktı.
Ötekiler ise Cumhurbaşkanlığına tahsis edilmiş dört uçaktan biri olan bir Airbus 330’du.
İmamoğlu’nun yanındaki “bir uçak dolusu gazeteci”nin kim olduğunu bütün Türkiye öğrendi.
Çünkü katılan gazetecilerin tam listesini ben yazdım.
Konu çok tartışılınca muhalif kesimden bazı kişiler beni eleştirdi.
“Niye yazdın isimlerini” dediler.
Bir dakika arkadaşlar, gazeteci olarak hiç anlamadığım şey işte bu.
Biz illegal toplantı yapan bir uçak dolusu gazeteci miydik yani?
Katılan gazetecileri yazmamın nedeni şuydu.
İmamoğlu davet edeceği gazeteciler konusunda iktidar-muhalefet diye ayırım yapmamış, akreditasyon uygulamamıştı.
Bu özlediğimiz bir şeydi.
İkinci önemli nokta ise davet edilen gazetecilerin çoğunun “Yeni Medya” denen dijital yayıncılıktan seçilmiş kişiler olmasıydı.
Bunlar bildiğimiz patron medyası sisteminin dışındaki gazetecilerdi.
Dikkat ettim, çoğu neredeyse tek kişilik Youtuber yayıncısı olmasına veya internet sitelerine mensup insanlar olmalarına rağmen tanınmış gazetecilerdi.
Bu da çok özlediğimiz bir şeydi.
Peki Cumhurbaşkanının sık sık yaptığı dış gezilerde uçağına davet edilen gazeteciler kimdir?
Her gezide onların sadece toplu fotoğraflarını görüyoruz.
Aynı masada aynı kompozisyonda aynı oturma düzeninde çekilen fotoğraflar olduğu için isimlerini ve hangi medyanın mensupları olduklarını hiç öğrenemedik.
Sanki A 330’da bir “Omerta kanunu” var. Aralarından hiç kimse giden gazetecilerin kim olduğunu yazmıyor.
Hadi onu da ben yapayım.
Şimdi de Cumhurbaşkanının İtalya gezisine katılan A 330 gazetecilerinin kim olduklarını ve hangi gazete ve televizyonlarda çalıştıklarını yazıyorum.
(*) Murat Yancı (Demirören Medya Grubu Başkanı)
(*) İsmail Kapan (Türkiye Gazetesi)
(*) Ferit Ersoy (Beyaz TV Koordinatörü)
(*) Mehmet Yeşilkaya (Habertürk)
(*) Nermin Yurteri (NTV)
(*) Melik Yiğitel (Akşam)
(*) Taha Dağlı (Haber Global)
(*) Zeynep Türkoğlu (24 TV)
(*) Zahit Sobacı (TRT Genel Müdürü)
(*) Murat Alan ( Akit Genel Yayın Yön.)
(*) Mehmet Acet (Kanal 7)
(*) Serdar Karagöz (Anadolu Ajansı Genel Md.)
(*) Banu El (A haber)
(*) Merve Şebnem (Diriliş Postası Genel Yayın Yönetmeni)
(*) Hilal Kaplan (Sabah)
(*) Semra Karabaş (TV Net Ekonomi Müdürü)
(*) Özay Şendir (Milliyet Genel Yayın Yönetmeni)
(*) Melih Altınok (Sabah)
Dikkat ettiyseniz muhalif denebilecek hiçbir yayın kuruluşundan gazeteci yok.
İkincisi hepsinin küçük sayılabilecek gazete ve televizyonlara mensup olması.
Bir üçüncü özellikleri de şu: Davet edilenlerin hepsi klasik medyadan.
Yani, Sabah ve Demirören grubu hariç, hemen hepsinin ya küçük, tirajları üç beş bini geçmeyen gazetelerden ya da reytingleri düşük küçük haber kanallarından.
Gazetelerin tamamının tirajını toplasan Fatih Altaylı ile Yılmaz Özdil’in yayınlarını izleyenlerin yarısına ulaşmaz.
İçlerinde yeni medyadan tek kişi yok.
Bu yazıyı bu akreditasyon sistemini eleştirmek için yazdığımı sanmayın.
Davet edilen arkadaşlarımızın hiçbirine saygısızlık etmem.
Eleştirim davet edilen insanların kim oldukları veya hangi medyaya mensup oldukları da değil.
İmamoğlu’nun B 737 uçağının içinden her tür haber geldi.
Geziye katılan gazetecilerin kimlikleri bile o uçaktan yazıldı.
İstanbul Oyunları için imza atılan binanın içinden renkli izlenimler okuduk, dinledik.
Toplantılar sırasında yapılan şakaları bile anlatan yazılar vardı.
Oysa Cumhurbaşkanının önce İspanya sonra İtalya’ya yaptığı ziyaretler hem siyasi açıdan çok önemliydi.
Hem de çok renkli konular vardı.
Mesela İtalya gezisi.
İtalyan Repubblica gazetesi Puglia’ya gelen siyasiler ve heyetleriyle ilgili çok renkli izlenimler verdi.
Moritanya heyetinden bir ekip bisikletle gezmeye çıkmış ve kaybolmuş.
Hint heyeti bir ara “Tiger, Tiger” (Kaplan) diye bağırmaya başlamış, önce anlamamışlar, sonra bölgedeki hayvanat bahçesini aradıklarını öğrenmişler.
Bu arada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ekibi ve güvenlikçileri ona tahsis edilen Borgo Egnazia otelindeki odayı beğenmemiş.
Cumhurbaşkanının uçağında giden gazetecilerden bu konuda renkli doğru dürüst bir şey okumadık.
Sadece uçakta Cumhurbaşkanının yaptığı konuşmanın herkese dağıtılan akredite metnini okuduk.
Ferzan Özpetek’in en önemli ve en çok ödül alan filmi “Serseri Mayınlar”ı çektiği Lecce şehri Puglia’da.
Özpetek’in bu filmi Lecce’yi bütün dünyada tanıttı.
Puglia son yıllarda İtalya’nın en yükselen bölgesi.
Meryl Streep ve Helen Mirren o bölgede ev alan son ünlülerden.
Helen Mirren’la kocası orada karpuz yetiştiriyor ve çok sempatik bir karpuz seçme videoları da var.
Aynı zamanda Toscana ile birlikte İtalya’nın en iyi zeytin bölgesi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan zeytinyağını seviyor.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e iade-i ziyaret için CHP Genel Merkezine giderken hediye olarak Derik zeytinyağı götürdü.
Derik zeytinyağı Londra’da ödüller almış ve markalaşmış bir ürün.
Bunda oranın eski kaymakamı Hakan Kafkas’ın büyük çabaları vardı.
Şimdi Karacabey Kaymakamı olarak görev yapıyor.
Derik zeytinyağlarını çok modern bir şişeleme ve etiketlemeyle marka yaptı.
Uçakta bir gazetecinin sormasını beklerdim:
“Sayın Cumhurbaşkanı Puglia zeytinyağı mı daha iyi Derik mi?”
Mesela bir gazeteci de her gezide oturdukları masanın üstündeki örtüleri kimin seçtiğini sorsa…
Eskiden mesela Ersoy Dede Cumhurbaşkanının gezilerinden böyle renkli izlenimler aktarırdı.
Ayrıca bu G-7 toplantısı bizim bölgemizi de çok yakından ilgilendiren iki karar aldı.
BİR; Rusya’nın Batı bankalarında dondurulan 300 milyar dolarının faizi olan 50 milyar doların Ukrayna’ya borç olarak verilmesi kararlaştırıldı.
İKİ; İsrail’e ateşkes çağrısı yapıldı.
Ama bu çağrı ile ilgili açıklamada sadece İsrail’in yaptığı katliam değil, Hamas’ınki de kınandı.
Mesela Cumhurbaşkanı bu iki konuda ne düşünüyor?
Ama asıl merak ettiğim İspanya gezisiydi.
İspanya’nın Filistin devletini tanıması dolayısıyla bu gezi çok sıcak geçti.
Türkiye ile İspanya 2000’li yılların başında Medeniyetler İttifakı’nın en önemli iki üyesiydi.
Acaba bu gezide Medeniyetler İttifakı’nın yeniden canlandırılması da gündeme geldi mi.
O gezilerin yapıldığı hafta Avrupa yapılan son AP seçimlerinde aşırı sağın anormal yükselişinin şokunu yaşıyordu.
Bu sonuçlar bana göre Medeniyetler İttifakı kavramının önemini çok arttırdı.
Geçen haftadan itibaren Avrupa’da İkinci Dünya Savaşı öncesinin hayaleti dolaşmaya başladı.
Bütün bunlara baktığımda şunu görüyorum.
Bugün Avrupa’da Türkiye’nin ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oynayabileceği çok önemli bir rol olabilir.
Cumhurbaşkanı 2000’li yılların başında Medeniyetler İttifakı eşbaşkanı olarak oynadığından çok daha önemli bir rolü oynayabilir.
Bunun için yapılması gereken tek şey kendi evimize çeki düzen vermek.
Yargıyı düzeltmek, insan hakları sicilimizi düzeltmek, Kavala, Gezi Davaları ve Selahattin Demirtaş konusunda adil bir yargılamayı sağlamak olacak.
Emin olalım ki, bunlar yapıldığı takdirde Erdoğan’ın söyleyeceği söz çok daha etkili olacaktır.
Bu yeni durumun özelliğini dikkate alarak A 330 gazeteci kadrosuna bu atılımın önemini anlayabilecek ve anlatabilecek isimlerin eklenmesi yararlı olur.
Hadi çok muhalif gibi görünen isimleri bir kenara bırakalım.
Ama Sedat Ergin, Cansu Çamlıbel, Soli Özel, Barçın Yinanç, Cüneyt Özdemir gibi gazetecilerin de bu gezilerin davetli listelerine katılması eminim Cumhurbaşkanının yararına olacaktır.
Çünkü şu an Türkiye için gerekli esnek politikaları bu konularda uzman, esnek gazeteciler daha iyi anlatır.
A 330 gazetecilerinin tam listesine bakarken işte bunları düşündüm.
26 Aralık 2024 - Sayın Ali başkanım, yılbaşı gecesi kırmızı boxer külot giyebilir miyim?
25 Aralık 2024 - Türk halkı bu iki tuhaf kelimeyi 75 yıl sonra nasıl tersine çevirdi
24 Aralık 2024 - Başörtülü kadının kelepçelendiği gece Ankara ve Manisa’da yaşanan üç olay
21 Aralık 2024 - Bu 32 blucin efsanesinden kaçını tanıyorsunuz?