Bu durumda ikinci Kuvayı Milliye de Hizbullah mı oluyor?

28 Haziran 2024

Dün milletçe milli maça konsantre olduğumuz saatlerde Milli Savunma Bakanlığı’nda ilginç bir toplantı oldu.

İlk bakışta çok normal gibi görünen rutin bir brifingdi bu. 

Adı da “Haftalık Basın Bilgilendirme toplantısı…”

Brifingi Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri Tuğamiral Zeki Aktürk verdi.

Bugün yani 28 Haziran, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 2223’üncü kuruluş günü. 

Nedense bilgilendirme toplantısı bugünü kutlamayı bir gün önceden yapıyordu.

Benim dışımda 561 kişinin daha okuduğu bir resmi açıklama

Bu brifingle ilgili haberler gazete ve internet sitelerinde yer aldı.

Milli Savunma Bakanlığının internet sitesine girip brifingin tam metnini okudum.

Sitede metni benim gibi 561 kişi daha okumuş.

Brifing haberini oradan okurken medyada üstünde durulmayan iki ayrıntı gözüme çarptı.

Üçüncü Dünya Savaşı sorusunu kim sordu?

Independent gazetesinin sitesinden okuduğuma göre brifingi veren komutana şu soru sorulmuş:

“Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Üçüncü Dünya Savaşı ihtimalinden söz ediyor.

Bakanlık bu konuda ne düşünüyor?”

Doğrusu tuhaf geldi. Türk Silahlı Kuvvetleri durup dururken  bir Üçüncü Dünya Savaşı ihtimali sorusuna cevap veriyordu.  

İkinci tuhafıma giden durum şu.

Bu soruyu kim soruyor?

Haberde belirtilmiyor ama bu işi yıllardır takip eden bir gazeteci olarak şunu tahmin edebilirim.

Soruyu bir gazeteci sormuyor, Milli Savunma Bakanlığı bir gazeteciye sorduruyor .

Veya bizzat kendisi bir soru olarak gazetecilere iletiyor.

Üçüncü Dünya Savaşı sorusu MSB sitesindeki haberde niye yok?

Ancak bu noktada da bir tuhaflık var.

Bu soru ve cevabı medyadaki haberlerde var, ama bakanlığın resmi sitesine konmamış.

Bu durumda aklıma şu soru geliyor:

Acaba soruyu Dışişleri mi sorduruyor?

Cevabını bilmiyorum sadece meraklı bir gazeteci olarak ben soruyorum.

Askerlerin Üçüncü Dünya Savaşı sorusuna verdiği cevap da bu

“Birinci ve İkinci Dünya savaşlarında olduğu gibi topyekun bir risk var mı derseniz tabii ki bir ihtimal. Biz MSB olarak savunma ve güvenliğimize yönelik değerlendirmelerimizi yapıyor ve güncellenmesi gereken bütün planlarımızı yeni değerlendirmeler ışığında yapıyoruz. En hazırlıklı ülkelerden biri olduğumuzu da rahatlıkla söyleyebiliriz. TSK zaten dinamik bir ordu. Birçok coğrafyada sürekli faaliyet icra eden bir ordu. Kendi planlarını, kendi lojistiğini test etmiş onaylatmış bir ordu. Dünyanın birçok noktasında barışı destekleme faaliyetleri de yapıyor. Üçüncü dünya savaşı gibi karanlık bir tabloyu başta ülkemiz olmak üzere kimse istemez, ama ordumuzun da her türlü senaryoya hazır olduğunu belirtmek gerekir.”

Dışişleri Bakanı Fidan birden Güney Kıbrıs’ı neden uyardı?

Bu tuhaflıklar üzerine biraz geriye dönüp biz Türk milli takımının maçlarına dalmışken Ankara’da neler olduğuna baktım. 

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan bu hafta iki önemli mesaj verdi.

(*) BİR: Aniden Güney Kıbrıs’ı uyardı:

“İsrail’e lojistik destek verirsen savaşta taraf olursun.”

Bu söz ne anlama geliyordu?

“Biz savaşta taraf değiliz, siz de olmayın” mı…

Yoksa “Biz Filistin’den yanayız, ama siz İsrail’den yana olmayın” mı…

(*) İKİ: Bakanın verdiği ikinci mesaj da şuydu: 

“Üçüncü Dünya Savaşı ihtimali var….”

MSB resmi sitesindeki çok dikkat çeken bir ara başlık

Maçlara konsantre aklım durumu kavrayamadığı için sadece “Neler oluyor böyle” sorusunu sordum.

Resmi sitedeki haberi okurken biraz altta daha ilginç bir cümle dikkatimi çekti.

Daha doğrusu böyle devlet resmi belgelerinde pek rastlamadığımız bir ara başlıktı bu:

“İsrail alçakça saldırıları sürdürüyor”

Alışılmadık ara başlıktan sonra alışılmadık bir metin

Milli Savunma Bakanlığı sitesindeki metin aynen şöyle devam ediyordu: 

“Saldırı ve katliamlarına devam eden İsrail yerlerinden edilmiş Filistinlilerin sığındığı mülteci kamplarına ve okullara yönelik alçakça saldırılarını sürdürmektedir.

Söz konusu saldırıların bölgesel istikrarı tehdit eder hâle gelmiş olması endişe vericidir. Daha büyük çatışmaya yol açabilecek her türlü adımdan kaçınılmalıdır. Ülkemizin önceliği Gazze’de katliamın sona ermesi, bölgede kalıcı barışın tesis edilmesidir. Filistin’in daha fazla devlet tarafından tanınmasından memnuniyet duyuyor, bu adımların Filistin’in uluslararası camiada hak ettiği statüye kavuşmasına katkı sağlayacağına inanıyoruz.”

Peki nedir bu başlık ve resmi metindeki tuhaflık

Şu…

Milli Savunma Bakanlığı kendisine verilen askeri sınırları geçip resmen siyasi bir mesaj veriyor.

Gazze’ye nasıl bir düzen verilmeli, Filistin devleti tanınmalı gibi mesajlar bunlar.

Dediğim gibi daha çok siyasi bir otoritenin vermesi gereken mesajlar.

Normal olarak demokrasiyle yönetilen ülkelerde askerlerin vereceği türde cevaplar değil.

Ve en vurucu mesaj Erdoğan’dan geliyor: Lübnan’ın arkasındayız

Kafam bunlarla meşgulken asıl bomba Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’dan geldi.

Daha önce “Hamas Anadolu’nun ileri hat savunmasıdır” diyen Erdoğan şimdi İsrail’e karşı  cepheyi genişletiyor ve “Lübnan’ıın arkasındayız” diyor.

İleri müdafaa savunması cümlesini anlamamıştım.

Bunu da anlamadım.

Ama aklımda beni çok düşündüren bir soru vardı:

Biz Lübnan devletinin ve halkının mı arkasındayız?

Yoksa İran kontrolündeki Lübnan Hizbullahının mı?

Çünkü İsrail’e karşı saldırıları devlet olarak Lübnan değil, Hizbullah örgütü yapıyor.

Bu durumda Hamas’tan sonra Hizbullah da mı Kuvayı Milliye oldu?

Yani bu durumda Hizbullah da mı bir nevi “Kuvai Milliye” oluyor?

Bütün bunları alt alta yazınca aklıma şu soru geliyor.

Ankara’da neler oluyor?

Son üç gün içindeki bu gelişmelere bakınca aklıma şu soru takılıyor:

Acaba Ankara rasyonel düşünme kabiliyetini mi kaybediyor?

Ekonomik popülizm aracı kalmayınca tekrar Rabia politikasına mı dönüş?

Aklıma gelen ihtimal şu;

Acaba popülizm konusunda elde tek ekonomik kurşun kalmadı, popülizm yapacak bir tek araç bulunamıyor da…

Yine dış politikaya mı sarılınıyor?

Bundan 10 yıl önce Suriye iç savaşı başlarken şunu yazmıştım:

“Yapmayın, bu Cihadcılara kapıları açmayın. Yoksa sınırımız Peşaver’e döner.”

Aynen öyle olmadı mı…

Ortadoğu’nun Paris’i cihatçılar yüzünden battı

Şimdi de aynı şeyi söylüyorum.

Lübnan daha çok Hizbullahçıların yol açtığı iç savaş yüzünden Orta Doğu’nun en zavallı, en yoksul, en biçare ülkesi  haline geldi.

Şimdi İran Hizbullahı’na destek vererek, arkasında durarak onu cesaretlendirmeyin.

İsrail’in karşısına atmayın.

Eğer samimi olarak oraları Anadolu’nun ileri savunma hattı olarak görüyorsanız, bilin ki Suriye’de çuvallayan politika orada da tekrarlanır ve neticede Anadolu’ya göç duvarı yıkılır.

Bilelim ki bunun sonucu Anadolu’da bir milyon göçmen daha olabilir.

Lütfen Türkiye’nin adını Hizbullah ile yan yana telaffuz etmeyin

Suriye politikası çöktü.

Mısır’a karşı Rabia politikası çöktü.

Suudi Arabistan, Körfez ülkelerindeki İhvan politikası çöktü.

Yani şimdi sıra Lübnan’a mı geldi…

Hizbullah’ın elindeki İran füzelerinden başka hiçbir şeyi kalmadı o zavallı ülkenin.

Darmadağın olmasına yol açacak son fiskeyi de biz vurmayalım.

Bakın daha geçen perşembe günü Lahey Savaş Suçları Mahkemesi Mali’nin İslami Cihad yanlısı bir yöneticisini insanlığa karşı suç işlemekten mahkum etti.

Türkiye’nin adını Lübnan’da İran Hizbullahı ile yan yana telaffuz etmeyin.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.