TBMM bugün cumhurbaşkanının “İsrail’in Türkiye’ye de saldıracağı” ile ilgili iddiası hakkında bilgilendirilecek.
Oturumda kimler söz alacak diye baktım.
Dışişleri ve Savunma bakanları konuşacakmış.
Bana göre MİT Müsteşarının da mutlaka katılması gerekirdi.
Çünkü siyasilerin iç pazara yönelik kendi duygusallıklarını değil bölgede olup bitenin ne olduğunu bilmemiz gerekiyor.
Madem MİT Müsteşarı yok, onun verebileceği “Çift hilalli” istihbarat dosyasını ben vereyim bugün.
Size son 13 günde sınırımızdaki üç ülkede ve İsrail’de yaşanan, kamuoyumuzun yan yana okuma fırsatı bulamadığı perde arkası gelişmeleri anlatayım.
Bugünkü oturuma girmeden okurlarsa eminim çok işlerine yarayabilir vereceğim bu bilgiler.
Ayrıca vekillerden benim adıma iktidara şu soruyu sormasını dileyeceğim.
“Bizim İletişim müdürlüğünün Kızıl Elma videoları ne olacak?”
O videolar nedir yazının sonunda anlatacağım.
Biraz uzun bir yazı, ama özellikle son bölümü okuma sabrı gösterirseniz ilginç bir “vadedilmiş” sözü var.
28 Eylül 2028 Cuma Baku:
İsrail’in Beyrut’ta Hizbullah lideri Nasrallah’ı öldürmesinden 48 saat sonra…
Azerbaycan’ın başkenti Baku’da düzenlenen Savunma Fuarı’ndayız.
Fuarda birçok uluslararası savunma şirketinin standı var.
Bunlardan biri çok tanıdık.
Türkiye’nin başarılı şirketi Baykar…
İşte o standın biraz ilerisinde dört kişi ellerinde şampanya kadehleriyle kameralara poz veriyor.
Bunlardan biri İsrail’in Baku büyükelçisi George Dick.
O gün Azerbaycan ile İsrail arasında büyük bir savunma işbirliği anlaşması imzalanıyor.
İsrail Büyükelçisi törende şunu söylüyor:
“Bu değerli ortaklık iki ülke arasındaki bağları güçlendirmekte, bağımsızlık ve ulusal güvenliğin artırılmasına yönelik ortak kalkınma ve çabaları teşvik etmektedir.”
O gün 28 Eylül Cuma günüdür.
İsrail 48 saat önce Beyrut’ta bir apartmanı vurmuş ve İran yanlısı Hizbullah’ın 1 numaralı ismi Nasrallah’ı öldürmüştür.
Şimdi 48 saat önceden 48 saat sonraya gidiyoruz.
Bu defa yer Erivan…
30 Eylül 2024 Pazartesi Erivan…
İran’ın İsrail’e 200 füze atmasına saatler kalmıştır.
İşte o saatlerde Ermenistan’da büyük bir sergi açılıyor.
Açılışta kravatlı takım elbiseli erkeklerle sarıklı, sakallı veya kravatsız koyu renk elbiseli erkekler var.
Ermenistan’ın merkezinde bir ticari sergi açılıyor.
Şehrin merkezindeki Arinj alışveriş merkezinde 18 bin metre karelik alandaki bu sergi İran’ın bugüne kadar yurtdışında açtığı en büyük fuar.
Açılışa iki ülkenin üst düzeyde yetkilileri katılıyor.
Bu sergide sadece İran’ın ürettiği ürünler sergileniyor.
O gece geç saatlerde 200 İran füzesi İsrail’e doğru yola ateşleniyor.
İsrail’in en büyük düşmanı İran Hıristiyan bir ülkede kendisine büyük bir müttefik kazanmıştır.
1 Ekim 2024 Salı Ankara…
O gün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yeni yasama yılı açılışında Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşuyor.
Verdiği mesaj şu:
“İsrail bize de saldıracak…”
Bu ülkelerin üçü Müslüman, biri Hıristiyan, öteki Yahudi inancına mensup insanların çoğunlukta olduğu yerler.
Bize en yakın ülke “iki devlet bir millet” dediğimiz Azerbaycan…
Ve İsrail’le ilişkilerde tavır bakımından birbirimize 180 derece tersiz.
Onlar varlıklarının devamı için İsrail’le işbirliği yapıyor.
Bizim hükümetimiz ise “İsrail bize saldıracak” gibi benim aklımın almadığı bir tehdit yaratıyor…
1000 km yarıçapında bir daire içinde yaşanan bu karmaşık tablo bize bir tek gerçeği anlatıyor.
Orta Doğu’nun garabet psikolojisini…
Peki bu coğrafyada kim dış politikasını ülkesinin milletinin menfaatine düzenliyor…
Kim çocukluk hayallerini İhvan dayanışmasının, Müslüman Kardeşliği ideolojisinin ve menfaatinin peşine takmış durumda?
Gelin öyleyse geçen hafta bir gün içinde yaşanan bu olaylardan bir yıl geriye gidelim.
10 Kasım 2020 günü Azerbaycan tarihinin belki de en önemli milli günü oluyor.
Çünkü o gün Dağlık Karabağ Ermeni işgalinden kurtarılıp tekrar Azeri toprağı haline getirilmiştir.
44 gün süren savaşın en kritik anlarından biri ekim ayının sonlarına doğru yaşanıyor.
Zorda kalan Ermeni işgal ordusu o gün Dağlık Karabağ’dan balistik bir füze ateşler.
Rus yapımı 9K720 kısa menzilli İskender balistik füzesidir bu.
En önemlisi, füzenin hedefi Azerbaycan başkenti Baku’dur… Füze sivil hedefe gitmektedir yani.
İşte o gün o füze Baku’ya ulaşamadan havada imha edilir.
Bunu imha eden hava savunma sisteminin adı Barak 8’tir…
Azerbaycan’ın İsrail’den satın aldığı bir hava savunma sistemidir bu…
Peki o güne kadar dünyada çok az insanın fark edebildiği bu sistemler İsrail’den Müslüman bir ülkeye nasıl gelmiştir?
Biraz daha geriye gidip Orta Doğu’da stratejik dengelerde sürpriz değişime yol açan bu işbirliğinin hikayesine bakalım.
17 Eylül 2020 günü “Flightradar 24” sitesi İsrail’in Ovada Askeri hava üssüne inip kalkan bir Azeri uçağını gösterir.
Ovada İsrail’in bir tür mühimmat havaalanıdır.
İsrail’e gelen ve İsrail’den giden mühimmat sadece buradan geçer.
Gelen Azerbaycan’a ait kargo uçağının üstünde “Sil Way” yazısı okunmaktadır.
Savaşa bir hafta kalan Azeri kargo uçakları buradan aldıkları yükü Dağlık Karabağ yakınlarındaki bir Azeri havaalanına götürmüştür.
Bölgedeki istihbarat servisleri için bu yeni bir haber değildir.
1-17 Eylül tarihleri arasında bunun gibi altı uçuş daha tespit etmişlerdir.
Biraz daha geri gidildiğinde 2016 ile 2020 arasında bu iki nokta arasında 92 uçuş istihbarat kayıtlarına geçmiştir.
Azerbaycan 10 gün kala İsrail’den kritik askeri malzeme eksiğini tamamlamıştır.
Bazı kaynaklara göre Azerbaycan Karabağ’ı geri almak için kullandığı askeri araç ve mühimmatın yüzde 70’ini İsrail’den almıştır.
Peki savaşa kadar çoğu insanın gözünden kaçan bu işbirliği ne zaman nerede başladı?
İşte bu nokta çok ilginç.
Askeri ilişkiler 2004 yılında başladı.
Bu anlaşmayı da kim başlattı biliyor musunuz?
Türkiye.
Çünkü anlaşma Türkiye’de üretilen İsrail silahlarının Azerbaycan’a satılmasına izin veriyordu.
Türkiye ile İsrail’in iyi günleriydi…
İkinci önemli şey 2009 yılında geldi…
İsrail savunma şirketi Elbit Azerbaycan’da şube açtı.
Böylece Azerbaycan Savunma Bakanlığı İHA üretimine başladı.
Azerbaycan İsrail’le o anlaşmayı yaptığı günlerde Türkiye ile İsrail arasında ilk bomba patlamıştı.
Başbakan Erdoğan 29 Ocak 2009 günü Davos’ta “van minüt” çıkışını yapmıştı.
Ama Türkiye devletinin politikası değişmemişti.
Türkiye’de üretilen İsrail silahları Azerbaycan’a satılmaya devam ediyordu.
İlişkiler böyle yürürken 2012 yılında bölgemizde hiç beklenmeyen bir olay patlıyor.
Bu gelişmeyi en iyi Türkiye’nin devlet radyo televizyonundan izliyoruz.
26 Şubat 2012 tarihinde TRT haber bülteninden geçen haber:
“Azerbaycan ile İsrail arasında silah anlaşması.”
Bu defa anlaşma kapsamında Türkiye yoktur.
İsrail bu anlaşmayla Azerbaycan ordusuna Harop kamikaze İHA’ları, Hermes serisi İHA’lar, LORA balistik füzeleri ve Barak 8 karadan havaya füzeler satacaktır.
Aynı günlerde İran’da sonu bugüne uzanacak ilk vahim suikastler başlıyor.
Ülkenin önde gelen beş nükleer fizikçisi esrarengiz biçimde ölüyor veya öldürülüyor.
İşte tam o günlerde Azerbaycan’ın Tahran Büyükelçisi İran Dışişleri Bakanlığı’na çağrılarak bir nota veriliyor.
İddia şudur:
“Fizikçileri öldüren timler İran’a Azerbayçan toprağından girmiştir…”
O günlerde TRT yayınlarına bakıyoruz…
Bu olayla ilgili bir tavır bir ses yok…
Tıpkı bugün Nasrallah’ın öldürülmesi gibi o konuda da Türkiye Devleti’nin politikası sükuttur…
Azerbaycan o yıl İsrail’den 1.6 milyar dolarlık İHA ve hava savunma sistemi satın aldı.
2019 yılında Azerbaycan çok ileri bir adım daha attı.
İsrail’in ürettiği ileri nesil taktik baraj mühimmatı alacağını duyurdu.
Böylece İsrailli şirket Sky Striker’ın’ın ilk yabancı müşterisi oluyordu Azerbaycan.
Defence Industrie Europe adlı savunma sitesi 14 kasım 2023 günü abonelerine şu haberi geçiyordu:
Azerbaycan İsrail’den 1.9 milyar dolarlık Barak MX Hava savunma sistemi alacağını açıkladı.
Dikkat edin…
7 Ekim 2023’deki kanlı Hamas saldırısından 37 gün sonra yapılıyor bu anlaşma…
İsrail o günlerde Gazze’yi yerle etmeye başlamış.
Ama bu haberin bizim açımızdan en önemli yanı şuydu.
Türkiye S400’leri alarak Batı savunma sistemleriyle arasını açarken kardeş ülke Azerbaycan Batı sistemine giriyordu.
Ankara-Bakü-Kudüs-Tahran-Erivan beşgeninde ilişkilerin bu noktaya geldiği günlerde hiç beklenmeyen bir gelişme oldu.
28 Temmuz 2024 günüydü.
Cumhurbaşkanı Erdoğan o gün İsrail’i her zamanki gibi en sert ifadelerle uyarırken ağzından şöyle bir cümle çıktı:
“Nasıl Karabağ’a ve Libya’ya girdiysek oraya da gireriz…”
Ne İsrail ne başka bir ülke bu cümleyi ciddiye aldı…
Ama bir ülke ciddiye aldı.
Azerbaycan…
Azerbaycan Savunma Bakanlığı hükümet kararıyla bir açıklama yaptı ve şunu söyledi: “Karabağ’a tek bir ordu girdi, o da Azerbaycan Ordusudur…”
Evet Karabağ’ın geri alınmasında Türk Silahlı Kuvvetlerinin yardımı vardı.
Ama İsrail devletinin sağladığı da küçümsenecek bir destek değildi.
Bu arada Filistin yönetiminin işgal döneminde Karabağ konusunda hep Ermenistan’ın tarafında durduğunu da unutmadı Azerbaycan.
28 Eylül günü, yani Erdoğan’ın “İsrail bize de saldıracak” dediği günden 72 saat önce Azerbaycan ile İsrail’in ilişkileri silah alışverişi seviyesinden savunma işbirliği seviyesine yükseltmelerinin arkasında böyle bir hikaye vardı.
O gün kalkan şampanya kadehleri de bu hikayeyi tamamlıyordu.
Ve son cümle…
Bu yaşananlar bana göre şunu gösteriyor.
Azerbaycan dış politikasına siyasi veya dini bir ideoloji veya ümmet dayanışması açısından değil sadece ülkesinin ve halkının menfaatleri açısından yön verebilmeyi başarmış.
En başa döneyim…
Türkiye Büyük Millet Meclisi bugün “İsrail tehdidi”ni görüşmek üzere toplanacak.
Dışişleri ve Savunma bakanları bu konuda bilgi verecek.
Bu konu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iki konuşmasıyla açıldı.
Gerçi ne İsrail’de ne başka ülkelerde pek üstünde duruldu ama ben ciddiye aldım.
Muhalefet de ciddiye almış ki bu toplantıyı onlar istedi.
Önce “Karabağ’a Libya’ya girdiysek oraya da gireriz” dedi.
Yani önce biz taarruz pozisyonuna geçtik.
“Ora” kelimesi ile nereyi kastettiği pek anlaşılamadı ama herhalde Gazze’yi kastediyordu.
Sonra taarruz pozisyonundan vazgeçip bu defa “İsrail bize saldıracak“ diyerek savunma pozisyonuna geçti.
Demek ki İsrail’den bizim bilmediğimiz bir tehdit var…
TBMM bunu konuşacak.
Tabii böyle bir tehdit varsa vatandaş olarak bizler de bilmek isteriz.
Tehditle ilgili bir istihbarat mı var?
Yoksa yine İsrail’in “vadedilmiş topraklar haritası mı” açılacak önümüze…
Eğer buysa, o zaman TBMM’nin bu konuda bize gelebilecek bazı itirazlara cevabı da konuşulmalı bugünkü oturumda.
Hazırlıklı olmamız gereken soru şudur:
İletişim Başkanlığının iki yıldan beri yaydığı o ilkokul müsameresi kalitesindeki Kızıl Elma videoları ne olacak?
Cumhurbaşkanı Erdoğan bir zamanlar “Milliyetçiliği ayaklarının altına aldığını” söylüyordu ama son zamanlarda sık sık Kızıl Elma ülküsünden söz ediyor…
Acaba bu kelimenin anlamı nedir hiç baktılar mı ?
Ben baktım. Aynen şöyle yazıyor:
“Kızıl Elma Osmanlılar tarafından Roma ve Viyana şehirleri için kullanılan sembolik ad olarak tanımlanmıştır. Diğer anlamı ise yeryüzündeki bütün Türkleri birleştirip büyük bir imparatorluk kurmayı amaçlayan ülküdür.”
Bazı kaynaklarda da hedef Almanya’nın Köln şehrindeki kilisenin bahçesindeki heykel olarak tarif ediliyor.
Haritayı açıp baktım:
Vadedilmiş toprak tehdidine göre Kudüs-Ankara arası 1392 km.
Kızıl Elma vadedilmiş haritasına göre;
Ankara-Viyana 2011 km
Ankara-Köln 2863 km
Ankara-Roma 2676 km.
Eğer her ülke vadedilmiş toprak haritasına göre savaş çıkaracaksa….
Bütün Avrupa’nın Kızıl Elma tehdidine karşı teyakkuza geçmesi lazım.
Yani diyeceğim…
Bir sayın vekilimiz acaba iktidar partisine şunu sorabilir mi?
Bizim saldırgan İsrail gibi “başkalarının toprakları”yla ilgili hedefimiz, emellerimiz, ülkülerimiz, ideallerimiz yoksa, İletişim Müdürlüğümüz iki yıldan beri yaptığı o müsamere videolarını da kaldıracak mı?
Bir de yayınladıkları videoda “vaat edilmiş” kelimesi geçiyor. Bu yeryüzünde biz Türklere de vadedilmiş topraklar mı var?
Öyleyse bu vaatler bol keseden dağıtılmış demektir.
Düveli muazzamaya “Bizim başka ülkelerin topraklarında arzu ve emellerimiz yoktur” mesajı vermenin en kolay yolu bu olur.
İsrail’in varsa “Vaat edilmiş toprak” saldırganlığına karşı da iyi bir koz olur.
Putin’in Çarlık dönemi imparatorluk hayallerine de, Yunanistan’ın Megalo İdeasına da, Almanya’nın hala kaldıysa Lebensraum’una da (Yaşam alanı), İngiltere’nin ‘Üstünde güneş batmayan’ ufkuna da, Büyük Suriye rüyasına da, herkesin kendi vadedilmiş toprak zırvalarına da “bunların hepsi boş ve tehlikeli hayal” demenin en etkili yolu budur.
Unutmayalım ki bizim gerçek ve tek Kızıl Elmamız Kurtuluş Savaşı’nda savunduğumuz, gerektiğinde yine aynı fedakarlık ve cesaretle savunacağımız şu anki vatanımızdır.
Büyük devlet olmak için daha büyük toprağa ihtiyacımız yok.
Artık öğrendik ki, toprağı daha büyük devlet olma ihtirası bizi daha küçük devlet olmaya götürüyor…