Türkiye az kalsın ikinci bir Mavi Marmara felaketi yaşayacaktı. İHH'nin Gazze'ye 700 gönüllüyü ve yardım malzemesini gönderme girişimine Dışişleri ile istihbarat karşı çıktı, İHH 'Gemileri F-16'larımız korusun' dedi. Gemi sonunda Beyrut'a gitti.
Üç gün önce, 2 Kasım Cumartesi günü Beyrut limanına bir yük gemisi yanaştı.
5.500 ton kapasiteli bir gemiydi.
Biz iç politikada “yeni açılım”ın artık absürdite sınırına geçen dalgalanmaları ile uğraşırken Türkiye’nin dış politika ve istihbarattan sorumlu kişi ve bölümleri geçen şubat ayından beri perde arkasında, sonu felaketle bitecek bir gelişmeyi önlemenin mücadelesini veriyordu.
Bu bir anlamda Gazze Savaşı’nın Türkiye’ye yansıyan artçı dalgaları arasında akılla duygunun, mantıkla ideolojinin, aklıselimle fanatikliğin sonu savaşla bitebilecek bir harekatı önleme mücadelesiydi.
Allaha şükür ki bu savaşı mantık, akıl ve ülkenin menfaatleri cephesi kazandı…
Ama şimdilik kazandı….
Fanatizm hala pusuda bekliyor…
Bugün size işte bu 97 günlük gizli savaşı anlatacağım.
Hem de devletin en sağlam kaynaklarından aldığım bilgilerle anlatacağım.
Hem de olayın başladığı ilk günden itibaren anlatacağım.
Başlayan gizli savaşı 20 Şubat 2024 günü cep telefonuma gelen bir mesajla öğrendim.
Kırk sekiz saat sonra aynı mesaj telefonuma ikinci defa geldi.
Belli ki binlerce insana yollanan bir SMS’ti bu.
Üstünde İHH imzası vardı.
Yani İnsani Yardım Vakfı…
Mesaj aynen şöyleydi:
“Abluka kalksın, özgürlük filosu Gazze için yeniden yola çıkıyor…”
Buraya kadar çok normal.
Bir insani yardım hareketi bile diyebilirsiniz.
Ama hemen arkasından gelen ikinci mesajda öyle bir kelime vardı ki…
Beni daha o gün çok düşündürmüş ve endişelendirmişti.
Çünkü şöyle devam ediyordu:
“GEMİ yazıp 3072’ye SMS göndererek 30 TL katkı yapabilirsiniz…”
Bu “GEMİ” kelimesi bana tabii ki Mavi Marmara olayını hatırlatmıştı.
Oysa üç gün önce gönderdikleri ilk mesajda “Gemi” kelimesi yoktu.
Belli ki ikinciye özenle eklenmişti…
“Eyvah” dedim…
İkinci bir Mavi Marmara felaketi geliyor.
Birincisi resmen büyük bir sorumsuzlulukla ve ne olacağını bilerek yollanmış, İsrail ordusu acımasız biçimde müdahale etmişti.
Sonuç tam bir felaketti…
10 vatandaşımızı kaybettik.
56 yaralı vardı.
Ve ne yazık ki hiçbir şey yapamadık.
Şimdi Türkiye’nin başında yine aynı tehlike vardı.
O günleri hatırlıyorum. Ben de uyarı yazısı yazmış ve yollamayın demiştim.
Dışişleri Bakanlığı karşıydı.
AKP’nin aklı başında insanları son dakikaya kadar önlemeye çalıştı.
Ama İHH büyük bir sorumsuzlukla o gemiyi gönderdi ve sonucu önceden belli o felaket yaşandı.
Arkadaşlar farkında mısınız…
Şu an orada çıldırmış bir Netanyahu var.
Hastaneleri, okulları, camileri bombalayan bir adamla karşı karşıyayız.
Dünyayı dinlemiyor.
Ve ne yazık ki arkasında 7 Ekim’deki Hamas saldırısı gibi bir de bahanesi var.
O gemiyi Gazze kıyılarının 40-50 metre yakınına sokmazlar.
Israr edilirse de birincisinden büyük bir felaket olabilir.
Bu çıldırmış adam o gemiyi batırabilir.
Sakın ha…
Sakın…
Bu çıldırmış aklını kaybetmiş adam bu defa gelir resmen bombalar o gemiyi…
Sadece o gemiye koyacağınız insanların hayatını değil bütün bölgeyi ateşe atarsınız.
Türkiye Devleti yapılacak her şeyi fazlasıyla yapıyor
Şu an Türkiye Devleti Gazze halkına yapılabilecek bütün yardımları yapmaya çalışıyor.
Bu yardımı nereden, nasıl ileteceği konusunda bir devletin yapması gereken her şeyi yapıyor.
Kimse Türkiye’ye ve hükümete “Gazze konusunda üstünüze düşeni yapmıyorsunuz” diyemez.
Üç beş fanatik İslamcıyı tatmin edeceğiz diye açmayın Türkiye’nin başına ikinci bir Mavi Marmara meselesi.
Sanmayın ki dünya arkanızda durur.
Ve sanmayın ki o geminin başına bir şey gelirse Müslüman dünyası arkanızda olacak.
Emin olun Müslüman Arap ülkeleri bile bunu “provokasyon” olarak değerlendirecektir.
Ne demişti Cumhurbaşkanı Erdoğan 29 Haziran 2016 günü İHH’ya:
“Siz oraya o gemiyi gönderirken bize mi sormuştunuz?”
Ve arkasından eklemişti:
“Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Gazze’ye ne yardım yapılacaksa zaten yapıyor.”
Haklıydı da…
Çünkü o sorumsuz hareketin yarattığı sorunları çözmek onun üstüne kalmıştı.
Bu yazıyı yazdıktan sonra bir süre olayı unutmuştum. İHH’dan da fazla bir ses çıkmamıştı.
Geçen cumartesi günü İHH’nın bir gemisinin Beyrut Limanına yanaştığını öğrendiğim gün beni dehşete düşüren başka bazı şeyler de öğrendim.
Hem de çok güvendiğim kaynaklardan.
Meğer şubat ayındaki o iki mesajdan sonra devletin içinde müthiş bir gizli savaş yaşanmış.
Çünkü İHH bu gemileri göndermek için ısrarcı olmuş ve çok önemli adımlar atmış.
Ancak Allah için bu defa Cumhurbaşkanını dinleyip devlete de sormuşlar.
Ama sadece sormuşlar.
Bu arada üç gemi satın almışlar.
İkisi yük gemisiymiş.
Ancak bir üçüncü gemi var ki beni işte asıl o çok endişelendirdi.
Çünkü gidecek filonun başına 700 kişilik bir de yolcu gemisi satın alınmış.
Ve bu gemiyle gidecek 700 gönüllü bulmuşlar.
Geminin adını da “VİCDAN” koymuşlar.
İşin ilginç yanı bu gemilerin limanda yan yana görüntülerini de “War and Order” başlığıyla video kanallarında yayınlıyorlar.
Yani “insani yardım” kuruluşu olduğunu söyleyen bir hareket kendini “Savaş ve Düzen” başlığı ile tanıtıyor.
Filonun başında 700 kişiyi kesin ölüme götürecek bir hareket için emir verilmiş. Anlayacağınız bu kuruluş kendini “savaşın tarafı” olarak görüyor.
“İnsanın tarafı” olarak değil.
Tabii bu 700 kişi İsrail’in “Hamas yanlısı 700 cihatçı” gözüyle bakacağını bile bile götürülecekti.
İşte tam o günlerde pende arkasında çok ilginç olaylar ve mücadeleler yaşanmış.
Tabii ki İsrail istihbaratı bu gemileri anında öğrenmiş.
Hangi limanlarda bulunduğunu tesbit etmiş.
‘Tesbit etmiş‘ demek yanlış.
Zaten İHH kendisi bu gemileri açıklıyordu.
Geriye, herkese açık gemi seyir izleme sitelerinden bu üç geminin nerede bulunduğuna bakmak kalıyordu.
Ancak İsrail bu defa Mavi Marmara olayından farklı davranmış.
O olayda İsrail hükümet düzeyinde açık uyarılar yapıp sonra gemiye müdahale etmişti.
Bu defa durum daha gergin ve iki ülke arasındaki ilişkiler daha kritik noktada olduğu için gemilerin Türk limanlarından çıkmasına engel olacak gizli bir diplomasiyi tercih etmişler.
İsrail istihbarat birimleri bu gemilerin her liman değiştirişinde Türk yetkililerini arayıp engellenmesini istemişler.
İşte tam o günlerde İHH’nın üst düzey bir yöneticisi Türk dışişleri ve istihbaratına ulaşarak Gazze ablukasını kırmak üzere gemilerin limanlardan çıkışına izin verilmesini resmen istemiş.
Türkiye hem dışişleri hem istihbarat düzeyinde İHH yetkilisine “Bu çok tehlikeli bir şey, yapmanıza asla izin veremeyiz” demiş.
Bunun üzerine İHH yetkilisi aynen şunu söylemiş:
“O zaman F-16’larımız bizi korusun…”
İşte bu cümle benim kanımı dondurdu…
Ancak görüştükleri her iki devlet yetkilisinden de aynı cevabı almışlar:
“Yani bu üç gemi yüzünden İsrail’le savaşa girmemizi mi istiyorsunuz?”
Düşünebiliyor musunuz, bu işin şakası yok.
Aynı İHH bundan önce aynı sorumsuzluğu yapmış ve sonuçta 10 insan hayatını kaybetmişti.
Bu defa aynı olayı 700 insanla yapacaktı..
Üstelik o günlerde birçok milletvekilini, belediye başkanını ve muhafazakar kesimin etkili bazı insanlarını harekete geçirerek hem Dışişleri hem İstihbarat üstünde ağır baskı oluşturdular.
Allahtan ki iktidar medyası da ilk olaydan ders aldığı için bu konuda sessiz kaldı.
Türk devletinin makul aklı bu defa o gemileri limanlardan çıkarttırmadı.
Ama o gemilere Gazze dışında başka iki liman açıldı.
Mısır ve Ürdün…
O limanlar üstünden Gazze’ye yardım gönderildi.
Tabii Gazze ablukasıyla siyasi bir gösteri yapmanın gereği de kalmadığı için 700 kişilik gönüllü ordusu da yola çıkmadı.
İşte bu gizli savaşın en gergin anında Lübnan olayı patladı.
İsrail Lübnan şehirlerini vurmaya başlayınca Gazze ablukasını kırmak için limanlarda bekleyen yük gemilerine yeni bir rota açıldı.
Gazze için toplanan yardımların bir bölümü bu rotaya çevrildi.
2 Kasım 2024 sabahı Beyrut limanına Türk bayraklı bir gemi yanaştı.
Adı “Anadolu’ydu…”
Üstünde büyük bir bez pankart asılıydı.
Pankartta “HEMEN” yazıyordu.
Gemiyi limanda üç Türk bekliyordu.
Türkiye’nin Beyrut Büyükelçisi Ali Barış Ulusoy, AKP Milletvekili Hasan Turan ve Lübnan-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Hasan Murad…
Gemide İsrail bombardımanlarında evini barkını kaybetmiş Lübnan halkına yardım malzemesi vardı.
Türkiye ile İsrail arasında iki tarafa da büyük zararlar verebilecek bir gelişme önlenmiş ve yardım gemileri güvenli sularda güvenli bir limana demirlemişti.
Devlet içindeki bu gizli savaşı şimdilik aklıselim kazanmıştı.
Ama Türkiye’nin böyle provokasyonlara açık bir yarası olduğu da kesindi.
O nedenle son sözümü İHH yöneticilerine söylemek istiyorum.
Siz ambleminde barış güvercini olan bir “İnsani Yardım kuruluşusuysanız” eğer…
Yapacağınız yardımların ideolojik, fanatik hareketlerle lekelenmemesine herkesten fazla özen göstermelisiniz.
700 insanın hayatına malolacak ve iki ülke arasında savaşa yol açabilecek provokatif eylem ve hareketler sizin görev tarifinize hiç uymaz.
Gemilerinizin üstünde “İnsani Yardım” yazıyorsa onların içine ideolojik üniforma giyen mürettebat bindirmeyin lütfen…
Ve devletin size gösterdiği güvenli rotanın dışındaki tehlikeli denizlere açılmayın.
20 Kasım 2024 - Son anket: Türk halkı böyle bir Milli Eğitim Bakanı istemiyor
19 Kasım 2024 - Yılın son profil analizi: Hakan Fidan’a elini veren kaç parmağını kaybeder?
17 Kasım 2024 - İşte o ünlü adamın aynı anda idare ettiği altı kadının isimleri
16 Kasım 2024 - Dün Bebek’teki Thomas Mann teknesinde Hasan Cemal’in beni ağlatan 285’inci sayfası
15 Kasım 2024 - A330 kulisi: Herkes ciddiyken sağdaki niye kahkahayla gülüyor