Tarih 15 Kasım 2024…
Yani iki hafta önce cuma günü…
Sabah saatleri…
Şehirde hayat canlanmaya başlamış.
O saatlerde Seine nehrinin sol kıyısındaki ünlü Shakespeare&Company kitapçısı henüz açılmamış.
Ama önündeki banklarda oturan turistler biraz ilerideki köprünün girişinde ve Cite adasının üzerindeki olağandışı polis hareketliğinin farkına varmıştı…
Burası dünyanın en bilinen mabeti bile denebilecek Notre Dame Kilisesinin bulunduğu bölge…
Kilise bundan beş yıl önce aniden çıkan bir yangınla neredeyse kül olmuş, sadece duvarları ayakta kalabilmişti.
15 Kasım 2024 kilisenin tarihine önemli bir gün olarak geçecekti.
Çünkü yangından kurtarılan çok önemli bir kutsal emanet beş yıl sonra yine Notre Dame’ın çatısı altına getirilecekti.
Bu “kucağında bebek İsa’yı tutan bir Bakire Meryem” heykeliydi.
Yangın sırasında itfaiyeciler tarafından kurtarılmış ve beş yıl boyunca Saint Germain l’Auxerrois Kilisesinde muhafaza edilmişti.
Heykel o gün yeniden kiliseye getirilecekti.
Ancak o gün Notre Dame’ın gizli bir ziyaretçisi vardı.
Meryem Ana heykelinin kiliseye getirilmesinden iki saat önce bu ziyaretçi sessizce kiliseye gelmiş ve içeri alınmıştı.
Etrafta tek gazeteci yoktu.
Bu ziyaretten dışarı tek fotoğraf sızmayacak diye kesin talimat verilmişti.
Gizlice kiliseye gelen kişi Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’du.
Yanında sadece üç kişi vardı.
Paris Başpiskopos’u Ulrich, restorasyon inşaatını yüklenen kamu şirketinin başkanı ve inşaatın baş mimarı.
Ancak bu ziyaret kısa süre sonra Le Figaro gazetesine sızdı ve aynı anda Notre Dame Kilisesinin açılışıyla ilgili gizli savaş da birden alevlendi.
Çünkü bir süredir o kilisenin dehlizlerinde bir ucu Vatikan’a, öteki ucu Fransa Katolik kilisesine ve bir başka ucu da siyasete uzanan büyük bir savaş yaşanıyordu.
Ve bu savaşın en büyük meydan muharebesi önümüzdeki Cuma günü, yani 7 Aralık günü yaşanacaktı…
Çünkü kilise beş yıl sonra o gün yeniden ibadete ve ziyarete açılacak.
Şimdi beş yıl önceye, o meşum güne dönelim.
Kilise bundan beş yıl önce aniden çıkan bir yangınla büyük ölçüde yanmış, neredeyse dört duvardan ibaret bir harabeye dönüşmüştü.
Kilisede yangın başladığında Fransa Cumhurbaşkanı Macron “Sarı Ceketler” hareketiyle ilgili yapacağı bir açıklamaya hazırlanıyordu.
Açıklamayı yapacağı televizyon ekibi oradaydı.
İşte tam o sırada haber televizyonları Notre Dame Kilisesinde çıkan yangını canlı olarak yayınlamaya başladı.
Yangın çok süratle yayılıyordu ve Paris İtfaiyesi’nin kilisenin tamamen çökmesini önlemek için alması gereken çok riskli bir karar vardı.
Macron anında o kararı aldı ve yapacağı açıklama bir anda Notre Dame üzerine döndü.
Sarı Ceketler hareketiyle iyice zayıflayan ve bunalan Macron Fransa halkının gözünde en önemli ulusal kültürel varlıklardan biri olarak görülen ve Paris’in sembolü sayılan kilisenin yeniden ayağa kaldırılmasında kendisi için tarihi bir fırsat görmüştü.
Daha o gün Fransa halkına ve dünyaya şunu ilan etti:
“Notre Dame beş yıl içinde restore edilecek ve tekrar ibarete ve ziyarete açılacak.”
Fransa içindeki savaş da daha o gün başladı.
Enkazın maliyeti çok ağırdı.
En az 700-800 milyon Euro’ya mal olacak bir işti…
Daha o hafta belki de dünya tarihinin en büyük bağış kampanyası başladı.
Kampanyaya ilk katılanlar tam Fransa’yı Fransa yapan markalardı.
Yani lüks giyim ve güzellik ürünlerini üreten şirketlerin sahipleri.
İlk açıklayan Louis Vuitton, Dior, Bulgari gibi dev markaları üreten LVMH’nin sahibi Bernard Arnault oldu.
Onu Loreal’ın sahibi Bettancourt ailesi izledi.
Her ikisi de 200’er milyon Euro bağışlayacakların açıkladı.
Onları Gucci’nin sahibi ve Fransa’nın iki numaralı lüks devi olan Henry Pinault ve en büyük akaryakıt devi olan Total grubu izledi.
Onlar da 100’er milyon Euro bağışladı.
Bu aileler öyle Fransa’nın en dindar insanları olarak bilinen kişiler değildi.
İşte o günlerde “muhafazakar” denen insanların artık bütün dünyaca bilinen özelliklerinden biri ortaya çıktı.
Ülkenin en dindar katolik aileleri olarak bilinen Vincent Bollore ve Edouard Sterin hiç ortada yoktu.
Bazı kişiler “Bay Bollore yaptığı yardımı açıklamayı seven bir insan değil” gibi laflar ettiyse de, Notre Dame gibi katolik alemin bu en büyük sembolünün restorasyonunda ülkenin en muhafazakar iki zengininin elini açtığına kimse tanık olmadı.
21’nci Yüzyıl muhafazakarlığının ilginç bir özelliği mi acaba bu…
Bunun dışında irili ufaklı on binlerce şirket ve insan bağış kampanyasına katıldı.
Bir rakama göre 250 bine yakın insan bağış yaptı.
Bütün bunlar olurken, açılış tarihi yaklaştıkça perde arkasında yaşanan büyük bir savaş da açığa çıkmaya başladı.
Kamuoyu gözünde itibarı neredeyse sıfıra inmiş durumdaki Macron açılışı kendisi için büyük bir kampanyaya çevirmek istiyordu.
Yani açılış gününün starı o olmalıydı.
Ancak karşısında iki büyük cephe vardı.
Birincisi laik cephe…
Dünyanın en jakoben laiklik anlayışına sahip olan Fransa devleti tarihsel olarak çizgiyi çok net çekmişti.
Devlet ve kilise arasında çok yüksek bir duvar vardı.
Fransa Cumhurbaşkanı kilisenin içinde dini temalı bir konuşmayı yapamaz, dini sembolleri kullanamazdı.
Gözler birden yedi yıl geriye döndü.
Benzer bir olay 9 Aralık 2017 günü Fransa’da bir tartışmaya yol açmıştı.
O gün Paris’teki Madeleine Kilisesinde Fransa’nın ünlü rock sanatçısı Johnny Hallyday’in cenaze töreni vardı.
Cumhurbaşkanı Macron da kilisedeydi.
O gün çok da sembolik bir gündü.
Fransa’da laiklik 9 Aralık 1905 günü çıkarılan bir yasayla başlamıştı. Yani o kanunun yıldönümüydü.
Bu kanuna göre cumhurbaşkanı kilisede tabutun başında ancak saygı duruşunda bulunabilirdi.
Yani tabutun başında onu kutsamak için eliyle haç işareti yapamazdı.
Ancak Macron eli ya alışkanlıkla ya da bilinçli şekilde göğsüne doğru giderken bunu son anda fark etmiş ve vazgeçmişti.
Şimdi bu tarihi açılış gününde bu tartışmanın çok daha da alevlenmesi ihtimali vardı.
Kilisenin yapımında olağanüstü bir gayret gösteren ve başarılı olan Macron şimdi kamuoyu gözünde bunun meyvesini toplamayı arzu ediyordu.
Yani kilisenin içinde bir konuşma yapmak istiyordu.
Ancak hem laik çevreler, hem Fransa Katolik Kilisesi hem de Vatikan buna karşıydı.
Belki de o nedenle Papa katolik aleminin bu çok önemli gününde orada olmamayı tercih etmişti.
Onun yerine Korsika’da olacaktı.
Ona yakın bir yetkili de adını vermeden şöyle demişti:
“Cumhurbaşkanı bunun kısa sürede restore edilmesi için büyük çaba harcadı. Herhalde törende saklanacak hali yok. Elbette ona uygun bir yer bulunur.”
Hakkını verir gibi, ama biraz da “Yerini bil” tarzında bir temenni.
Sonunda o çözüm bulundu.
7 ve 8 Aralık günleri iki tören düzenlenecek…
Macron, Notre Dame Kilisesinin avlusunda kısa bir konuşma yapacak ve işin dinsel tarafına değinmeyecek.
Dinsel tören ertesi gün kilisenin içinde yapılacak.
Macron orada da bulunacak, ama hiçbir dini jest veya konuşma yapmayacak.
Tabii o güne kadar daha bir hafta var.
Burası Fransa, bir haftada ne olacağı bilinemez.
Bu tartışma böyle sonuçlanırken arka planda restorasyonun sanatsal yanıyla ilgili de çok büyük bir savaş yaşandı.
Kilisenin içindeki vitrayların nasıl olacağı tıpkı Louvre Müzesinin önüne piramidin yapılması ve Burin sütunlarının dikilmesi sırasında yaşanana benzeyen büyük bir savaşa yol açtı.
Macron kilisedeki tarihi vitrayların yerine bugünün modern sanatını yansıtan yeni bir tasarım yapılmasını istiyordu.
Çünkü kilise 700 yıl önce yapılmıştı ve şimdi restore edilirken ona 21’inci Yüzyıl’dan ve Macron döneminden bir katkının yapılması iyi olacaktı.
Hatta bu vitrayları Burin sütunlarının tasarımcısının yapmasını istiyordu.
Ama hiç beklemediği bir direnişle karşılaştı.
Fransa Ulusal Varlığını Koruma Komitesi karşıydı.
Bu arada büyük bağışçılar da kilisedeki vitrayların orijinaline uygun yeniden yapılmasından yanaydı.
Macron o savaşı da kaybetti…
Vitraylar orijinaline uygun yapılacak.
Tabii Fransa’da “Güçlendirilmiş Başkanlık” gibi tam yetkileri bir kişinin iki dudağı arasına bırakan bir sistem olmadığı için Cumhurbaşkanı bu baskılar karşısında geri adım attı…
Neticede açılış gününde Fransa devletinin laiklik kanunu uygulanacak.
Eminim Esmeralda ve Quasimodo’nun ruhları da hepimizin hafızasında dolaşacak.
Ama emin olabiliriz ki, açılışta eli kılıçlı bir başpiskopos görmeyeceğiz…
4 Aralık 2024 - Yılın en güzel filminin en güzel sahnesini anlatıyorum
3 Aralık 2024 - Dün gece Türkiye’nin en prestijli ödülü tarihimizin en büyük başarısızlığına verildi
1 Aralık 2024 - Cumhurbaşkanı nerede konuşacak? Caminin avlusunda mı, minberde mi?
30 Kasım 2024 - Antakya’da 2000 yıl arayla ayakta kalan iki duvarın sırrı
29 Kasım 2024 - Master Chef sorusu: Bir Michelin şefinin tam teşekküllü kestane menüsü nasıldır?