“Archivium Secretum Vaticanum…”
Bu Latince kelimeleri birçoğumuz belki ilk defa Dan Brown’ın “Melekler ve Şeytanlar” kitabında okuduk.
O yüzden yine çoğumuz burayı “Vatikan’ın Gizli Arşivi” olarak biliyoruz.
Aslında Dan Brown bizi yanılttı.
Çünkü buranın adı “ Vatikan Apostolik Kütüphanesi…”
Romanda titanyum zırhlar içinde korunduğu anlatılan kütüphane aslında Vatikan arazisinin Belvedere avlusuna bakan iki kattan oluşan bir yerdir.
1475 yılında kurulmuş bir kütüphane burası.
Bu arşivde 80 binden fazla tarihi el yazması, ayrıca 1.1 milyon basılı eser bulunuyor.
Bunların 8500’ü Latince “Incunabule,” Türkçe “Öncübasmalar” denen orijinal kitaplar.
Yani matbaanın bulunmasından 31 Aralık 1500 gecesine kadar basılan kitaplara verilen isim.
İlk incunabule kitap ise Gutenberg’in bastığı Kitab-ı Mukaddes.
Aslında burası gizli bir kütüphane değil.
Gizli olarak bilinmesinin nedeni Latince adındaki “Secretium” kelimesinden kaynaklanıyor.
Bu kelime “gizli” anlamına geldiği gibi aynı zamanda “kişisel” ve “özel” anlamına da geliyor.
O nedenle Papa Francis 2021 yılında kütüphanenin Latince adındaki “Secretium” kelimesini kaldırdı ve resmi adını Vatikan Apostolik Arşivi yaptı.
Belvedere avlusunun kenarındaki binanın zemin katında “Papirus Odası” denen bir bölüm var.
Burada 80 bine yakın el yazma eser saklanıyor.
İkinci katında ise fotoğrafik arşivler bulunuyor.
Bu iki kat arasındaki birinci kat ise kütüphanenin en önemli bölümü sayılabilir.
Çünkü burası “Restorasyon odası.” Yani yıpranmış eski eserlerin onarıldığı yer.
Geçen yılın Eylül ayında çok özel bir ekip işte bu bölümde bir araya getirildi.
Kendilerine Dan Brown romanlarında okunabilecek bir görev verildi.
Böylece Vatikan tarihinin en önemli operasyonlarından biri başladı.
Ekibin görevi o arşivde bulunan altı metrelik çok önemli bir belgeyi bir yere taşınabilecek şekilde tamir etmekti.
Ancak bir sorun vardı.
Haritanın uzunluğu altı metre, üst tarafında eni 88, aşağıda ise 45 santimetreydi.
Uzun olmasından dolayı restorasyon odasında tamiri mümkün değildi.
Bunun üzerine kütüphanenin tarihi restorasyon laboratuvarının yerine hemen üst katındaki bir daire buna ayrıldı.
Bu dairenin bir de bir özelliği vardı.
Bir zamanlar bu haritayı Vatikan’a getiren kişinin yaşadığı yerdi.
O adamın kim olduğunu birazdan öğreneceğiz.
Ama önce haritayla başka bilgiler verelim.
Tamir edilecek belge 1739 yılında Roma’ya getirilmiş, ancak 1768 yılında Vatikan kayıtlarına geçmişti.
Venedik’te üretilmiş özel bir kağıt üzerine çizilmişti.
Ancak bu belge neredeyse 300 yıl boyunca Vatikan arşivinde rulo halinde saklandığı için çok yıpranmıştı. Dolayısıyla taşınması mümkün değildi.
Oysa restorasyon ekibine verilen talimat şuydu:
“Bu o metrelik belgeyi buradan 5.500 km uzağa taşınabilecek şekilde onarın.
Vatikan’ın Belvedere avlusunun yanındaki binanın birinci katında bir araya gelen uzman ekip dört ay boyunca gözlerden uzak çalıştı.
Sonunda onarım tamamlandı.
1739 yılından beri gözlerden uzak saklanan bu tarihi belge 286 yıl sonra geçen hafta hepimiz için sürpriz bir yerde, Cidde’de ortaya çıktı.
Vatikan’ın 286 yıl sakladığı bu belge aslında biz Türkleri çok yakından ilgilendiren, çoğumuzun kafasında efsane olarak dolaşan tarihi bir belgenin kendisiydi.
Şimdi sizi Suudi Arabistan’ın Cidde şehrine götürerek bu belgenin ortaya çıkışının ilginç hikayesini anlatacağım.
Bu olayı geçen hafta Vatikan internet sitesinde okuduğum haberden öğrendim.
En ilgiyle izlediğim uluslararası sitelerden biri Vatikan’dır.
Çünkü orada sadece Hıristiyan alemine değil İslam dünyasına ait de çok ilginç haberler var.
Neredeyse Ali Erbaş’ın şahsi tanıtım ve PR aracı haline gelen Diyanet İşleri sitesinde asla göremeyeceğiniz haberlerdir bunlar.
Önceki cumartesi gününden beri Suudi Arabistan’ın Cidde şehrinde dünyanın en büyük İslam Sanatı Bienali yapılıyor.
Bienal Uluslararası Kral Abdülaziz Hava Limanının Batı tarafındaki “Hac Terminali’nde” düzenlendi.
100 bin metrekare bir alan üzerine düzenlenen bienal, dediğim gibi bugüne kadar dünyada düzenlenen en büyük İslam Sanat etkinliği…
Türkiye’de birçok haber sitesinde ve Anadolu Ajansı sitesinde de bununla haberler vardı.
Ancak onların hiçbirinde görmediğim ilginç haberi Vatikan sitesinde okudum.
Vatikan bu sergide özel bir pavyon açmış.
İşte biraz önce anlattığım belge bir haftadan beri o pavyonda sergileniyor.
Bu tarihi belge Evliya Çelebi’nin “Nil Nehri Haritası…”
Yani 17’nci yüzyılın ünlü seyyahı ve nesir yazarı Derviş Mehmed Zıllî ya da bilinen adıyla Evliya Çelebi’nin en önemli miraslarından biri.
Meğer yıllardır Suudi Arabistan’la Katar arasında bu efsane haritanın restore edilmesi için büyük savaş varmış.
Sonunda Suudi Arabistan bu restorasyon savaşını kazanmış…
Ama bir şartla.
Bu devasa haritanın Suudi Arabistan’a getirilerek sergilenmesi kaydıyla.
Tabii ben de bu haritanın peşine düştüm.
Araştırmam sonunda çok ilginç bazı bilgilere ulaştım.
500 yıl kadar önce yapılmış olan bu harita nasıl olup da Vatikan arşivine girmiş?
Gelin bunun hikayesine bakalım.
Evliya Çelebi 1672-73 yılında, Osmanlı döneminde Kahire’den başlayarak Nil nehrinin çıktığı yere kadar bir seyahat yaptı.
Osmanlı’nın yükseliş devrimdeki en heyecan verici seyahattir denebilir.
Evliya Çelebi bu gezide yaptığı gözlemleri “ Seyahatname” adıyla kitaplaştırdı.
15 yıl sonra da bugün hikayesini anlattığım haritayı çizdi.
İşte bu seyahatnamenin 10’uncu cildinde anlatılanlarla harita üzerindekiler birbiriyle örtüşüyor.
Onu izleyen 48 yıl bu haritanın nerede ve kimde olduğu belli değildir.
İzine tekrar 1736 yılında rastlıyoruz.
O yıl Lübnan asıllı Giuseppe Simonio Assemani adlı bir kişi İstanbul’da kütüphane müdürü olur. Bu kişi 1739 yılında Evliya Çelebi’nin bu haritasını kendi üzerine alır.
Harita aynı yıl bu kişi tarafından Roma’ya getirilip Vatikan Kütüphanesine verilecektir.
Harita 2024 yılının Eylül ayında işte bu Guisseppe Simonio Assemani’nin yaşadığı dairede restore edilecektir.
Bu dört aylık restorasyon süresince o binanın kapıları sadece Euronews Türkçe servisine açıldı.
Bu bilgilerin bir bölümünü işte Euronews muhabiri Esma Çakır’ın haberinden aldım.
Haritanın hikayesini çok güzel ve ayrıntılı biçimde anlatmış.
Yine onun haberinden şunu da öğrendim.
Konuştuğu Vatikan yetkilisi şunu söylemiş:
“Bu restorasyon Diriyah Bienali Vakfı, yani Suudi Arabistan Krallığı Kültür Bakanlığı tarafından finanse edildi ve 20.000 euroya mal oldu. Nil Haritasının durumu bir yerden bir yere götürülmesine müsaade etmiyordu. Nitekim yıllardır bu haritanın onarımının yapılması gerektiğini söylüyorduk. Talipler arasında Katar Milli Kütüphanesi de vardı. Ancak Suudi Arabistan Krallığı Kültür Bakanlığı daha somut davrandı.”
Aynı yetkili bir de şu bilgiyi vermiş:
600’ye yakın Osmanlı-Türk el yazma koleksiyonu Vatikan Apostolik Kütüphanesi’nde muhafaza ediliyormuş.
Geçmişte bunlardan bazılarının Haydar Aliyev Vakfı, yani Azerbaycan tarafından 50.000 euro civarında maddi destekle restorasyondan geçirilmiş.
Bu eserlerden biri Ahmedi’nin İskendernâmesi’ymiş.
Vatikan işte böyle bir pavyonla Cidde Bienalinde.
Bizim Diyanet İşleri’nin de bir pavyonu var mı?
İnternet sitesinde herhangi bir haber görmedim.
Ama aynı yerde 8-11 Ocak tarihleri arasında bir başka fuar daha vardı.
Adı “Uluslararası Hac ve Umre Fuarı’dı…”
Diyanet İşleri o fuara katıldı.
Bol bol haberini de yaptı.
Ama iş İslamın kültür yanına gelince nedense pek ilgilenmediler.
Meraklısına şu bilgileri de vereyim.
Türkiye bu fuarda Kültür ve Turizm Bekanlığı’na bağlı “Yazma Eserler Kurumu” tarafından temsil ediliyormuş.
Kültür ve Turizm Bekanı Mehmet Ersoy’dan bu fuara Türkiye’nin hangi İslami eserlerini gönderdiğini sordum.
Tam listesi şuymuş:
(*) Miftâhu’l-Hisâb, Gıyâseddin Cemşîd b. Mes‘ûd b. Mahmûd et-Tabîb el-Kâşî (ö. 832/1429), Nuruosmaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Nuruosmaniye 2967.
Astronomi ve matematik alanında birçok eser kaleme alan Kâşî’nin en önemli kitaplarından biri.
(*) Risâle fîmâ Yahtâcü ileyhi’s-Sâni‘ min A‘mâli’l-Hendese, Ebu’l-Vefâ’ Mühendis Muhammed b. Muhammed b. Yahyâ el-Bûzcânî (ö. 388/998), Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Ayasofya 2753.
Ebu’l-Vefâ el-Bûzcânî trigonometriyi ilk kez sistematik bir ilim dalı haline getiren isim.
Sergilenmekte olan nüshanın madalyonundan bu eserin Timur’un torunu Uluğ Bey’in Kütüphanesi [bi-resmi hizâneti] için hazırlandığı anlaşılmaktadır. Sultan II. Bayezid ve Sultan I. Mahmud’un mühürlerinin de yer aldığı bu nadide nüshanın sergilenmekte olan sayfalarında, üçgen vb. şekillerin etrafına ve içerisine daire çizmenin yöntemlerinin anlatıldığı beşinci ve altıncı bablar yer alıyor.
(*) Risâle-i Selîmiyye, Dâyezâde Mustafa Efendi (1165/1752’den sonra), Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Esad Efendi 2283.
Dâyezâde Mustafa Efendi 1112 (1700-1701) mimarlık tarihimizin ilklerinden olan Selîmiyye Risâlesi’ni kaleme aldı.
Sergilenmekte olan sayfalarda ise eserin yazılış gayelerinden olan Selimiye’nin kubbesinin Ayasofya’nın kubbesinden büyük olduğunun gösterildiği temsili çizimler yer alıyor.
(*) Tezkiretü’l-Bünyân, Sâ‘î Mustafa Çelebi (1004/1595), Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi 4911.
Genç bir şair olan Sâî Mustafa Çelebi, Mimarbaşı Sinan’ın şaheserlerini ve hikâyelerini yazıya geçirme işini üstlenir.
Koca Sinan anlatır, Sâî kaleme alır.
Aralara nazımlar serpiştirir, Tezkiretü’l-Bünyân ve Tezkiretü’l-Ebniye’yi meydana çıkarır. Sergilenmekte olan sayfalarda Süleymaniye Camisinin yapılış hikâyesi yer alıyor.
Camide kullanılan Kıztaşı, Baalbek, İskenderiye ve Topkapı Sarayı’ndan getirilen dört büyük sütundan Kıztaşı Sütunu’nun nasıl dikildiği görünen satırlarda anlatılıyor.
(*) Risâle-i Mi‘mâriyye, Ca‘fer Efendi (ö. XVII. Yüzyıl), Millet Kütüphanesi, Ali Emiri Riyaziyye 98.
Mimar Sinan’dan sonra en tanınmış mimarlarımızdan biri Sultan Ahmed Camisi’nin mimarı Sedefkâr Mehmed Ağa.