Bugün Türkiye’nin yaşadığı süreci en iyi özetleyecek cümle şudur:
“Devlet dindarlaştırıldıkça halk dinden uzaklaşıyor.”
İsterseniz “Devlet dindarlaştıkça halk sekülerleşiyor” diye de okuyabilirsiniz.
Neden mi?
Çünkü 12 Eylül askeri rejiminin Atatürkçülüğü yerleştirmek için yaptığı şeylerin aynısını, hatta daha beterini 2017 Referandumu ile başlayan 28 Mayıs Rejimi “toplumu dindarlaştırmak” için yapıyor.
İkisi de yakın tarihimizin en büyük yanılgıları olarak hafızalara yazılıyor.
Sonuç?
12 Eylül rejimi neredeyse halkı Atatürk’ten soğutacaktı..
28 Mayıs rejimi halkı neredeyse falan değil resmen dinden soğutuyor.
Nedenlerini tek tek anlatayım.
BİR:
Rejime yalakalık yapacağım ve reyting alacağım diye medyada her türlü palyaçoluğu yapan sarıklı, şalvarlı, sakallı adamlar Devletin ve Diyanet’in yarım bıraktığını tamamlamak için ellerinden geleni yapıyor.
Ne mi yapıyorlar…
Dün öğleden önce saat 10 ile 12 arasında Instagram hesabımda ekranıma güya hoca ama şarlatan beş cüppeli, sarıklı adamın videosu geldi.
“Akletmezmisin01” adlı bir Instagram hesabı var.
Girin, beş altı sayfa açın önünüze, inanılmaz bir “şarlatan hocalar” galerisi açılıyor.
Saymak zor…
Hepsi güya İslam adına konuşan sakallı adamlar.
Biri cenneteki hurilere takmış.
Biri aldatılan bir kadının kocasını geri getirmek için baklava ile birlikte hangi duayı etmesi gerektiğini anlatıyor.
Biri cennete gidiş için kampanya yapıyor.
Biri “Dev hizmet” başlığı ile diyet yapan insanlara hangi dua ile kilo verdireceğini Erşan Kuneri tarzıyla anlatıyor.
Bunlar reyting peşinde koyan dinbazlar.
Farkında olmadan inancı standup gösterisine çeviriyorlar.
Ama asıl felaket devletten geliyor.
Tabii 1 numara “Diyanet İşleri Başkanlığı…”
Yaşım ileri, bu ülkede epey bir süre yaşadım.
İki yüzyıl gördüm.
Kim bilir kaç cumhurbaşkanı, kaç başbakan gördük, sayısını bilmiyorum.
Ama gördüğüm Diyanet İşleri başkanlarını çok iyi hatırlıyorum.
İster Demokrat Parti, ister CHP, ister ANAP ister DYP iktidarda olsun…
Devletin en güçlü konsensuslarından biri Diyanet İşleri’nin başına saygın, halkın sevgisini alacak, laiklikle sorunu olmayan, elinde kılıç değil zeytin dalı taşıyan, toplumun hayat tarzına müdahale etmeyen, yılbaşı kutlamasına karışmayan insanları getirmekti.
Ne yazık ki bu mutabakat bugünkü Diyanet Başkanı ile birlikte bozuldu.
Bu devletin ikinci mutabakatı ise Milli Eğitimi dinin etkisi altına sokmamaktı.
O mutabakat da bozuldu.
Şu an ilkokullar bile tarikatları sokan, sınıflarda mezar maketleri kurup çocuklara kefen giydiren, ilkokul eğitim yılını Gazze ile açan, Gazze kumbaraları koyarak Orta Doğu’nun sorunlarını sınıflara taşıyan bir Milli Eğitim anlayışı başta.
En iyi üniversitelerimiz tek tek çökertiliyor.
Cumhurbaşkanı 2012 yılında, ameliyatından hemen sonra AKP gençlik teşkilatına yaptığı konuşmada bugünkü hedefini şu sözlerle açıklamıştı:
Dininin ve kininin davacısı bir gençlik istiyoruz…
Yani dindar bir nesildi kurmak istediği…
Kendinden önce Fethullah Gülen de “Altın nesil” hedefi koymuştu.
O “Altın Nesil”in asıl hedefi 15 Temmuz gecesi seçilmiş Cumhurbaşkanı ve ailesinin hayatına kasteden kanlı bir darbe girişimi olmuştu.
Aradan 12 yıl geçti.
Bugün Türkiye’de dindarlık ne durumda?
Toplum Çalışmaları Enstitüsü geçen hafta 11 Ekim günü 2024 Eylül ayına ait “Türkiye Toplumsal Eğilimler Araştırmasının” sonuçlarını yayınladı.
Sonuç şu:
“Halkın Atatürk’e olan ilgisi ve sevgisi büyürken dindarlık azalıyor.”
“Atatürk’le ilgili görüşünüz nedir” sorusuna “Çok olumlu ve olumlu” cevabını veren insanların oranı yüzde 84.
“Çok olumsuz veya olumsuz” diyenler ise yüzde 4.7….
22 yıldır altan alta sinsice sürdürülen Atatürk karşıtlığının bugün Türkiye’de halkı getirdiği nokta budur.
Bugün kutuplaşmış, paramparça olmuş Türkiye toplumunda bundan büyük kaç mutabakat konumuz var bir düşünün…
Bulmakta epey zorlanacaksınız.
En ilginç soru şu:
“Son beş yılda dindarlığınız ne yönde değişti?”
Verilen cevaplar şöyle:
(*) YÜZDE 63.5 Herhangi bir değişiklik olmadı.
(*) YÜZDE 22.5 Dindarlığım azaldı.
(*) YÜZDE 14 Dindarlığım arttı.
Bunca endoktrinasyon, Diyanet’e giderek devleşen bütçe, aile imamları, çocuklara camilerde uygulamalı ders, Milli Eğitim Bakanlığı’nın dini artık ilkokul sınıflarına kadar sokmasına…
Şeyhlerine THY’de VİP, yollarda güvenlik ve ilk yardıma ayrılan emniyet şeritlerinde ışıldaklı, sirenle ayrıcalıklı geçiş hakkı tanınmasına…
Her mahalleye bir değil iki cami açarak yeni sitelerinin hepsine cami, en küçük şirketlere, okullara mescit zorunluğu getirilmesine…
TÜRGEV, ENSAR gibi devletten beslenen vakıflara yurt açma, gençlik merkezleri kurdurmalara rağmen geldiğimiz nokta budur.
Körfez Arap ülkeleri bile bu son beş yılda dinin günlük hayattaki yerini azaltmaya başladığı sırada Türkiye tam tersini yaptı.
Muhafazakar kesimin 28 Şubat’ta başörtü mücadelesi vermiş iki önemli ve saygın ismi Ayşe Böhürler ve Sibel Eraslan 15 gün arayla aynı gözlemleri aktardı.
Muhafazakar kesimde kızlar başını açmaya başladı.
Başı örtülü kadın oranı yüzde 50’nin altına indi.
Dikkat edin, başı örtülüler içinde başını hepimizin bildiği Anadolu usulü, dini nedenle değil geleneksel olarak bağlayan kadınlar da var ve sayıları hiç de az değil.
Bu iki isim sıradan kişiler değil.
Ayşe Böhürler AKP kurucusu ve MKYK üyesi.
Sibel Eraslan ise o kesimin en önemli köşe yazarlarından biri. Aynı zamanda romancı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan yüzde 50’lere kadar çıkan oyuyla Türkiye’de istediği dindar nesili yaratamadı.
Ama Devlet Bahçeli yüzde 10 oy ile istediği “Milliyetçi nesili” yetiştirmekte epey mesafe aldı.
Bu da AKP’yi yavaş yavaş MHP’nin ideolojik çizgisine doğru çekiyor.
Bir zamanlar “Biz milliyetçiliği ayaklarımızın altına almış bir partiyiz” diyen AKP bugün MHP’nin yedeğinde bir milliyetçiliğe doğru gidiyor.
Ama “Dindar nesil” davasında olduğu gibi Milliyetçilikte de arızalı bir araziye doğru yürüyor.
İnşallah bu milliyetçilik otoriter koyu bir despotluğa payanda olmaz.
Yıllardır AKP’li tanıdıklarıma hep aynı şeyi söyledim.
“2002’de sizi iktidara getiren oyları yanlış okuyorsunuz. Onlar size Cumhuriyet’e karşı İslami dava, İhvan siyaseti için’ oy vermedi. Bir önceki seçimde Ecevit, Yılmaz ve Çiller’e oy verenlerin küçümsenmeyecek bir bölümü de size oy verdi. Bu insanlara İslamcılık elbisesi giydiremezsiniz…”
Dediğim çıkıyor.
Bugün de iddia ediyorum.
AKP’yi kurtaracak oylar İslamcı kesimde değil.
Büyükşehirlerin seküler kalabalıklarında…
Şu son beş yıl boyunca kasaba dernekleri iktidara yaranmak isteyen çapsız kaymakamları, yalaka belediye başkanlarını kuklaya çevirip Türkiye’nin Akdeniz neşesini öldürmek için ellerinden geleni yaptı.
Konserleri yasaklattılar, festivalleri yasaklattılar..
Yılbaşını kutlatmamak için neredeyse kampanyalar düzenlediler…
Ne oldu?
Atatürk’e olan ilgi ve sevgi artıyor.
Dindarlık azalıyor.
Camilerimiz bomboş…
Kızlar başını açıyor.
Ramazanda oruç tutan azalıyor.
Evet Akdenizlilik ruhumuzu bir ölçüde kaybettik. Neşemiz kaçtı, kaçırıldı.
Ama göreceksiniz önümüzde beş yıl o Akdenizlilik neşesi ve coşkusunun yeniden şahlanış dönemi olacak.
Hani Milli Eğitimin o son zırvası var ya, öğretmenlere kılık kıyafet dersi verme….
Eminim, öğretmenlerimizin çoğu o dersten gönüllü olarak sınıfta çakacak.
Ve içlerinden kahkahalarla gülecekler öğretici kıyafetiyle derse gelen kıyafet zaptiyelerine…
26 Aralık 2024 - Sayın Ali başkanım, yılbaşı gecesi kırmızı boxer külot giyebilir miyim?
25 Aralık 2024 - Türk halkı bu iki tuhaf kelimeyi 75 yıl sonra nasıl tersine çevirdi
24 Aralık 2024 - Başörtülü kadının kelepçelendiği gece Ankara ve Manisa’da yaşanan üç olay
21 Aralık 2024 - Bu 32 blucin efsanesinden kaçını tanıyorsunuz?