Birleşmiş Milletler’de kadın girişimciler üzerine bir toplantı için üç günden beri New York’tayım.
Ama Ortadoğu kapkara bir kabus gibi çökmüş BM’nin üzerine…
Kadın denince Gazze’nin kadınları, çocuk denince Gazze’nin çocukları, zulüm denince Netanyahu’dan başka bir şey konuşulamıyor.
Dün bir de İsrail F35’lerinin Lübnan’ı bombalamaları ve Hizbullah’ın Fadi füzelerinin İsrail’e yollanması Ortadoğu’yu tam bir kabus çoğrafyası haline getirdi.
Önce bir hissiyatımı dile getireyim.
İran yanlısı Hizbullah devreye girince katliama uğrayan Gazze halkına olan sempati geri planda kalıyor.
İran yanlısı Hizbullah’In İsrail’e savaş açması Filistin halkına destek değil tam aksine köstek oluyor.
Hizbullah Gazze halkının değil İran’ın menfaatlerinin savaşını veriyor orada.
İslamcı fanatikler dışında onlara sempatiyle bakanların sayısı nedir bilmiyorum, ama Gazze halkının davasına büyük zarar verdiğinden eminim.
Tabii sadece Gazze halkına değil…
Lübnan’ın mazlum halkına da büyük zarar veriyor.
Bizim neslimiz içir Beyrut rüyaların şehriydi.
Çocukluk ve gençliğimiz Ortadoğu’nun bu en ışıklı en modern şehrine hayranlıkla geçti.
Ve ne yazık ki, 1975’te Filistinli göçmenlerin gelişiyle ülke büyük bir kaosa ve iç savaşa girdi.
Elli yıl sonra bugün o güzelim şehirden geriye bir insan enkazı kaldı.
Beyrut ne zaman acılara bürünse ben Feyruz’un Le Beirut şarkısını dinlemeye başlarım.
Lübnan’ın efsane sesidir Feyruz…
O güzelim şehrin en mutlu en acı günlerini yaşadı, ızdıraplarını hala yaşamaya devam ediyor.
Dün yine onun “Le Beirut” şarkısını dinledim.
“Ey Beyrut” diye başlayan Rodrigo’nun o şahane gitar konçertosunun Arapça uyarlaması…
“Selam sana yüreğimin derinliklerinden
Kabul edin selamımı ey denizler, evler
Ve eski denizlerin yeni yüzü çöller
Yaşlı bir denizcinin yüzü kadar
Eski ve onurlu bir selam sana
Beyrut halkının kokusu yasemindi…
Şimdi her taraf ateş ve duman oldu…”
Feyruz bugün 89 yaşında ve yasemin kokularından kalan şehir artık bu işte…
İnancı terör haline getiren bir coğrafyanın enkazı…
Üç tektanrılı dini doğurup da onları kendi eliyle katleden uğursuz, lanetlenmiş bir coğrafya…
2 bin 700 ton amonyum nitratı böylesine pespaye bir vurdumduymazlıkla sokağa bırakmış bir zihniyetin anavatanı…
Dün bütün gün Feyruz’un içimi yakan ağıdını dinledim.
Dinlerken de hep düşündüm…
İstikametimizi Batı’ya çeviren Osmanlı sultanlarını…
Batı’ya karşı Kurtuluş Savaşı verip Türkiye’yi bu uğursuz coğrafyadan çıkarıp Batı’ya yürüten Atatürk’ümüzü…
Onları düşündüm…
Türkler ilk kuruluş hikâyelerinden itibaren hep Batı’ya yürüdü…
Atalarımız çok haklıymış..
İnşallah hiçbir güç ecdadımızın ve Cumhuriyet’in istikametini dibimizdeki bu lanetli coğrafyaya çeviremez.
Başın bir kere daha sağ olsun ey Beyrut…
Allah size yine o yasemin kokulu şehrinizi geri versin…
Yıllardır birbirini gırtlaklayan Ortadoğu insanından çoktandır umudumu kestim…
Bu bölgenin siyasetçisinden, İslamcısından, ihvancısından, Müslüman Kardeşinden umudu kestim.
O yüzden sadece Allah’a dua ediyorum.
Akıl ve vicdan Ortadoğu’yu terketti…
Geriye sadece fanatizmi bıraktı…
Acımasız, insanlığını tamamen kaybetmiş, inançlarını ölüm, intikam, vahşet çığlıklarına çevirmiş Yahudi ve Müslüman fanatikler el ele bu güzelim coğrafyayı mahvetti…
Geriye sadece onların vicdansız egoları kaldı…
Bugünün Beyrut’u işte bu enkazdan ibaret hayalet bir şehirdir artık…
3 Aralık 2024 - Dün gece Türkiye’nin en prestijli ödülü tarihimizin en büyük başarısızlığına verildi
1 Aralık 2024 - Cumhurbaşkanı nerede konuşacak? Caminin avlusunda mı, minberde mi?
30 Kasım 2024 - Antakya’da 2000 yıl arayla ayakta kalan iki duvarın sırrı
29 Kasım 2024 - Master Chef sorusu: Bir Michelin şefinin tam teşekküllü kestane menüsü nasıldır?
28 Kasım 2024 - Rahmi Koç: İşadamıyım ama hayatım beş kuruş bile getirmeyecek üç işle geçiyor