Türk medyasının ta eskiden beri büyük bir merakı vardır.
Kimler bakan olacak…
Başlıkta bu olunca insan kendini tutamaz okur.
Nitekim dün Hürriyet’te Abdülkadir Selvi’nin yazısının başlığı şöyleydi:
“Hangi bakanlar değişecek…”
Tabii ki anında daldım ve okudum…
Yazının sonuna kadar gittim…sonunda öğrenebildiğim tek şey şu oldu:
“Bazı bakanlar değişecek ama şu an için kimin değişeceği bilinmiyor…”
Yani daha bir süre oyalanacağız yine “bakan toto” ile…
Ama ben size başka bir bakan değişimi kulisi vereyim.
Hem de ismini vererek…
Çok ünlü bir siyasetçi, hepiniz tanıyorsunuz…
Kabinede değişiklik konusunun konuşulduğu saatlerdeyiz.
Herkes tuvalete bile lacilerini çekerek giriyor.
Adını birazdan vereceğim ünlü siyasetçi tuvalettedir.
Tam pisuarın başında işemeye başladığı sırada cep telefonu çalar…
Bir eliyle pantalonunun fermuar kısmını açık tutmaya çalışırken öteki eliyle cep telefonunu çıkarır ve ekrana bakar…
Baktığı anda da hazırola geçer…
Çünkü ekranda “İktidarın en tepesindeki” kişinin ofisinin numarası vardır.
Hemen açar…
Karşısında en üstteki kişi vardır ve direkt söze girer:
“Sizi …Bakanlığına getiriyorum…”
Çişini yapmakta olan siyasetçi hayretler içindedir.
Pantolonunun fermuarını kapatmadan “Kendisine tevdi edilen görevi” kabul eder.
Evet olay bu…
Kabul edin ki her gün medyada okuduğumuz “kim bakan olacak” yazılarından daha eğlenceli…
Biliyorum bazılarınız “Olur mu böyle şey diyecek;” oluyormuş ve olmuş.
Üstelik bunu “işeyen adam” bizzat kendisi anlattı.
Sizi daha fazla merakta bırakmayayım.
Bakanlık teklifi aldığında işeyen adam İngiltere’nin eski başbakanı Boris Johnson.
Bu ay başında hatıra kitabı çıktı.
700 sayfadan oluşan “Unleashed” adlı kitabı geçen hafta perşembe günü yayınlandı.
Türkçeye nasıl çevrilir bilemedim.
“Tasmasız Köpek” veya daha nazikçe “Sansürsüz” diyebilirsiniz.
Kitabın bir özeti eylül ayı sonunda Daily Mail ve Mail on Sunday gazetelerinde yayınlandı.
Dün de New York Times’ta kitap üstüne bir yazı okudum.
Kitabı okumadım.
700 sayfalık bir kitabı okuyabileceğimi de sanmıyorum.
Ama okuduğum özetlerden eğlenceli bir kitap olduğu belli.
Yukarıdaki olayı da işte bu kitapta anlatıyor.
Adam resmen 2016 yılı Temmuz ayında çişini yaparken o dönemin yeni başbakanı Theresa May’den almış bu telefonu ve Dışişleri Bakanlığı görevini fermuarı açıkken kabul etmiş iyi mi…
Cep telefonu çağında başımıza sık sık geliyor.
Bazı insanlarla telefonda konuşurken fondan gelen sifon sesi işitiyoruz…
Belki farkında olmadan biz de aynı şeyi yapıyoruz.
Psiuarlarda sifon yok ama otomatik mesafeye ayarlı flaşlar var.
Geri çekildiğiniz an su sesi geliyor.
Başbakan Theresa May de böyle bir ses duydu mu bilmiyorum.
Kitapta o ayrıntı yok.
Theresa May de başbakanlıktan ayrıldıktan sonra bir kitap yazdı ama onunki farklıydı.
O “gücün kötüye kullanılmasını,” “güç zehirlenmesini” anlatmıştı.
Belki ileride hatıralarını yazarsa pisuardan gelen sesi duyup duymadığını da öğreniriz.
Kitaptan bir başka ilginç alıntı daha vereyim.
O da ‘ işeyen bakanın” dönemine ait.
İsrail Başbakanı Netanyahu 2017 yılında, dışişleri bakanlığı sırasında Boris Johnson’u ziyarete gitmiş.
Görüşmenin ortasında Netanyahu “Tuvaleti kullanabilir miyim” diye sormuş.
O da tabii demiş.
“Bakanlık odamda Londra Centilmenler Kulüplerindekine benzer gizli bir arka oda vardı, orayı gösterdik”diyor.
Netanyahu tuvalette biraz uzun kalmış.
Johnson “O gittikten sonra gizli servis tuvalette araştırma yaptı ve bir böcek buldu” diyor.
Yani dinleme aleti konmuş.
Netanyahu’nun günahını almayalım diyeceğim ama Gazze’de yaptığı vicdansızlıklardan sonra rahatça günahını alabiliriz. Ama böceği onun koyup koymadığı tesbit edilememiş.
Durun dahası var.
COVİD sırasında yaşadığı olay onun da karakterini ortaya koyuyor.
COVİD salgını büyüyünce bulunan aşılara ilk izin veren hükümetlerden biri Boris Johnson’un başbakanlığını yaptığı İngiltere olur.
İngiliz Sağlık Bakanlığı Hollanda’ya yüklü miktarda aşı sipariş verir.
Ancak gelecek aşıların Hollanda’da alıkonduğunu ve gönderilmediğini öğrenirler.
Başbakan Boris Johnson bunun üzerine ciddi ciddi Hollanda’ya askeri bir operasyon yapmayı ve ilaçları getirmeyi gündeme getirir.
Neyse ki Dışişleri’nden akıllı bir yetkili “Bu NATO’da müttefikimiz bir ülkeye saldırmak anlamına gelir” deyip vazgeçirmiş.
İşte büyük umutlarla girdiğimiz 21’inci Yüzyılın bize getirdiği “popülizm”ve “popülist liderlerin” karakteri bu…
Ve ne yazık ki, 20’inci yüzyılın ilk yarısında dünyayı tarihinin en büyük felaketine götüren popülist liderlerden hiç farkı olmayan bir liderlik profili bugün dünyanın kaderine hakim.
Ülkelerin, çocuklarımızın, torunlarımızın kaderleri onların iki dudağının arasından çıkacak kelimelere bağlı.
İşte Netanyahu…
İşte Trump…
İşte Hindistan’ın Modi’si
İşte Macaristan’ın Orban’ı…
İşte Venezuela’nın Maduro’su…
Ve Orta Doğu’da onların karşı cephesindeki “İslamcı otoriter başkanlar ve rejimler…”
İşte İran’ın başındaki mollalar rejimi..
İşte Hamas’ın başındaki İhvan’cı Sinvar…
İşte Lübnan halkını felakete sürükleyen İran’ın vesayet örgütü Hizbullah…
Ne yazık ki bu popülist liderler dönemi kapanmadan, bizim bölgemiz de “Siyasi İslam’ın” istibdadından özgürleşmeden ne bölgemizin ne de dünyanın başı dertten kurtulacak.
Bir dönem bazı köşe yazarları AKP’ye oy veren vatandaş için “göbeğini kaşıyan adam”derdi.
Sevmediğim, doğru bulmadığım bir kavramdı.
Ama son bir haftadır yaşadıklarımızı alt alta yazdığımda gördüğüm tablo ve vardığım sonuç şu:
AKP’ye oy veren insana “göbeğini kaşıyan adam” diyen zihniyet dönemi kapandı.
Ama bu defa AKP’ye oy verene vermeyene “göbeğini kaşıyan adam muamelesi” yapan iktidar dönemi açıldı.
Eminim rahmetli Bekir Coşkun bulutların üstünden Pako’suyla beraber bakıp bakıp gülüyordur.
Allah aşkına, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un şu yaptığına bakın.
Durup dururken Anayasa’nın ilk dört maddesini tartışmaya açtı.
Hem de öyle eften püften bir bahane ile açtı ki…
Ona uysak referanduma gidip vatandaşa soracağız:
“Virgülü devletin önüne mi kopalım, arkasına mı takalım?”
İnsan ister istemez “Sayın başkan, şu dilinin altındaki baklayı bir çıkarsan” diyor içinden.
Kendi partisinin makul insanları bile karşı çıkınca bu defa işi çevirip ne dedi?
“Bana karşı algı operasyonu yapılıyor…”
Bir adım ötesi “üst akıl,” iki adım ötesi “dış güçler,” üç adım ötesi “İsrail bize saldırıyor…”
Aynen bu olacak…
Hoppalaaaa…
Kim kime algı operasyonu yapıyor sayın başkan…
Bir algı operasyonu mu diyorsunuz; bakın ben size dört dörtlük algı operasyonu anlatayım.
ADIM 1:
Önce durup dururken ortaya “Karabağ’a nasıl girdiysek Libya’ya nasıl girdiysek oraya da gireriz” diyerek İsrail’e savaş açacağımız anlamına gelen sözler edersiniz.
ADIM 2:
Sonra “Taaruz” pozisyonundan vazgeçerek bu defa “İsrail bize saldıracak” iddiasını ortaya atarsınız.
ADIM 3:
Sonra da vatandaşın kredi kartına göz dikip oradan “savunma fonu” keseceğiz diye resmen vergi salarsınız.
Sizin iktidarınız yapıyor bunu şu an…
Deprem fonlarına kesilen paraların, hatta 15 Temmuz şehit ve gazileri için toplanan paraların hesabının verilmediği, verilemediği bir ülkede şimdi “savunma fonuna para” kesilecek.
Gerekçe ne? İsrail saldıracak…
Üstelik de “Çelik kubbe kuracağız” diyerek, bugüne kadar ki S-400 yanlışınızla Türkiye’nin hava savunma gücünü nasıl zaafa uğrattığınızı alenen itiraf ederek…
Söyler misiniz bundan daha ayıp bir algı operasyonu olabilir mi…
Diyorum ya artık sadece size oy vermeyen insanlara değil…
Vallahi de billahi de o yazarların yaptığından çok daha ayıp ve çok daha büyük günah bu…
26 Aralık 2024 - Sayın Ali başkanım, yılbaşı gecesi kırmızı boxer külot giyebilir miyim?
25 Aralık 2024 - Türk halkı bu iki tuhaf kelimeyi 75 yıl sonra nasıl tersine çevirdi
24 Aralık 2024 - Başörtülü kadının kelepçelendiği gece Ankara ve Manisa’da yaşanan üç olay
21 Aralık 2024 - Bu 32 blucin efsanesinden kaçını tanıyorsunuz?