Geçen Salı akşamı İstanbul’un yükselen restoranı Seraf.
Geniş ana salonu tamamen dolu.
Bir masada eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül dostlarıyla yemek yiyor.
Yan tarafta panolarla ayrılmış bir bölümde ise uzun bir masa kurulmuş.
Masanın uç tarafına bir ekran yerleştirilmiş.
Genç fit bir erkek ayakta ekranın kenarında konuşuyor.
Uzun masada ise Türk iş dünyasının tanınmış simaları oturuyor.
Ülker Grubunun iki en üst patronu Murat ve Ali Ülker ile üçüncü kuşaktan Yahya Ülker’i görüyoruz.
Finansbank Yönetim Kurulu Başkanı ve TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Ömer Aras.
İstinye Park’ın iki patronundan Zafer Kurşun.
Akfen Holdin Yönetim Kurulu Başkanı Hamdi Akın, Türkmen Holding’in patronu Atilla Türkmen, Mudo mağazalarının kurucusu Mustafa Taviloğlu ve şirketin ikinci kuşak yeni genç patronu Ömer Taviloğlu.
MNG’nin patronu Mehmet Nazif Günal, Murathan Günal.
Tabanlıoğlu Grubunun patronu Murat Tabanlıoğlu…
TV Yapımcısı Mustafa Oğuz…
Münir Özkök, Albert Elvasvili, Agâh Uğur, Engin Frayman.
Ve Seraf Restoran’ın sahibi Doğan Yıldırım…
Masada iki gazeteci var.
Zafer Mutlu ve ben…
Yemeğin konuşmacısına gelince…
Koç Grubuna ait Arçelik’in CEO’su Hakan Bulgurlu.
Uluslararası planda tanınmış bir iş insanı.
İşinsanlığı başarısının yanında bütün dünyada bir çevre ve iklim aktivisti olarak tanınıyor.
Gecenin davet yazısında Hakan Bulgurlu’nun Antarktika’ya yaptığı geziyi fotoğraf ve videolarla anlatacağı belirtiliyor.
Ancak yemek başlamadan önce yaptığı konuşmada hepimizi şaşırtan bir şey söylüyor:
“Amacım size bir seyahati anlatmak değil. Asıl amacım bu dünyayı ve hepimizi bekleyen yakın ve açık bir tehlikeyi anlatmak.”
Ve ekliyor:
“Bunları niye anlatacağım? Çok basit. Sizler patronsunuz, işinsanısınız. Bu ülkede bu dünyada kim ama kim yatırım yapacaksa bu anlattıklarımı mutlaka dikkate almak zorunda.”
İçimden “Eyvah” diyorum, “Uzun ve sıkıcı bir çevre kirlenmesi ve küresel ısınma nutku dinleyeceğiz.”
Ama daha üçüncü dakikada görüşüm tamamen değişiyor.
Masada bulunan bütün patronlar pür dikkat dinlemeye başlıyor.
Müthiş bir hikaye etme kabiliyeti, aynı ölçüde etkileyici bir üslup…
Ve hepimizin tüylerini dimdik eden rakamlar… Bilgiler…
Bütün masa küçük vagonların üstünde bir korku tüneline giriyor…
Hakan Bulgurlu’nun sunumu Himalayaların Everest Tepesine yaptığı tırmanış ile başlıyor.
Yani zirveye kadar…
Bu seyahatle ilgili çok ilginç bilgiler ve görüntüler seyrediyoruz.
Bizi ürküten ilk rakam Everest tırmanışını anlatırken geliyor.
300 kişilik bir grupla tırmanıyorlar.
Bu tırmanış sırasında 7 bin 7500 metre arasında 14 kişi hayatını kaybetmiş.
Kiminin oksijeni, kiminin suyu bitmiş. Kimi soğuğa dayanamamış.
Bir yerde okumuştum, Everest’te 8 bin metreye tırmanan her 10 kişiden biri hayatını kaybediyormuş.
Video görüntüleri içinde küçük bir bölüm var ki kanımız donuyor.
Çadırların yanında yatan cesetler.
Bazıları daha önceki tırmanışlarda ölen dağcılarmış.
Bazılarının üstüne Amerikan, bazılarının üstüne Kanada bayrakları örtülmüş.
Canlı renklerden oluşan giysileri içinde rengarenk, sanki canlıymış gibi donmuşlar.
Tabii gazeteci olarak o kareleri almak istiyorum.
“Bu tırmanışın etik kuralları var. Ailelerine saygıdan bu fotoğrafları yayınlamıyoruz.”
Hakan Bulgurlu hayatını kaybeden bir Fransız kadının hikayesini anlattı. Suyu bitmiş. Bulgurlu “Kalan suyumu onunla paylaştım” diyor.
Orada bir ay eksi 35 derecede kalmışlar.
Google’da bir arama yaptım ve orada ölmüş dağcıların fotoğraflarını buldum ama Hakan Bulgurlu’ya söz verdiğim için burada kullanmıyorum.
Sonra Antarktika’ya yaptığı geziyi anlatmaya başlıyor.
Antarktika’ya iki türlü gidilebiliyor.
Biri kıyılarına…
Buraya gitmek pahalı ama parası olan binlerce insan gidiyor.
Mesela bu konuşmayı o masada bizimle izleyen Zafer Mutlu da kıyılara turistik gezi yapanlardan.
Ancak Antarktika’nın bilimsel araştırmalar yapılan kara kısmına yılda sadece 400 kişiye izin veriliyor.
Önce Antarktika ile ilgili ilginç bilgiler verdi.
Kıtanın en güney ucuna kadar inmişler.
Orada çok küçük bir daire etrafında 16 ayrı saat dilimi yaşanıyormuş.
“Bizim kamp kurduğumuz yerden Amerikalıların araştırma merkezi çıplak gözle rahat görünüyordu. Ama orasıyla bizim bulunduğumuz yer arasında 11 saat fark vardı” diyor.
Antarktika aslında bir kara parçası üstünde duruyor.
Bu toprağın üstünde üç kilometre derinliğinde bir buz tabakası var.
Bu kara kısmı bir çanak şeklinde.
Bu çanağın kenarında iki çok büyük buzul var.
“Bunlardan biri veya ikisi er veya geç kırılacak. İşte o zaman denizler yükselecek” diyor.
Kuzey kutbunun altında ise kara parçası yok.
Buzulun altı tamamen su.
Antartika ile ilgili en çarpıcı bilgilerden biri şu.
Burası çok kuru. Havada hiç nem yok. Yani burada çok kolay yangın çıkabilir.
Ama yanıcı madde ve orman olmadığı için yangın tehlikesi yok.
Yaptıkları yürüyüş sırasında vücutlarından çıkan su buzdan bir kafes oluşturuyormuş.
“Giydiğiniz ceketin önünü açarsanız bu buz toz halinde dışarı fırlıyor” diyor.
İşte bu noktadan itibaren tüylerimizi diken diken eden bilgiler gelmeye başlıyor.
Verdiği ilk rakam şu.
Geçen 2023 yılında her ay ortalama sıcaklık dünyanın geçmiş ortalamasından daha sıcaktı.
Özellikle eylülden sonraki sonbahar ve kış ayları yüzde 0.84 ile yüzde 0.95 derece daha yüksekti.
İkincisini ise şu çarpıcı rakamla veriyor:
“Arkadaşlar biliyor musunuz, geçen şubat ayının ilk sekiz günü dünya tarihindeki en sıcak günlerdi…”
2024 muhtemelen 2023’ten daha sıcak olacak.
Beklenti ise şu:
2024’te küresel sıcaklık ortalama 1.46 derece artmış olacak.
Bunun anlamı ne?
Dünya 2015 yılında Paris’te bir iklim konferansı yaptı.
Bu konferansta bütün dünyaya küresel ısınmanın 2030’a kadar 1.5 derece ile sınırlandırılması hedefi kondu.
Oysa bu düzey 2024’ün sonunda aşılmış olacak.
Gelelim bu ısınmanın sonuçlarına…
Yeryüzündeki Kuzey Kutbu ve Antartika’daki buzulların hepsi bu küresel ısınması yüzünden erirse ne olur?
Hesabı yapılmış.
Denizlerin seviyesi 65 metre yükselir.
Bunun 60 metresi sadece yukarıda anlattığı Antarktika’daki buzulların erimesiyle meydana gelecek…
İyi habere gelince…
Bunun öyle 100-200 sene içinde olması mümkün değil.
Çünkü denizin 120 metre yükselmesi ancak 12 bin yıl içinde mümkün olabiliyor.
Bu da bir yüzyılda bir metre demek.
Yani bırakın bugün benim gibi 76 yaşında olmayı, henüz doğanlar için bile böyle bir tehlike yok.
Ama 2030’a kadar çok daha “açık ve yakın bir tehlike” var.
Suların 30 santim yükselmesi…
Ne mi olur?
Bugün dünyadaki insanların üçte biri sahillerden 100 km içeriye kadar uzanan bantlarda yaşıyor.
Bu da nüfusu 100 binin üstünde dört bin sahil şehiri demek.
Sular 30 santim yükselirse…
Mesela Miami sular altında kalır.
Bulgurlu “Bugün Amerika’da normal bir mortgage süresi 30 yıl. Yani Miaimi’de mortgage’le ev almak artık akıl karı bir iş değil” diyor.
Ya İstanbul?
Şakayla karışık söylüyor:
“Boğaz’da yalılarınız varsa satın…”
Biraz abartılı gelebilir size…
Ama son bazı araştırmalar sadece Antarktika ve Grönland’daki buzulların erimesinin bu yüzyıl sonuna kadar sularda üç metre yükselmeye yol açacağını iddia ediyor.
Buna karşılık ilginç bir iddia da ortaya atıyor.
Eğer suların böyle yükselmesi tehlikesi varsa İstanbul Kanalı projesi bunun etkilerini azaltmak için iyi bir fikir olabilir.
Tam şu yerel seçimler sırasında ilginç bir tartışma konusu…
Ve bütün bunların sonunda mesele “karbon salımı” meselesine geliyor.
Bugün yatırım yapacak bütün şirketlerin temsilcilerine sesleniyor:
“Yatırım yapacaksınız karbon salımı meselesini çok ciddi biçimde düşünün…”
Çünkü bu anlattığımız apokaliptik senaryonun en büyük sebeplerinden biri karbon salımı olacak.
Dünya beyaz eşya pazarında en büyük oyunculardan biri haline gelen Arçelik ve Beko’nun bu konuda yaptığı çalışmaları anlatarak sunumu tamamlıyor.
Çok uyarıcı bir konuşmaydı…
Bence Bulgurlu bunu bütün şirketlere, siyasetçilere, üniversite öğrencilerine tam da bu ilginç seyahat görüntüleri ile böyle etkileyici bir hikayecilikle anlatmalı…
Ben ayrılırken eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül hala oradaydı.
İçimden keşke onu da davet etseydik ve o da dinleseydi diye geçirdim.
4 Aralık 2024 - Yılın en güzel filminin en güzel sahnesini anlatıyorum
3 Aralık 2024 - Dün gece Türkiye’nin en prestijli ödülü tarihimizin en büyük başarısızlığına verildi
1 Aralık 2024 - Cumhurbaşkanı nerede konuşacak? Caminin avlusunda mı, minberde mi?
30 Kasım 2024 - Antakya’da 2000 yıl arayla ayakta kalan iki duvarın sırrı
29 Kasım 2024 - Master Chef sorusu: Bir Michelin şefinin tam teşekküllü kestane menüsü nasıldır?