Bu fotoğraf 2013 yılında New York’un ünlü Beşinci Caddesi ile 57’inci sokağının kesiştiği bir binada çekildi.
Yer, New York’un en ünlü sanat galerilerinden biri olan Malborough Galerisi…
O akşam o galeride Türkiye’nin ünlü bir sanatçısı, Ahmet Güneştekin’in sergisinin açılışı vardı.
New York sanat çevresindeΠn tanınmış insanlar oradaydı.
Gelenler arasında bize sürpriz gibi görünecek bir isim de vardır.
AKP milletvekili Bülent Arınç…
O sırada bir ziyaret için ABD’de bulunmaktadır. Tesadüfen orada bulunmasına rağmen, kendi isteği ile sergiyi görmeye gelmiştir.
Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Namık Tan da o gün oradadır.
Namık Tan bugün CHP milletvekili…
O gün çekilen fotoğrafta hemen arkada uzun boylu bir insan durmaktadır.
Adı Levent Bilgen’dir…
O gün Türkiye’nin New York Başkonsolosudur.
Aynı açılışta bu fotoğrafta görmediğiminiz bir de kadın bulunmaktadır.
Başkonsolos Levent Bilgen’in eşi Ayşe Bilgen…
AKP döneminde bazı kişilerin ‘monşerler’ diye aşağıladığı, liyakatla bu mesleğe girmiş kuşaklardan bir diplomat.
Mutlu bir Türk ailesidir Bilgenler…
İyi eğitimli, Cumhuriyet’in verdiği saygı ve aile anlayışı ile yaşayan bir memur ailesidir.
Ailenin o gece o fotoğrafta göremediğimiz iki üyesi daha vardır.
Oğulları ve kızları…
Ancak o geceden iki yıl sonra bu aile hiç beklemediği bir dramı yaşayacaktır.
Başkonsolosun eşi Ayşe Bilgen bir kontrol sırasında kanser olduğunu öğrenecektir.
Ailenin kaybedilen mutluluğu o günden itibaren annenin yaşaması için büyük bir mücadeleye dönüşecektir.
Başkonsolos eşinin mücadelesine destek vermek için kendi isteğiyle görevinden ayrılıp Ankara’ya dönecek ve diplomatik kariyeri uzun bir süre duraklamaya girecektir.
Bu arada ailenin ekonomik durumu da kötüleşir.
Baba iki çocuğunu okutmak için evini satar.
Bu mücadele üç yıl sürecek ve ne yazık ki 2018’de anne Ayşe Bilgen’in ölümü ile bir aile yasına dönüşecektir.
Bu hikayenin son perdesi burada gördüğünüz cenaze fotoğrafıdır.
Başkonsolos Levent Bilgen’in yanında ellerini kaldırıp annesine son duasını yapan iki çocuktan biri Metehan Bilgen’dir.
Bugün 22 yaşında.
Kanada’daki eğitimini tamamlamış, bir gayri menkul şirketinde çalışıyor ve Toronto’da oturuyor.
Annesinin tabutunun başındaki o kızın adı ise İdil Bilgen…
İdil Bilgen önceki akşam Türkiye güzeli seçildi…
Ve önceki akşamdan itibaren sosyal medyada insafsız bir eleştiri ve hakaret saldırısına uğruyor.
Oysa onun Türkiye güzeli seçilmesi belki de güzellik yarışmaları tarihinde yepyeni dönem açacak özellikte bir seçim.
O nedenle bu kızın hikayesini size anlatmak istiyorum.
New York’taki davet sırasında İdil 13 yaşındaydı.
16 yaşında annesinin kanser olduğunu öğrendiğinde hayatla ilgili planı da değişti.
Tıp okumaya karar verdi.
Bütün çocukluğu yurtdışında geçmişti.
Ancak kendi arzusu ile Koç Üniversitesi’ne gitmeyi istedi.
Bu yıl tıp fakültesini bitirdi.
O artık bir tıp doktoru.
Ve aynı yıl herkesi şaşırtan bir karar aldı.
Belki de o eğitimi yapan kimsenin göze alamayacağı bir karardı bu.
Türkiye Güzellik Yarışmasına katılmak istedi.
Ve önceki gece Türkiye Güzeli seçildi…
O gece ile sahnede yürürken babası Levent Bilgen de Türkiye’nin belki en tehlikeli görevlerinden birinin başındaydı.
Ukrayna’nın başkenti Kiev’de Türkiye Cumhuriyetini temsil ediyordu.
Tabii bazılarının aklına şu soru gelebilir.
Bu kadar iyi eğitim yapmış bir kadın güzellik yarışmasına girer mi… Niye girer?
Girer…
İdil’i işte bu yüzden çok sevdim.
Ben güzellik yarışmalarından çıkmış harika insanlar tanıdım.
Arzum Onan hala en takdir ettiğim insanlardan biridir.
Öyle yarışmalar sayesinde Kıvanç Tatlıtuğ gibi dünya çapında bir sanatçımız oldu.
Bu insanlar sadece sanatlarıyla değil, birer rol modeli olarak yaşamaya devam ediyor.
Önceki geceden beri İdil’e yapılanları çok üzülerek izliyorum.
Artık bir Mad Max alemine dönen sosyal medya toplumu nasıl böyle canavara dönüştürür hayretle ve dehşetle görüyorum..
Kimse böyle donanımlı bir kızın güzellik yarışmasına girme cesareti göstermesini görmeye çalışmıyor.
Yapılan bütün eleştiriler, edilen hakaretler onun sadece sosyal medyaya yansıyan bir görüntüsündeki fiziki güzelliği üzerine.
Evet orası bir güzellik yarışması.
Ama güzellik nedir?
Acaba bu hakaretleri yağdıranlar bir salona toplansa aynı kız üzerinde birleşebilirler mi…
Bana göre çok güzel bir kız…
Karakteri, eğitimi, cesareti, duruşu ise o güzelliği bambaşka bir estetik düzeye taşıyor.
Bunları görünce kendisini arayıp konuştum.
Yanılmamışım…
Karşımda etkileyici genç bir kadın vardı.
‘Niye katıldın bu yarışmaya’ diye sordum.
Yarışma sırasında da sormuşlar bu sonuyu. Aynı cevabı verdi:
“Biz sadece yapacağımız veya yaptığımız meslekten ibaret insanlar değiliz. Türkiye’de bütün kızlara anlatmak istedim. Hem doktorluk kariyerimi yapıp hem de içimden gelen ve zarafetle yapabileceğim bir şeyi kanıtlamaktı amacım. Ve galiba kanıtladım da. “
Hayatının büyük bölümü yurtdışında geçti. Oralarda eğitim yaptı.
Acaba bu davranış oradan aldığı kültürün verdiği Türkiye’ye yabancı bir cesaret mi?
“Evet orada büyüdüm ama, babam ve annem bize hep ülkemizin değerlerini ve aidiyetimizi hatırlatarak büyüttü. Yurtdışında farklı ülkelerde şehirlerde büyümemle birlikte hiçbir zaman bir Türk kızı olduğumu unutmadım, ailem de unutturmadı. Hem yurtdışı bakış açılarını öğrendim. Hem de kendi vatanımızın değerlerine sahip bir insan olarak geliştirmeye çalıştım kendimi. O nedenle güçlü bir Türk kadını olarak girdim bu yarışmaya ve yurtdışında Miss World’da yine böyle güçlü Türk kadını kimliğimle yarışacağım.”
Peki bu kraliçelik onun kariyerini etkileyecek mi?
“Hayır tıp eğitimimi bitirdim. Şimdi onkoloji üzerinde uzmanlaşacağım.”
İşte böyle bir Türk kızı kazandı bu yıl güzellik yarışmasını…
Bu sözleri okurken aklıma bu yıl Olimpiyatlarda 200 metre kadınlar birincisi olan Amerikalı atlet Gabby Thomas geldi.
Harvard Üniversitesinde nörobiyoloji dalında lisans derecesi var.
Teksas Üniversitesi Sağlık Bilimleri Merkezinden yaksek lisans derecesi aldı.
İyi bir tıp araştırmacısı yani…
Ama hayatı kariyerinden ibaret değil.
Bu arada onunla ilgili sosyal medya paylaşımlarında beni şaşırtan şey, en ağır eleştirilerin, hakaretlerin yine kadınlardan gelmesiydi.
Üstelik ondan yaşça büyük kadınlar daha ön saflardaydı.
Şunu hayretle gözlemliyorum.
Bir kadın şiddete uğradığı zaman kadınlar büyük bir dayanışma içine giriyor.
Ama bir kadının başarı hikayesi söz konusu olunca bu dayanışmayı göremiyoruz.
Sanki derin bir kıskançlık başlıyor.
İki günden beri bu kızı yerden yere vuranlara şunu söylemek istiyorum.
Biliyorum yine sosyal medyanın verdiği cüret ve pervasızlıkla ağzınıza geleni söyleyeceksiniz.
Ama o nefretinizi tatmin ettiğiniz zaman hikayenin bu tarafına da bir göz atın.
Belki bu sizi biraz daha insaflı hale getirir.
İdil Bilgen’e gelince ona da tavsiyem şu.
Sosyal medya çağındayız.
Bunlardan etkilenmeden yoluna devam etmeyi öğrenecek.
İdil Bilgen’i Güzellik kraliçesi seçen jüriyi kutluyorum.
Önceki gece bir devrim yaptılar. Güzellik yarışması ölçülerini değiştirdiler.
Bu anlayış güzellik yarışmalarına yepyeni bir ruh kazandırabilir.
Bilsinler ki İdil Türkiye’ye yakışan bir kraliçe oldu.
Unutmayın bu sonuçtan sonra artık güzellik yarışması sadece bir güzellik yarışması olmayacak…
3 Aralık 2024 - Dün gece Türkiye’nin en prestijli ödülü tarihimizin en büyük başarısızlığına verildi
1 Aralık 2024 - Cumhurbaşkanı nerede konuşacak? Caminin avlusunda mı, minberde mi?
30 Kasım 2024 - Antakya’da 2000 yıl arayla ayakta kalan iki duvarın sırrı
29 Kasım 2024 - Master Chef sorusu: Bir Michelin şefinin tam teşekküllü kestane menüsü nasıldır?
28 Kasım 2024 - Rahmi Koç: İşadamıyım ama hayatım beş kuruş bile getirmeyecek üç işle geçiyor