Buse Naz Çakıroğlu ile Paris'te sohbet ediyoruz, 'Olimpiyat köyünde İmane'yi tek başına ağlarken gördüm, gittim teselli ettim' diyor. 'Hep ona DNA testi yapıyorlar, bize yapsalar bizde de Y çıkabilir' diye devam ediyor. Altın alamadığı için çok üzgün
Türkiye’nin 50 kiloda Olimpiyat ikincisi olan boksörü Buse Naz Çakıroglu dün Paris’teki Rodin Müzesinde, Düşünen Adam heykelinin dibinde bize aynen şunu söyledi:
“Cezayirli boksör İmane İtalyan boksörle maçından sonra sosyal medyada hakkında yazılan ağır sözlere çok üzülmüş. O gün akşam onu Olimpiyat Köyünde kaldığımız yerde gördüm. Bir köşede tek başına oturmuş ağlıyordu. Çok üzüldüm ağlamasına. Gidip teselli ettim.”
Kadın Milli Voleybol takımızın ve 50 kilo kadın boksörümüz Buse Naz Çakıroğlu’nun da sponsoru olan Procter & Gamble Rodin Müzesi’yle davetlileri için özel bir anlaşma yapmış. Oraya stüdyolar kurmuş.
Resmen ahşap ve geri dönüşümlü maddeden bir bina kurmuşlar.
Olimpiyatlar bittikten sonra sökülüp götürülecekmiş. Zaten aynı bina bundan önce de Tokyo Olimpiyatlarında kullanılmış.
Kapının önünde Rodin’in en ünlü heykelleri duruyor.
Biraz ileride dünyanın belki en meşhur iki heykelinden biri olan “Düşünen Adam’ duruyor.
Ve işte öyle bir mekanda düşünen bir kadınla sohbet ediyoruz.
Bir akşam önce 50 kiloda Çinli rakibi ile yaptığı maçı kaybetmiş ama olimpiyat ikincisi olmuş bir kadın.
Onu geniş geniş anlatacağım ama önce beni en çok etkileyen yanından başlayayım.
Cezayirli boksör İmane İtalyan rakibini yenince dünyanın her yerinde anormal bir sosyal medya kampanyası başladı.
Önce trans dediler ona.
Sonra kadın olarak doğduğu anlaşılınca bu defa Y kromozomu çıktı dediler.
Oysa ülkesinde kadın hakları için mücadele eden bir kadındı.
Buse Naz annesinin yanında bize duygularını anlatıyor:
“Ben bu yapılanları hiç tasvip etmiyorum. İnsan görüntüsüne göre değerlendirilebilir mi? Onu bütün müsabakalardan tanıyorum. Ondan hep DNA testi istediler, bizden istemediler. Boksörlerde böyle Y kromozomları çıkabilir. Bizden alsalar belki bizde de çıkar. Ona karşı hep bir önyargı vardı. Oysa küçüklük resimlerine bakın. Küçükken de görüntüsü öyle.”
Kendisini üzen bir başka olayı da anlatıyor.
Birlikte spor yaptığı bir arkadaşı onun İmane ile çekilmiş bir fotoğrafını paylaşıp altına ‘Buse Naz’ın arkadaşı’ diye imalı bir ifade yazmış.
Böyle hareketleri küçüklük olarak görüyor.
Konu buraya gelince kendisi gibi bronz madalya alan Esra Yıldız Kahraman’ın maçtan sonra X işareti yapmasını nasıl bulduğunu soruyoruz.
Cevabı şu oluyor:
“Takım arkadaşımın hareketini değerlendirmek bana düşmez, o nedenle ancak kendi görüşümü söyleyebilirim.
Ben böyle bir hareket yapmazdım.”
Buse Naz fikirlerini açıkça söyleyen ve adalet duygusu çok yüksek bir sporcumuz.
Bu konudaki sözlerini şöyle tamamlıyor:
“Ama sevindiğim bir şey oldu. Cezayir halkı sporcusuna çok sahip çıktı.”
Cuma akşamı Buse Naz’dan sonra aynı ringe İmane Khelif de ringe çıktı.
Çinli rakibini yenerek Olimpiyat Şampiyonu oldu.
Salonda en büyük seyirci kitlesi Cezayirlilerdi ve çok içten desteklediler boksörlerini. Ayrıca o gece Cezayir’de adeta bayram vardı.
Müslüman bir halk önce trans denen, sonra XY diye aşağılanan bir kadın boksöre beni şaşırtan bir destek verdi.
Kutlarım Cezayir halkını…
Şimdi sohbete biraz ara verip tamamen kendime ait bir duyguyu paylaşacağım.
Buse Naz aynı sporu yapan İmane’nin ağlamasına üzülmüştü.
Ben de o akşam ikinci olduğu maçtan sonra ağlamasına çok üzüldüm.
Şu fotoğrafa iyi bakın.
Milli boksörümüz üzüntüden ağlıyor.
Annesi de şefkatli elleriyle yanaklarını okşayarak teselli ediyor onu.
Bir insan Olimpiyat ikincisi olur da üzüntüden ağlar mı?
İşte bu fotoğrafa bakarken Türkiye’de Instagram’ı kapatan, kapattıran insanlara çok içerledim.
Çünkü Türkiye’de 57 milyon Instagram kullanıcısı var.
İsterdim ki bu fotoğrafı paylaşıp ‘Milli boksörümüz dünya ikinciliğine niye ağlıyor’ diye sorayım.
Instagram politik bir platform değil.
X’in Mad Max’teki vandal kabilelerden beter troller yok orada.
İşte o insanlara şunu anlatmak isterdim.
Buse ağlıyor, çünkü hedefi zirveydi. Bu kadınlara artık ikincilik yetmiyor. Azimleri, performansları, kafa çıtaları yukarı çekildi. İyi bakın bu fotoğrafa. Bu gözyaşları yeni Türk kadının yeni profilini anlatıyor bize.
Rahmetli Duygu Asena 37 yıl önce ‘Kadının Adı Yok’ demişti.
Türkiye’da artık kadının adı var.
Dünyanın en kült iki spor mabedinden biri olan Roland Garros salonunda duvarlara hem de büyük harflerle yazıldı.
Instagram açık olsaydı, bu ülkenin 57 milyon insanı o salondaki bu gözyaşlarını paylaşacak, o güzel duyguyu hep birlikte millet olarak hissedebilecektik.
Çok gördüler bunu halka…
Gençlere, kadınlara…
Kimbilir belki de bundan korktular.
İşte o an içimden avaz avaz bir ses yükseldi.
Instagram’ı kapattırma kararında ilk adımı atan iletişim başkanına avaz avaz şunu sormak istedim.
“Siz hiç Elfida’yı dinlediniz mi sayın iletişim başkanı…”
Sanmıyorum.
Çünkü artık dünyanın hiçbir ülkesinde görülmeyen öyle devasa bir şatoda yaşıyor ki…
Kendini öyle izole etti ki…
Geçen gün muhafazakar mahallenin haşarı kızı Ayşe Baykal’ın yeni açtığı Youtube kanalında dinledim.
Cumhurbaşkanı ile yurtdışı gezilerine giderken VIP salonundan uçağa bile gazetecilerle değil, makam arabasıyla gidiyormuş.
Ey siz instagramı kapatan beyler hiç Elfida dinlediniz mi?
Ama Haluk Levent’inkini değil, genç Azeri sanatçı Hilola Sarimarazar’ın versiyonunu…
Üç dört yıldan beri Türkiye’ye mart ayı geldi mi, sahillerimizden binlerce insan, beldelerinin en güzel görüntülerini Instagram’a yükler…
Hepsinin fonunda Elfida çalar…
O insanlar bu görüntülerle kasabalarını, beldelerini Türkiye’ye ve dünyaya tanıtır…
Baharın geldiğini işte o Instagram paylaşımlarından anlarız.
Papatyaların açması, can eriğin, çağla bademin çıkması gibi bir duygudur o…
İşte o duyguyu aldınız milyonlarca insanın elinden.
Hem beldesini tanıtmak, hem de onları tanımak isteyen milyonlarca insanı mahrum ettiniz bu keyiften.
Milyonlarca insanın ürettiği ürünleri pazarlamasına, küresel pazarlarda kendine yer bulmasına mani oldunuz.
İşte bunları söylemek isterdim.
Neyse daha fazla üstünde durmayayım, yine düşünen insan heykelinin altında Buse Naz’la yaptığımız sohbeti anlatmaya devam edeyim.
Boksta hele hele kadın boksunda Olimpiyat ikincisi olmak çok zor zanaat.
Maçın ertesi sabahı annesini arayıp ilk olarak şunu söylemiş:
“Bir yıldan beri ilk defa bugün bir kruvasan yedim.”
Yiyemiyormuş. Yiyemiyorlarmış.
Çünkü boksta kurallar çok katı.
50 kiloda dövüşecekseniz, 50 kilo 100 gram olamıyorsunuz.
Tartıda öyle mi çıktı.
Hemen gidip koşup o 100 gramı atmalısınız.
Oysa kendini iyi hissettiği kilo 54’müş.
Yani hayatı hep iyi hissettiği kilonun dört kilo altında yaşayarak geçiyor.
Maç gecesi sabaha kadar uyuyamamış,
Kafası hala bir gece önceki maçtaymış.
Kendisine haksızlık yapıldığına inanıyor.
Onların hesabına göre ilk raundda yumruk sayısı 20’ye 14 Buse’nin lehineymiş.
Üçüncü raundda Çinli boksöre ihtar verilmiş, ama sayısı Buse’ye yazılmamış.
Ama bütün bunlara rağmen maç sonunda müthiş bir fair play örneği gösterdi.
Çinli rakibini kutladı.
Madalya töreninde ona gayet samimi bir şekilde sarıldı.
Buna karşılık antrenörü daha fevriydi.
Kendi payıma bunu ‘Türk düşmanlığına bağlamasını” hiç doğru bulmadım.
Bence bir gece önce öteki boksörümüzün yaptığı XX protestosu hakemleri daha olumsuz etkilemiş olabilir.
Annesi Duygu Çakıroğlu’nu çok takdir ettim.
Sakin ve kızına güven veren müthiş destekleyici bir anne.
Sabah kahvaltıda ağlıyordu. Ona “Biz Buse’yle iftihar ediyoruz ” dedim.
Olimpiyat Köyünde iki kişilik odalarda kalıyorlarmış.
İlk günlerde odada biri daha varmış ama sonra tek kalmış.
“Şimdi ne yapacaksın” diye sorduğumuzda “Tatil yapacağım” dedi.
Bir yıldır Olimpiyat modunda yaşıyormuş.
Peki tatilde ne yapacak?
“Odama girip sadece yatmak istiyorum” cevabını verdi.
Sonra hayatının bundan sonrasını nasıl tanzim edeceğini düşünecekmiş.
Yola devam mı durmak mı…
Yaşı daha 28.
Bence gidecek daha çok yolu var.
Amerikan basket takımı buraya yaşı 40’a yaklaşmış oyuncuları ile geldi.
Tabii iş böyle bir hayat hesaplaşmasına gelince insanın aklına hayatla ilgili başka sorular da geliyor.
Genç ve modern bir kadın.
Mesela sevgilisi var mıdır…
Dilimin ucuna gelen soruyu sormaktan vazgeçiyorum.
Neticede özel hayatı ve hele böyle bir günde sorulacak soru da değil.
O nedenle soruyu yumuşatıp soruyorum:
“Arkadaşların var mı, onlarla görüşebiliyor musun?”
Çok az arkadaşı varmış. Daha çok birlikte kamp yaptıkları arkadaşlar.
Onun dışında iki üç arkadaşı varmış. “Ama orada da eşitsiz bir durum söz konusu. Ancak benim müsait olabildiğim zamanlarda görüşebiliyoruz. Elimde olmayan bu durum beni üzüyor” diyor.
Diyorum ya, Olimpiyat ikincisi olmak zor zanaat…
Disiplin, sabır, fedakarlık gerektiriyor.
Bu arada sohbete aldığı gümüş madalyayı da getirmişti.
Hayatımda ilk defa bir olimpiyat madalyasını elime aldım.
Fransızlar Eyfel Kulesinin inşaatından kalan malzemeden çok güzel bir madalya yapmış.
Bu arada dört gün boyunca Saint Lazare tren istasyonun yanındaki Hilton Otelinde kaldım. Meğer Eyfel Kulesinin mimarı Gustave Eiffel bu otelde kalırmış.
Buse karşılaşmaların Paris’teki Roland Garros salonunda yapılacağını öğrenince çok şaşırmış.
Nasıl şaşırmasın ki…
Dünya spor tarihin en efsane mekanlarından biri.
Tenis’in iki küresel mabedinden biri.
Biri burası, öteki Wimbledon.
Burada korta çıkmak her tenisçiye nasip olan bir şey değil. Hele ringe çıkmak hiç değil.
Salon hıncahınç doluydu.
Olimpiyatlarda bu kadar boks seyircisi olması beni şaşırttı.
Sohbetimiz burada bitti.
Buse Naz biraz sonra Eyfel Kulesi’nin orada madalyalı sporcuların halk arasındaki geçit törenine katılacaktı.
Paris’in büyük ana caddeleri kesilmişti.
Biraz sonra Olimpiyatların kapanış sporu sayılan maraton koşusu başlayacaktı.
Bahçedeki Rodin heykellerinin arasından onu uğurladık.
Gelirken yüzünde çok pozitif, insana iyi gelen gülümseyen bir ifade vardı. Aynı gülümsemeyle “Allahaısmarladık” dedi ve ayrıldı.
Üstünde çok yakışan gül kurusu renginde harika bir ay yıldızlı forma vardı.
Ay yıldız Olimpiyat ikincisi olmuş genç Türk kadınına çok yakışmıştı.
Instagram kapatılmasaydı işte bu güzel sahneleri 57 milyon insanımızla paylaşacaktık.
İçimden ‘İnşallah 2028’de’ dedim.
O yıl artık Instagram kapatma sorunumuz kalmayacak diye düşündüm.
Yazımı bu cümle ile kapatıp göndermeye hazırlanırken Instagram’ın açıldığı haberi geldi.
Bütün otoriter rejimler bir gün anlayacak.
Klasik medyalarını istediği gibi yönetebilirler.
Ama özgür bireylerin gücü üzerine kurulu yeni medyayı asla…
Onunla yaşamayı öğrenecekler…
Türkiye’nin Olimpiyat oyuncularını gösteren bu kolajı dün OdaTV’de gördüm.
Kimin yaptığını sordum ama cevabını alamadım.
Paris’te olduğum için pek de araştıramadım.
Ama kim yaptıysa kutlarım.
Türk Olimpiyat kafilesini çok güzel anlatan bir kolaj olmuş.
20 Kasım 2024 - Son anket: Türk halkı böyle bir Milli Eğitim Bakanı istemiyor
19 Kasım 2024 - Yılın son profil analizi: Hakan Fidan’a elini veren kaç parmağını kaybeder?
17 Kasım 2024 - İşte o ünlü adamın aynı anda idare ettiği altı kadının isimleri
16 Kasım 2024 - Dün Bebek’teki Thomas Mann teknesinde Hasan Cemal’in beni ağlatan 285’inci sayfası
15 Kasım 2024 - A330 kulisi: Herkes ciddiyken sağdaki niye kahkahayla gülüyor