Bundan 72 saat önce… Yani 9 Nisan günü çok ilginç iki olay yaşandı.
Biri rotası değiştirilen bir uçaktı.
Öteki ise “Kartal İmam Hatip” çevresinden gelen ve beni hayretler içinde bırakan bir “Hicret” teklifiydi.
Şimdi sıkı durun size birbirinden bağımsız gibi duran, ama aslında bir yerinden birbirine bağlanan bu iki olayla ilgili bana ulaşan istihbaratı aktaracağım.
9 Nisan günü Türk ve İsrail üst düzey askeri yetkililerinden oluşan iki heyet Azerbaycan’ın başkenti Bakû’da bir araya gelmişti.
İki ülkenin Suriye üzerindeki gizli çekişmesinin doruğa çıktığı günlerde bu buluşma çok büyük bir sürprizdi.
Hiç şüphesiz buluşmanın mimarı Azerbaycan Devlet başkanı İlham Aliyev’di.
Dün bütün medyalarda bu haber verildi.
Ancak bu buluşmanın öncesinde çok ilginç bir olay yaşanmıştı ama nedense Ankara buna sessiz kalmıştı.
Olay aynı gün İsrail’den kalkan bir uçağın havada rotasını değiştirmek zorunda kalışıydı.
Uçağın kod numarası RM-707’di.
İçinde Bakû’da Türk heyetiyle teknik görüşmeleri yapacak İsrail askerleri vardı.
İsrail’den Bakû’ya en kestirme yol Akdeniz üstünden Türkiye, oradan Bakû’ydu.
Ancak İsrail devlet televizyonu KAN kimsenin bilmediği bir olayı açıklıyordu.
Bakû’daki görüşmeye giden İsrail heyetinin bindiği uçak Türk hava sahasının üstünden geçirilmemişti.
KAN İsrail’in en büyük üçüncü haber ajansı. Cumhurbaşkanı Erdoğan için AA neyse Netanyahu için de KAN aynen oydu.
KAN’ın muhabiri o olayı şöyle anlattı:
“İsrail ile Türkiye arasındaki gerginlik sürüyor. Akşam edindiğimiz bilgilere göre Azerbaycan’da Türk heyetiyle görüşmeye giden İsrailli yetkilileri taşıyan hava kuvvetlerimize ait bir uçak rotasını değiştirmek zorunda kaldı. Çünkü Türkler RM-707 kodlu uçağımızın Türkiye hava sahasından geçmesine izin vermedi. Üstelik uçakta üst düzey isimler olmasına rağmen. Türkler uçağın hava sahalarından geçmemesi konusunda ısrarcı oldu. Açıkçası bu pek de diplomatik bir yol değil. Bu nedenle uçağımız Bulgaristan ve Karadeniz üstünden Ermenistan’ın da hava sahasını kullanmak zorunda kaldı.”
Dün bu yazıyı yazarken araştırdım. İktidarın resmi ajansı AA’da bu haberi göremedim.
Oysa 17 Kasım 2024’te İsrail Cumhurbaşkanı BM toplantısı için Bakû’ya giderken yine izin verilmemişti ve AA bunu geniş bir haber yapmıştı.
O nedenle Türk medya kuruluşları bu haberi İsrail kaynaklarından verdi.
Ankara nedense bu haberin görülmesini istememişti.
Bu ayrıntıyı bir kenara yazarak öteki ilginç istihbarat bilgilerine geçelim.
Bakû’daki bu toplantı gerçekten çok önemliydi.
Çünkü Esad rejiminin düşmesi Suriye’de tahminimizin ötesinde bir vakum yaratmış ve bu vakumda Türkiye ile İsrail’in karşı karşıya gelmesi riski çok büyümüştü.
Şimdi bir hafta geriye gidip bir gece ne oldu ona bakalım.
O gece İsrail Hava Kuvvetleri Suriye’de üç ayrı hedefe saldırı yaptı.
Bunlar Şam, Hama ve Humus’tu.
İlk bakışta İsrail’in son zamanlarda Suriye’ye yaptığı saldırılardan biriydi deyip geçilecek bir olaydı.
Ancak vurulan yerlerden birinin adı çok dikkat çekiciydi.
Burası “T4” Havaalanıydı.
Bu havaalanının adı son zamanlarda sık sık duyuluyordu.
Çünkü Türkiye’nin tam burada bir üs kurma hazırlığı içinde olduğu yazılıyordu.
Daha 3 Nisan sabahından itibaren ilginç şeyler olmaya başladı.
İlk ilginç gelişme şuydu:
Uçakların saldırısı İsrail devletinin resmi “X” sitesinden Türkçe anonsla duyurulmuştu.
Arkasından da üç İsrailli bakanın demeçleri geldi.
Hepsi aynı şeyi söylüyordu:
“Bu Türkiye’ye bir mesajdır…”
Neydi mesaj?
“Türkiye İsrail’in Şam hattını aşarak kuzeye doğru ilerlemesine karşı. İsrail de Türkiye’nin kendi güvenlik sınırını aşıp güneye doğru ilerlemesine karşı.”
O mesaj iki gün sonra Washington’dan daha etkili biçimde geldi.
Netanyahu bunu ABD’nin yeni Başkanı Trump’a da iletmişti.
İşte tam bu noktada Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın sağduyulu açıklaması geldi:
“Biz Suriye’de İsrail’le karşı karşıya gelmek istemiyoruz.”
Ancak bunun anlamı tam neydi?
“Bizim orada üs yapma niyetimiz yok” mu….
Yoksa;
“Bizim orada üs kurmamıza karşı çıkmayın, tam aksine oradan İsrail’e saldırı yapılmasına izin vermeyiz mi…”
İşte bu noktada artık güven verici bir mekanizmaya ihtiyaç vardı ve Bakû sürprizi geldi.
Türkiye’nin Ortadoğu politikasında bir ilk meydana geldi.
Bugüne kadar bütün ilişkileri Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve MİT Başkanı İbrahim Kalın sürdürüyordu.
İlk defa onlar geri çekildi ve devreye direkt askerler girdi.
Çünkü çatışacak onlardı, çatışma tehlikesini de ancak onlar önleyebilirdi.
Bunu da Türkiye Gazze konusunda İsrail’e en ağır suçlamaları yaptığı, İsrail’e karşı uluslararası hareketin başını çektiği günlerde bile İsrail’le ilişkilerini bozmayan, hatta onu destekleyen Aliyev başarabilirdi ve başardı.
Böyle çok kritik bir anda Türkiye ona bir teşekkür borçlu.
Ancak Suriye’de çatışma tehlikesi bu kadar büyükken Ankara nedense İsrail’le bu görüşmeye pek sıcak görünmek istemiyor.
Hiç kuşkusuz bunun nedeni Gazze Savaşı sırasında yürütülen militanca politika.
Kamuoyunu bu kadar ayağa kaldırdıktan sonra şimdi aniden görüşmeye başlamayı izah etmek kolay olmayacaktı.
Peki ilk raund görüşmenin sonucu ne oldu?
Ankara’dan bu konuda bir açıklama gelmedi.
Yine İsrail medyasından öğrendik.
İlk görüşmede pek sonuç alınamamış.
Ama iyi haber şu.
Görüşmelere devam denmiş.
Bana göre son bir yıldır Ortadoğu’da en akıllı siyaseti yürüten ülke Azerbaycan.
Size küçük bir istihbarat daha.
Azerbaycan askerleri 9 Mayıs’ta Moskova’da yapılacak geçit törenine katılacak.
Bu “Büyük Vatanseverlik Savaşı” denen zaferin 80’inci yıldönümü.
Yani Sovyetler Birliği’nin Nazi Almanya’sını yendiği savaşın 80’inci yıl kutlamaları.
Demek ki Azerbaycan’ın Rusya tarihinin bu bölümüne hala bağlılığı var.
Unutmayalım, o zafer aynı zamanda Holokost kamplarından kurtulan Yahudilerin de kurtuluş günüdür.
Şimdi gelelim, asıl önemli “işaret”e…
Türkiye’nin Gazze politikası ne olacak?
Dün yani Bakû buluşmasından 24 saat sonra Antalya Forumunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasını dinleyenler şunu düşünebilir:
Çünkü Erdoğan İsrail’e yine “terör devleti” diye girişiyordu.
Acaba Erdoğan Dışişleri ve Genelkurmay’ın Bakû buluşmasını torpillemek mi istiyor?
Şimdi sıkı durun.
Kimse üzerinde durmadı, ama Bakû’da o görüşmenin yapıldığı 9 Nisan günü Türkiye’de çok ilginç bir yazı yayınlandı.
Herhangi bir görüş yazısı diye bakıp geçebilirdim.
Ama yazı iktidarın en büyük destekçilerinden biri olan Yeni Şafak Gazetesi’nde yayınlandı.
Yazan da Taha Kılınç.
Ünlü “Kartal İmam Hatip ekibi”nden.
Yani Bilal Erdoğan’ın çevresinden.
Ortadoğu üzerine çok sayıda kitabı var.
Anlayacağınız herhangi biri değil.
Yazı şöyle başlıyor:
(*) “Geçtiğimiz cumartesi günü (5 Nisan) sabah namazından hemen sonra, hepsi de İslâm coğrafyasıyla sıkı münasebet içinde bulunan kıymetli insanlarla bir istişare halkasındaydık. Temel müzakere konumuz Gazze’nin bugün geldiği durumdu. Herkes kendi durduğu yerden baktığı için meseleye farklı açılımlar getirdi. Zihinlerde konuyu çok yönlü olarak netleştirmek adına işaret edilen temel noktaları -bir diyalog akışı içinde- aktarmak istiyorum.”
(*) “Gazze’deki insanları başka bir coğrafyaya taşımayı artık konuşmamız gerekiyor. İslâm dünyasının gözleri önünde bir halk yok ediliyor. Toprak mı önemlidir, yoksa insan mı? Elbette insan daha önemlidir. Madem bu insanların öldürülmesine Müslümanlar engel olamıyor, bari kapılar açılsın. Bunun gündeme taşınması lazım.”
(*) “Yaşanan süreçte temel problemlerden biri Arap dünyasının tavrı. Filistin’e komşu ülkeler Filistinlileri kesinlikle topraklarına kabul etmek istemiyor. Gazze’yi boşaltsak mesela, Filistinliler nereye gidebilecek?
Türkiye, Endonezya, Balkan ülkeleri, Cezayir… Akla gelen birçok alternatif var. Gazzeliler buralarda “hicret” mantığıyla hayatlarına devam eder.”
Çok ilginç bir yazı.
Aradan 48 saatten fazla bir zaman geçti.
Baktım ne Ankara’dan ne de iktidara yakın meydadan tek kelime eden yok…
Bu sükutun anlamı nedir?
Yazıyı ciddiye mi almadılar…
Yoksa Türkiye’ye yeni bir “hicret”in ön hazırlıkları mı yapılıyor?
Yani Suriye ve Afganlardan sonra Türkiye’nin kapıları en azından bir milyon Filistinli’ye de açılıyor mu…
Bakû’da askeri görüşmelerin yapıldığı gün İsrail’e de bu kadar güzel bir haber tesadüf olabilir mi?
Olabilir ama kabul edelim ki, Beyaz Saray’da iki sandalye üzerinde Türkiye’ye ve Erdoğan’a o güzel mesajları ileten ikiliye de çok güzel bir haber bu.
İsrail’e Hamassız, Filistinlisiz bir Gazze ikram etmek nasıl bir fikir?
Netanyahu ne der bu hediyeye…
Ya orada lüks tatil köyü kurmak isteyen “Dostumuz Trump?”
Evet aynı gün art arda meydana gelen olaylarla ilgili açık istihbarat bilgileri şimdilik bunlar.
Aynı gün Dışişleri Bakanıyla Cumhurbaşkanının yaptığı konuşmalara bakarsanız sanırsınız ki Türkiye’nin birbirine zıt iki İsrail politikası var.
Burası Ortadoğu.
Gerektiğinde dün söylenenler yarın masaya getirmek üzere buzdolabına konur.
Dün dündür bugün bugün coğrafyasıdır bu topraklar.
Eminim devamı da gelecektir bu zigzagların, slalomların.
20 Nisan 2025 - Türk Willy Wonka’sı GalataPort’ta kime ne satar, İstinye Park’ta ne?
19 Nisan 2025 - Sabancı Vakfı’nın 50. yıl davetinde Kartalkaya etkisi
18 Nisan 2025 - İlk defa sorulan soru: Erdoğan’sız AKP yüzde kaç oluyor?
17 Nisan 2025 - Sinan Çetin’in evindeki o geceden 15 yıl sonra bir Sırrı Süreyya mektubu
16 Nisan 2025 - Antalya Forumu’na Özgür Özel’den dolaylı mesaj: ‘O gün Erdoğan’a şunu önermiştim…’